Üç Pınar (Три источника)
Çok uzaklarda bir orman vardı eskiden (очень далеко стоял лес давным-давно), koca koca ağaçları (громадные деревья) en yüksek kuleleri (самые высокие башни), en yüksek minareleri bile (самые высокие минареты даже) gölgede bırakırdı (в тени оставляли), uçurtmalar bile aşamazdı boylarını (даже /бумажные/ змеи не могли перелететь через них: «их рост»), göğe doğru uzar giderdi (к небу тянулись они). Uzaklardan bakan küçük çocuklar (издалека смотрящие маленькие дети), bu ağaçların tepesine tırmananların (на этих деревьев вершины забравшись) ellerini uzatınca yıldızları tutabileceklerini sanırlardı (руки протянув, звезды можно было схватить, считали). Ama kimsecikler tırmanamazdı o ağaçlara (но никто не забирался на эти деревья). Ağaçlara tırmanmak şöyle dursun (да ладно на деревья залезть), ormana girmeyi bile göze alamazlardı (в лес зайти даже не решались: «к глазу не могли взять»), bir ürperti sarardı her yanlarını (дрожь охватывала их тела: «все стороны»), korkarlardı (боялись). | Çok uzaklarda bir orman vardı eskiden, koca koca ağaçları en yüksek kuleleri, en yüksek minareleri bile gölgede bırakırdı, uçurtmalar bile aşamazdı boylarını, göğe doğru uzar giderdi. Uzaklardan bakan küçük çocuklar, bu ağaçların tepesine tırmananların ellerini uzatınca yıldızları tutabileceklerini sanırlardı. Ama kimsecikler tırmanamazdı o ağaçlara. Ağaçlara tırmanmak şöyle dursun, ormana girmeyi bile göze alamazlardı, bir ürperti sarardı her yanlarını, korkarlardı. |
Ormanın içinde korkmadan dolaşan bir adam vardı ya (но в лесу без страха гуляющий один человек был) o uzun yıllardan beri burada yaşardı (он долгие годы здесь жил), alışmıştı (привык), en sık ağaçların arasında bir kulübede otururdu (в хижине, окруженной самыми густыми деревьями, жил). İri yarı bir adamdı (крупный был человек), devler gibiydi (дэвам = демонам подобный), devlerle akraba olduğu söylenirdi (демонам родственником был, говорили). Avcıydı (был охотником), biri kız, biri oğlan, iki çocuğa vardı (одна девочка, один мальчик, двое детей у него было). Ama çocukların yüzlerine bile bakmazdı (но на детей своих: «детям в лица» даже не смотрел). Çok üzüldüler zavallı çocuklar (очень переживали бедные дети)! Üstlerine (кроме того) başlarına bakacak (за ними приглядывать: «за их головами смотреть»), karınlarını doyuracak (их кормить: «их животы наполнять»), dertlerini dinleyecek (их горести выслушивать), geceleri masal anlatacak (на ночь сказку рассказывать) bir annecikleri de yoktu (мамочки у них не было). Üvey anneleri canlarına okurdu (мачеха их ругала; canına okumak — сильно ругать, отчитывать: «душам читать»), etmedik kötülük bırakmazdı (несделанных ею гадостей не было). Babalarına da söyleyemezlerdi (а отцу рассказать не могли). | Ormanın içinde korkmadan dolaşan bir adam vardı ya o uzun yıllardan beri burada yaşardı, alışmıştı, en sık ağaçların arasında bir kulübede otururdu. İri yarı bir adamdı, devler gibiydi, devlerle akraba olduğu söylenirdi. Avcıydı, biri kız, biri oğlan, iki çocuğa vardı. Ama çocukların yüzlerine bile bakmazdı. Çok üzüldüler zavallı çocuklar! Üstlerine başlarına bakacak, karınlarını doyuracak, dertlerini dinleyecek, geceleri masal anlatacak bir annecikleri de yoktu. Üvey anneleri canlarına okurdu, etmedik kötülük bırakmazdı. Babalarına da söyleyemezlerdi. |
Dedim ya, avcıydı babaları (как ведь я уже сказал, охотником был их отец), sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar ormanda avlanıp dururdu (с утра до вечера, с вечера до утра в лесу охотился). Kuş bulursa kuş (если птицу найдет, птицу), tavşan bulursa tavşan (зайца найдет, зайца), geyik bulursa geyik (оленя найдет, оленя) vururdu (убивал). Kuşları, hayvanları vurup öldürmekten (кроме птиц, животных отстреливания), pişirtip yemekten (да кроме приготовленной еды) başka bir şey düşünmez (ни о чем больше не думал), başka hiçbir şeye aldırmazdı (ни на что больше не обращал внимания). Vurduğu kuş düşmedi mi (если подстреленная им птица не упала), getirdiği tavşan pişmedi mi (принесенный им заяц не приготовлен был) küplere biner (очень сердился), gözlerinden kıvılcımlar saçardı (из глаз его искры летели; saçmak — сыпать, рассеивать). | Dedim ya, avcıydı babaları, sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar ormanda avlanıp dururdu. Kuş bulursa kuş, tavşan bulursa tavşan, geyik bulursa geyik vururdu. Kuşları, hayvanları vurup öldürmekten, pişirtip yemekten başka bir şey düşünmez, başka hiçbir şeye aldırmazdı. Vurduğu kuş düşmedi mi, getirdiği tavşan pişmedi mi küplere biner, gözlerinden kıvılcımlar saçardı. |
Çocuklardan kuşkulandı (детей стала подозревать), ikisini de dövdü (обоих побила), vura vura burunlarını kanattı (от побоев из их носов кровь потекла: «носы кровоточили»). Yemin üstüne yemin ettiler (клялись, божились: «поверх клятвы клялись еще, на клятву клятву накладывали»), gene de inanmadı (все равно не поверила). Ama artık bunu düşünmenin sırası değildi (но теперь об этом думать времени не было). Korkusundan titriyor (от страха трясется), sabahlara kadar dayak yiyeceğini (до утра будет битой: «побои есть»), belki de öleceğini düşünüyordu (может быть, даже умрет, думает). Dayaktan, ölümden kurtulmak için (от побоев, от смерти спастись чтобы) bir bıçak aldı eline (нож взяла в руку), sol memesini kesiverdi (левую грудь свою отрезала). Bir güzel tuzlayıp biberledi (хорошо посолила, поперчила), kalan kekliklerle birlikte onu da pişirdi (с оставшимися куропатками вместе ее приготовила). | Çocuklardan kuşkulandı, ikisini de dövdü, vura vura burunlarını kanattı. Yemin üstüne yemin ettiler, gene de inanmadı. Ama artık bunu düşünmenin sırası değildi. Korkusundan titriyor, sabahlara kadar dayak yiyeceğini, belki de öleceğini düşünüyordu. Dayaktan, ölümden kurtulmak için bir bıçak aldı eline, sol memesini kesiverdi. Bir güzel tuzlayıp biberledi, kalan kekliklerle birlikte onu da pişirdi |
Akşam oldu (наступил вечер), kocasının önüne getirdi (мужу (ужин) поднесла). Adam sol memeyi yerken (мужчина, когда левую грудь ел), nerdeyse parmaklarını da birlikte yiyecekti (чуть язык не проглотил: «почти вместе с пальцами съел»), öylesine beğenmişti karısının memesini (так ему понравилась жены грудь). "Bu keklik çok tatlı bir keklik," diye söylendi (эта куропатка очень вкусная, сказал). Sonra da cömertliği tuttu (потом щедрость проявил). "Biraz al da tadına bak (возьми немного, попробуй; tadı — вкус, вкусовое ощущение)." | Akşam oldu, kocasının önüne getirdi. Adam sol memeyi yerken, nerdeyse parmaklarını da birlikte yiyecekti, öylesine beğenmişti karısının memesini.Bu keklik çok tatlı bir keklik," diye söylendi. Sonra da cömertliği tuttu. "Biraz al da tadına bak." |
Kadın biraz duraladı (женщина запнулась), yutkundu (поперхнулась), ezildi (засмущалась), büzüldü (съежилась), ama en sonunda anlattı olup biteni (но, в коне концов, рассказала, в чем дело). Adam da (adam diyoruz ya gerçek bir insan olduğu hiç de kesin değildi) sözünde durdu (человек (человек говорим, но то, что он настоящим человеком был, это не точно) слово сдержал), kızmadı (не рассердился). Kızmak şöyle dursun (да чего там злиться), sevindi bile (обрадовался даже). Karısına acımayı da düşünmedi (но о том, как его жене было больно, не подумал) Çok azgın bir avcıydı (очень свирепым охотником был), midesinden başka bir şey düşünmezdi (кроме своего желудка ни о чем не думал). | Kadın biraz duraladı, yutkundu, ezildi, büzüldü, ama en sonunda anlattı olup biteni. Adam da (adam diyoruz ya gerçek bir insan olduğu hiç de kesin değildi) sözünde durdu, kızmadı. Kızmak şöyle dursun, sevindi bile. Karısına acımayı da düşünmedi. Çok azgın bir avcıydı, midesinden başka bir şey düşünmezdi. |
Yüzünü ellerinin arasına alıp düşlere, düşüncelere daldı (лицо руками обхватив, в мысли погрузился), ikide bir dudaklarını yalıyordu (время от времени: «в два (раза) один (раз)» губы облизывал). "Adam eti ne de tatlı olurmuş (человеческое мясо какое же вкусное оказалось) Adam eti ne de tatlı olurmuş (человеческое мясо какое же вкусное оказалось)!" diye mırıldanıp duruyordu (бормотал все время). Karısı çok kaygılandı (жена его очень расстроилась), kalan memesini sımsıkı tuttu (оставшуюся грудь крепко-крепко сжала), onu da isteyecek diye korkuyordu (что и ее захочет, испугалась). Yakayı sıyırmak istedi (спастись: «воротник сорвать»; yakayı sıyırmak — спастись, вырваться, захотела) | Yüzünü ellerinin arasına alıp düşlere, düşüncelere daldı, ikide bir dudaklarını yalıyordu. "Adam eti ne de tatlı olurmuş! Adam eti ne de tatlı olurmuş!" diye mırıldanıp duruyordu. Karısı çok kaygılandı, kalan memesini sımsıkı tuttu, onu da isteyecek diye korkuyordu. Yakayı sıyırmak istedi: |
Üvey ana buna da çözüm buldu (мачеха и этому решение нашла): | Üvey ana buna da çözüm buldu (мачеха и этому решение нашла): |
Zavallı kız (бедная девушка), üvey annesinden yediği dayağın acısından olacak, bir türlü uyuyamamıştı (из-за боли от побоев мачехи не смогла заснуть). Başkalarının konuştuklarını dinlemeyi sevmezdi (то, о чем другие говорят, подслушивать не любила), yoktu öyle kötü huyları (не было у нее таких плохих привычек), babasıyla üvey annesinin sözlerini de dinlemek istemezdi (отца и мачехи разговоров подслушивать не хотела), ama babasının sözlerini istemeden işitince (но отцовские слова случайно услышав), bir çığlık kopardı (закричала). Bereket versin (слава Аллаху), hemen ağzına götürdü elini (сразу же рот закрыла рукой), sıkı sıkı tuttu da (крепко-крепко зажала) çığlığı duyulmadı (и крик ее не услышали). Aradan saatler geçti (с того момента прошло время). Gözleri yoruldu (глаза ее устали), gözkapakları da çok ağırlaştı (веки тоже очень отяжелели), gene de yummadı gözlerini (и все равно не закрыла глаза), şafak sökünceye kadar uyumadı (до самого рассвета не заснула), yapacaklarını düşündü (что им делать, думала). Ertesi gün, hiçbir şey olmamış gibi davrandı (на следующий день, как ни в чем не бывало себя вела). O korkunç sözleri dinleyen kendisi değildi de bir başkasıydı sanki (эти страшные слова не она, а кто-то другой слышал словно). | Zavallı kız, üvey annesinden yediği dayağın acısından olacak, bir türlü uyuyamamıştı. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyi sevmezdi, yoktu öyle kötü huyları, babasıyla üvey annesinin sözlerini de dinlemek istemezdi, ama babasının sözlerini istemeden işitince, bir çığlık kopardı. Bereket versin, hemen ağzına götürdü elini, sıkı sıkı tuttu da çığlığı duyulmadı. Aradan saatler geçti. Gözleri yoruldu, gözkapakları da çok ağırlaştı, gene de yummadı gözlerini, şafak sökünceye kadar uyumadı, yapacaklarını düşündü. Ertesi gün, hiçbir şey olmamış gibi davrandı. O korkunç sözleri dinleyen kendisi değildi de bir başkasıydı sanki. |
Kimseye anlatmadı duyduklarını (никому не рассказала услышанное), kardeşine bile söylemedi (брату даже не сказала). Yalnız her gün küçücük bir taş aldı ormandan (только каждый день маленький камушек брала из леса), getirip yastığın altına sakladı (приносила и под подушку прятала). Geceleri herkes uyuduktan sonra kalkar (ночами, когда все засыпали, вставала), taşları eline alır (камушки в руку брала), birer birer sayardı (по-одному пересчитывала), ateş böcekleri de yaklaşır (светлячки подлетали), ışık tutarlardı (светили), gündüz gibi aydınlatırlardı önünü (дневным светом словно освещали ее). | Kimseye anlatmadı duyduklarını, kardeşine bile söylemedi. Yalnız her gün küçücük bir taş aldı ormandan, getirip yastığın altına sakladı. Geceleri herkes uyuduktan sonra kalkar, taşları eline alır, birer birer sayardı, ateş böcekleri de yaklaşır, ışık tutarlardı, gündüz gibi aydınlatırlardı önünü. |
Kız bunu görür de durur mu hiç? Durmadı (девушка это увидела, но остановило ли ее это, не остановило). Kardeşim uyandırmak istedi hemen (брата разбудить захотела сразу же). Ama çocuk derin bir uykuya dalmıştı (но ребенок крепко спал: «в глубокий сон был погружен»), dokunmaya kıyamadı (его трогать не решилась). Sonra birdenbire uyandırılırsa (вдруг, если проснется), belki de ağlardı (может и заплакать), babası, üvey annesi de duyar (отец и мачеха услышат), işi anlarlardı (в чем дело поймут). Bu nedenle sessizce dışarıya çıktı (поэтому бесшумно на улицу вышла), birkaç cırcır böceği buldu (несколько сверчков нашла), yalvardı (умоляла), kardeşini türkülerle uyandırmalarını söyledi (чтобы они ее брата песнями разбудили, сказала). Cırcır böcekleri uçup geldiler (сверчки прилетели), güzel türküler söylediler (красивые песенки спели). Çocuk gülümseyerek uyandı (ребенок с улыбкой проснулся). Ablası kolundan tutup kaldırdı (старшая сестра его на руки взяла, подняла), giysilerini giydirdi (одежду на него надела). "Ay ışığında gezmeye çıkacağız (под лунным светом гулять пойдем), cırcır böcekleri türkü söyleyecek bize (сверчки нам песенки споют), ateş böcekleri de ışık tutacaklar (светлячки нам посветят)," dedi (сказала). Çıktılar (вышли). Kulübeden biraz uzaklaştıktan sonra (от хижины немного отошли когда), kızcağız her şeyi anlattı (бедная сестра все рассказала). Kardeşi çok küçüktü daha (братик ее был маленьким еще), ağlamaya başladı (плакать начал). Ağlamanın sırası mıydı (но разве плакать было время; sıra — ряд, очередь)? Kaçmaya başladılar (убегать начали). | Kız bunu görür de durur mu hiç? Durmadı. Kardeşim uyandırmak istedi hemen. Ama çocuk derin bir uykuya dalmıştı, dokunmaya kıyamadı. Sonra birdenbire uyandırılırsa, belki de ağlardı, babası, üvey annesi de duyar, işi anlarlardı. Bu nedenle sessizce dışarıya çıktı, birkaç cırcır böceği buldu, yalvardı, kardeşini türkülerle uyandırmalarını söyledi. Cırcır böcekleri uçup geldiler, güzel türküler söylediler. Çocuk gülümseyerek uyandı. Ablası kolundan tutup kaldırdı, giysilerini giydirdi. "Ay ışığında gezmeye çıkacağız, cırcır böcekleri türkü söyleyecek bize, ateş böcekleri de ışık tutacaklar," dedi. Çıktılar. Kulübeden biraz uzaklaştıktan sonra, kızcağız her şeyi anlattı. Kardeşi çok küçüktü daha, ağlamaya başladı. Ağlamanın sırası mıydı? Kaçmaya başladılar. |
Koştular, koştular (бежали, бежали). | Koştular, koştular. |
"Nine, nine! Sakla bizi, kurtar bizi (бабушка, бабушка, спрячь нас, спаси нас)!" deyip arkasından olanı biteni anlattılar (взмолились и то, что с ними случилось, рассказали). Yaşlı kadının gözleri yaşardı (старуха прослезилась). | "Nine, nine! Sakla bizi, kurtar bizi!" deyip arkasından olanı biteni anlattılar. Yaşlı kadının gözleri yaşardı. |
Ama bizim küçük oğlan (но наш маленький мальчик), bu tatlı sözleri duyunca duruverdi (такие ласковые слова услышав, остановился). Avcıya döndü (к охотнику повернулся). Neredeyse yakalanacaktı (чуть-чуть и был бы пойман). Ablası elindeki kili yere bıraktı (старшая сестра глину на землю бросила: «оставила»). Avcıyla çocukların arası (между охотником и детьми) açıldı, uzadı (открылось, протянулось), içinden çıkılmaz bir çamur alanı oldu (непроходимое болото легло; alan — площадь, поле), ama avcı aldırmadı (но охотник не остановился: «не придал значения, не обратил внимания»). Postallarını çıkarıp (свои грубые ботинки: «постолы» снял) atarak bata çıka ilerlemeye başladı (прыгнул (в болото) и, то погружаясь, то вылезая, продвигаться вперед начал). Bir yandan da kötü şeyler söylüyor, küfürler yağdırıyor (плохие слова говорит, проклятья изрыгает), hem çamurda böyle kolay ilerlemesi (и то, что он по трясине так легко продвигается) hem de kötü sözleri (и его плохие слова) gerçek insan olmadığım sezdiriyordu (то, что он не настоящий человек, дает понять). Küçük oğlan, bu sözleri duyunca (маленький мальчик, эти слова услышав) ablasının eline sarıldı (старшую сестру за руку схватил), var hızıyla koştular (со всей скоростью побежали). | Ama bizim küçük oğlan, bu tatlı sözleri duyunca duruverdi. Avcıya döndü. Neredeyse yakalanacaktı. Ablası elindeki kili yere bıraktı. Avcıyla çocukların arası açıldı, uzadı, içinden çıkılmaz bir çamur alanı oldu, ama avcı aldırmadı. Postallarını çıkarıp atarak bata çıka ilerlemeye başladı. Bir yandan da kötü şeyler söylüyor, küfürler yağdırıyor, hem çamurda böyle kolay ilerlemesi hem de kötü sözleri gerçek insan olmadığım sezdiriyordu. Küçük oğlan, bu sözleri duyunca ablasının eline sarıldı, var hızıyla koştular. |
Babaları da arkalarından koşuyordu (отец их за ними бежит). Her yanı çamurdu (весь в трясине), ama kocaman bacakları vardı (но у него огромные ноги были), çocuklardan daha çabuk ilerliyordu (быстрее, чем дети, вперед двигался). Gene epeyce yaklaştı (снова порядочно приблизился), gene tatlı sözler söyledi (снова ласковые слова произнес), dursunlar diye dil döktü (послушать уговаривал; dil — язык; dökmek — лить, сыпать), ama küçük oğlan bile durmadı (но даже маленький мальчик не остановился). Ablası elindeki tarağı bırakıverdi (старшая сестра гребень бросила). Bıraktı da bir baktı ki (как только бросила), arkaları baştan başa çakır dikeni (за ними вдруг вырос колючий репейник). Babası da çakır dikenlerinin içinde çabalayıp duruyor (их отец в этом колючем репейнике мечется: «трудится, мучается»), çakır dikenleri ellerini, bacaklarını kanatıyor (репейник его руки, ноги до крови царапает). | Babaları da arkalarından koşuyordu. Her yanı çamurdu, ama kocaman bacakları vardı, çocuklardan daha çabuk ilerliyordu. Gene epeyce yaklaştı, gene tatlı sözler söyledi, dursunlar diye dil döktü, ama küçük oğlan bile durmadı. Ablası elindeki tarağı bırakıverdi. Bıraktı da bir baktı ki, arkaları baştan başa çakır dikeni. Babası da çakır dikenlerinin içinde çabalayıp duruyor, çakır dikenleri ellerini, bacaklarını kanatıyor. |
Avcı kızı, babasının kanlarını görünce (дочь охотника кровь отца увидела) içi sızladı (сердце ее сжалось). Avcı, kendisinin de, kardeşinin de canına kıyacaktı (охотник и ее, и ее брата жизни лишить хотел; kıymak — рубить), belki de bir devdi (может быть, был демоном), hatta dikenler içinde böylesine koştuktan sonra (кстати, после того, как он через колючки вот так бежал), akan kanlara, batan dikenlere aldırmadıktan sonra (не обращая внимание на текущую кровь и впивающиеся колючки), dev olduğu kuşku götürmezdi (то что он был демоном, сомнений не было) ama, ne de olsa babasıydı (но, несмотря ни на что, он был ее отцом) babasının bu durumuna dayanamadı (мучений отца видеть не могла), bir daha arkasına bakmadı (ни разу больше назад не посмотрела). Avcının dikenlerden kurtulup da arkalarından yetişebileceğini sanmıyordu (что охотник из колючек освободится и их догонит, не думала), bu bakımdan içi rahattı (и поэтому немного расслабилась; rahat — покой, спокойствие). Bunun için yavaş yürüdüler (из-за этого медленно пошли). Ayrıca, koşacak durumda değildiler (кстати говоря, бежать они уже не могли), yorgunluktan bacakları tutmaz olmuştu (от усталости ноги подкашивались: «недержащими стали»). Hem de çocuk susamıştı (да и малыш пить захотел), "Su, su!" deyip başka bir şey demiyor (воды, воды, кроме этого ничего не говорил), ağlayıp duruyordu (плакал, плакать продолжал). Gözyaşları bazı bazı dudaklarına damlıyordu (слезы его иногда на губы капали), ne de olsa sudur diye yalıyordu (какая-никакая вода, ее слизывал), ama yaladığına da, yalayacağına da pişman oluyordu zavallı (но из-за того, что слизывал, еще сильнее страдал, бедняжка; pişman — кающийся, сожалеющий), gözyaşları çok tuzluydu (слезы были очень солеными). Susuzluğunu büsbütün artırıyordu (жажду еще сильней усиливали). | Avcı kızı, babasının kanlarını görünce içi sızladı. Avcı, kendisinin de, kardeşinin de canına kıyacaktı, belki de bir devdi, hatta dikenler içinde böylesine koştuktan sonra, akan kanlara, batan dikenlere aldırmadıktan sonra, dev olduğu kuşku götürmezdi, ama, ne de olsa babasıydı, babasının bu durumuna dayanamadı, bir daha arkasına bakmadı. Avcının dikenlerden kurtulup da arkalarından yetişebileceğini sanmıyordu, bu bakımdan içi rahattı. Bunun için yavaş yürüdüler. Ayrıca, koşacak durumda değildiler, yorgunluktan bacakları tutmaz olmuştu. Hem de çocuk susamıştı, "Su, su!" deyip başka bir şey demiyor, ağlayıp duruyordu. Gözyaşları bazı bazı dudaklarına damlıyordu, ne de olsa sudur diye yalıyordu, ama yaladığına da, yalayacağına da pişman oluyordu zavallı, gözyaşları çok tuzluydu. Susuzluğunu büsbütün artırıyordu. |
Bu arada avcı hep ilerlemekteydi (а в это время охотник все приближался). Yirmi otuz adım bir şey kalmıştı aralarında (двадцать-тридцать шагов всего между ними оставалось). Çocuklar bir oyun daha oynarlar diye korktu (что дети еще какую-нибудь шутку сыграют, боялся) adımlarını yavaşlattı (шаги свои замедлил), ayaklarının ucuna basarak (на цыпочках: «на ног кончики наступая»), çıt çıkarmadan (беззвучно) yürüdü (шел). Bunun için yetişmesi biraz uzun sürdü (поэтому чтобы их догнать много времени потребовалось; uzun — долго; sürmek — длиться). Ama en sonunda yetişti (но, в конце концов, догнал), kızını omzundan tutuverdi (дочь за плечо схватил). Tutmasına tuttu (схватил-то схватил), ama ne de olsa dev olduğundan (но из-за того, что был демоном), çok sert tuttu kızın omzunu (очень сильно сжал дочкино плечо), tutmaktan çok vurdu (схватившись, сильно дернул). Ayna yere düştü (зеркало на землю упало). Kızcağız korkuyla geriye dönünce bir de ne görsün (бедная девушка, от страха назад обернувшись, что же вдруг увидела)? Uçsuz bucaksız bir mavi deniz (бескрайнее синее море). Bir yanında kendisiyle kardeşi (на одном берегу она с братом), bir yanında babası (на другом их отец). Araları öylesine uzak ki (расстояние между ними такое большое), babaları serçelerden daha küçük görünüyor (отец их меньше воробья кажется). | Bu arada avcı hep ilerlemekteydi. Yirmi otuz adım bir şey kalmıştı aralarında. Çocuklar bir oyun daha oynarlar diye korktu, adımlarını yavaşlattı, ayaklarının ucuna basarak, çıt çıkarmadan yürüdü. Bunun için yetişmesi biraz uzun sürdü. Ama en sonunda yetişti, kızını omzundan tutuverdi. Tutmasına tuttu, ama ne de olsa dev olduğundan, çok sert tuttu kızın omzunu, tutmaktan çok vurdu. Ayna yere düştü. Kızcağız korkuyla geriye dönünce bir de ne görsün? Uçsuz bucaksız bir mavi deniz. Bir yanında kendisiyle kardeşi, bir yanında babası. Araları öylesine uzak ki, babaları serçelerden daha küçük görünüyor. |