ZAMAN TÜNELİ (Özlem Aytek)
Bölüm: 1
Büyülü çiçek
O gece Ay, tüm güzelliğiyle gökyüzünde (gökyüzü - небо, небосвод) parlıyordu. Can, penceresinin kenarında (kenar - край, окраина, борт, грань, кант, каемка, катет, кайма, краешек, кромка, ободок, обрез, сторона) oturmuş, yıldızları izleyordu.
Bu yıldızlardan en küçüğü ve en parlağı olan küçük Pırıltı'nın bulunduğu yeri artık çok iyi biliyordu.
Küçük yıldız Pırıltı; Bora, Can ve Sinem'le birlikte birçok serüven (serüven - авантюра, похождение, приключение) yaşamıştı.
Bu serüvenler, Beş Kafadar arasında bir giz olarak kalmıştı.
Daha pek arkadaşlar vardı ama bu Beş Kafadar'ın paylaştıkları (paylaşmak - делить, делиться, разделить, разделять) çok farklıydı.
O cumartesi sabahı Can kahvaltısını ederken kapı çalmaya başladı.
Can kalktı, kapıyı açtı. Gelen Bora'dan başkası değildi.
Bora:
- Can, hemen bize gelmelisin (должественное наклонение от gelmek), dedi Pırıltı'dan bilgisayarama bir mesaj gelmiş. Hepimizin bizim evde toplanmasını (toplanma - сбор) istiyor.
Can aceleyle (aceleyle - наскоро, наспех, поспешно, спешно, второпях, впопыхах) odasında bir hikaye (hikâye - рассказ, история, побасенка, сказ) kitabını resimleyen annesinin yanına koştu.
- Anneciğim, kahvaltımı bitirdim. İzin verirsin Boralara gitmek istiyorum. Bora kapıda beni bekliyor, dedi.
Annesi:
- Elbette yavrum, ancak sakın (sakın - осторожно) yaramazlık (yaramaz - проказник/проказница, баловник/баловница, шалун/шалунья; озорной, шаловливый) yapmayın (желательное наклонение от yapmak).
Bora ve Can, soluk soluğa Boraların evine vardıklarında Sinem ve Doğan'ı Bora'nın odasında oturur halde buldular.
Hepsi de çok heyecanlıydı. (heyecanlı - эмоциональный, патетический, сенсационный, волнительный, волнующий, возбудимый, возбужденный, взволнованный)
Bora onların heyecanını bir an önce gidermek (gidermek - отбивать, покончить, рассеивать, удовлетворять, устранять, утолять) için söze başladı:
- Size verecek önemli haberlerim var. Bugün Pırıltı'dan bir mesaj aldım. Bu gece önemli bir görev için yeryüzüne (yeryüzü - земная поверхность) inecekmiş.
Sinem, sevinçle (sevinç - радость) atıldı (atılmak - бросаться, стремиться, устремляться, вылетать):
- Ah, desenize (desen - рисунок, узор) güzel bir serüven yaşayacağız.
Can sordu:
- Nasıl bir görevmiş (görev - обязанность, дело, долг, должность, функция, миссия, нагрузка, назначение, поручение, пост, служба, задача, задание) bu?
Bora, bildiklerini aktarmaya (aktarmak - передавать, перегружать, перекладывать, переливать, переносить, пересаживать, переваливать, переводить) başladı:
- Bundan yüzyıllar (yüzyıl - столетие, век) önce, ulu (ulu - величественный) bir dağın derinlerindeki (dağ - гора, derin - глубокий, углубленный) bir mağaraya bir tohum (tohum - семя, зерно) ekilmiş (ekili - засеянный). Bu tohumu eken (ek - добавление, приложение) kötü büyücü Ozmo'ymuş.
Tohum aradan (ara - интервал, пауза, остановка, перерыв, промежуток, разрыв, тайм-аут) geçen yüzyıllar boyunca filizlenerek (filizlenmek - прорастать, процветать) gelişmiş. (geliş - появление, приезд, приход)
Bugünlerde en olgun çağına erişmiş. Bu bitki çiçek açtığında kötülük tozlarını (toz - пыль, порошок, присыпка) dünyaya serpiştirecekmiş. (serpiştirmek - рассеивать, разбрасывать)
Bu tozlar , dünyada yaşayan tüm (tüm - весь, сплошной) canlıları (canlı - живой, бодрый, живо, образный, одушевленный, оживленный, подвижный) yok edecekmiş.
İşte, bitki iki gün sonra çiçek açacakmış. Pırıltı, bu nedenle yeryüzüne geliyor.
Senem şaşkınlıkla konuştu:
- Demek canlılara zarar veren bitkiler de var!
Bora:
- Bu bitki gerçekte diğer bitkilerden farksız. (farksız - не отличающийся, одинаковый)
Ancak Ozmo ona sihir (sihir - волшебство) yaptığı için canlılara zarar verecek.
Doğan:
- İşin gerçekğini öğrenmek için Pırıltı'yı beklemekten başka çaremiz (çare - исход, лекарство, средство, выход) yok, dedi.
Dört arkadaş heyecanla akşam olmasını beklemeye başladılar. Pırıltı'nın mesajı sabahleyin (sabahleyin - утром, sabahlamak - не спать до утра) gökyüzünde şimşekler (şimşek - молния) çakarken (çakmak - забивать, подбивать, прибивать, чиркать, подсовывать, срезаться, вбивать, сколачивать, загонять, раскусить) gelmişti.
Şimdiyse Güneş tam tepede (tepe - холм, горка, курган, маковка, макушка, сопка, верхушка, вершина, высота, возвышение, возвышенность) yükselmişti. (yükselmek - нарастать, подниматься, повышаться, продвигаться, вырастать, выситься, возвышаться, вздыматься, взмывать) Gökyüzünde tek bulut bile yoktu.
Мои вопросы к тексту
1. В этой сказке сколько друзей и как их зовут?
2. Зачем в субботу к Джану пришел Бора?
3. Джан ушел из дома без разрешения?
4. В чьем доме собрались ребята?
5. От кого пришло сообщение?
Жду ваших.