ТУРЕЦКИЙ ЯЗЫК. Türkçe oğreniyorum. Русский язык. Rusça oğreniyorum.

Объявление

 
УЧИМ ТУРЕЦКИЙ ЯЗЫК
Facebook Grubu · 25.597 üye
Gruba Katıl
📌 Присоеденяйтесь к нашей группе в фейсбук ❗Мы научим Вас турецкому языку за 3 месяца.
 

Информация о пользователе

Привет, Гость! Войдите или зарегистрируйтесь.



Anadolu Masalları. Üç Pınar (Три источника)

Сообщений 1 страница 2 из 2

1

Üç Pınar (Три источника)

Çok uzaklarda bir orman vardı eskiden (очень далеко стоял лес давным-давно), koca koca ağaçları (громадные деревья) en yüksek kuleleri (самые высокие башни), en yüksek minareleri bile (самые высокие минареты даже) gölgede bırakırdı (в тени оставляли), uçurtmalar bile aşamazdı boylarını (даже /бумажные/ змеи не могли перелететь через них: «их рост»), göğe doğru uzar giderdi (к небу тянулись они). Uzaklardan bakan küçük çocuklar (издалека смотрящие маленькие дети), bu ağaçların tepesine tırmananların (на этих деревьев вершины забравшись) ellerini uzatınca yıldızları tutabileceklerini sanırlardı (руки протянув, звезды можно было схватить, считали). Ama kimsecikler tırmanamazdı o ağaçlara (но никто не забирался на эти деревья). Ağaçlara tırmanmak şöyle dursun (да ладно на деревья залезть), ormana girmeyi bile göze alamazlardı (в лес зайти даже не решались: «к глазу не могли взять»), bir ürperti sarardı her yanlarını (дрожь охватывала их тела: «все стороны»), korkarlardı (боялись).

Çok uzaklarda bir orman vardı eskiden, koca koca ağaçları en yüksek kuleleri, en yüksek minareleri bile gölgede bırakırdı, uçurtmalar bile aşamazdı boylarını, göğe doğru uzar giderdi. Uzaklardan bakan küçük çocuklar, bu ağaçların tepesine tırmananların ellerini uzatınca yıldızları tutabileceklerini sanırlardı. Ama kimsecikler tırmanamazdı o ağaçlara. Ağaçlara tırmanmak şöyle dursun, ormana girmeyi bile göze alamazlardı, bir ürperti sarardı her yanlarını, korkarlardı.

Ormanın içinde korkmadan dolaşan bir adam vardı ya (но в лесу без страха гуляющий один человек был) o uzun yıllardan beri burada yaşardı (он долгие годы здесь жил), alışmıştı (привык), en sık ağaçların arasında bir kulübede otururdu (в хижине, окруженной самыми густыми деревьями, жил). İri yarı bir adamdı (крупный был человек), devler gibiydi (дэвам = демонам подобный), devlerle akraba olduğu söylenirdi (демонам родственником был, говорили). Avcıydı (был охотником), biri kız, biri oğlan, iki çocuğa vardı (одна девочка, один мальчик, двое детей у него было). Ama çocukların yüzlerine bile bakmazdı (но на детей своих: «детям в лица» даже не смотрел). Çok üzüldüler zavallı çocuklar (очень переживали бедные дети)! Üstlerine (кроме того) başlarına bakacak (за ними приглядывать: «за их головами смотреть»), karınlarını doyuracak (их кормить: «их животы наполнять»), dertlerini dinleyecek (их горести выслушивать), geceleri masal anlatacak (на ночь сказку рассказывать) bir annecikleri de yoktu (мамочки у них не было). Üvey anneleri canlarına okurdu (мачеха их ругала; canına okumak — сильно ругать, отчитывать: «душам читать»), etmedik kötülük bırakmazdı (несделанных ею гадостей не было). Babalarına da söyleyemezlerdi (а отцу рассказать не могли).

Ormanın içinde korkmadan dolaşan bir adam vardı ya o uzun yıllardan beri burada yaşardı, alışmıştı, en sık ağaçların arasında bir kulübede otururdu. İri yarı bir adamdı, devler gibiydi, devlerle akraba olduğu söylenirdi. Avcıydı, biri kız, biri oğlan, iki çocuğa vardı. Ama çocukların yüzlerine bile bakmazdı. Çok üzüldüler zavallı çocuklar! Üstlerine başlarına bakacak, karınlarını doyuracak, dertlerini dinleyecek, geceleri masal anlatacak bir annecikleri de yoktu. Üvey anneleri canlarına okurdu, etmedik kötülük bırakmazdı. Babalarına da söyleyemezlerdi.

Dedim ya, avcıydı babaları (как ведь я уже сказал, охотником был их отец), sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar ormanda avlanıp dururdu (с утра до вечера, с вечера до утра в лесу охотился). Kuş bulursa kuş (если птицу найдет, птицу), tavşan bulursa tavşan (зайца найдет, зайца), geyik bulursa geyik (оленя найдет, оленя) vururdu (убивал). Kuşları, hayvanları vurup öldürmekten (кроме птиц, животных отстреливания), pişirtip yemekten (да кроме приготовленной еды) başka bir şey düşünmez (ни о чем больше не думал), başka hiçbir şeye aldırmazdı (ни на что больше не обращал внимания). Vurduğu kuş düşmedi mi (если подстреленная им птица не упала), getirdiği tavşan pişmedi mi (принесенный им заяц не приготовлен был) küplere biner (очень сердился), gözlerinden kıvılcımlar saçardı (из глаз его искры летели; saçmak — сыпать, рассеивать).
Her şeyi yapabilirdi böyle zamanlarda (все мог сделать в такие моменты). Örneğin oğlunu, kızını, karısını öldürebilirdi (например, сына дочь жену убить мог), öylesine azgın bir avcıydı (вот такой свирепый был охотник). Karısı da bu huyunu çok iyi bilirdi (жена этот его нрав очень хорошо знала). Bilirdi ya bir gün ne olduysa oldu (знала, но однажды кое-что произошло), üç keklikten birini yitirdi (из трех куропаток одна пропала). Aradı, taradı, bulamadı (искала, обшаривала, но не нашла).

Dedim ya, avcıydı babaları, sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar ormanda avlanıp dururdu. Kuş bulursa kuş, tavşan bulursa tavşan, geyik bulursa geyik vururdu. Kuşları, hayvanları vurup öldürmekten, pişirtip yemekten başka bir şey düşünmez, başka hiçbir şeye aldırmazdı. Vurduğu kuş düşmedi mi, getirdiği tavşan pişmedi mi küplere biner, gözlerinden kıvılcımlar saçardı.
Her şeyi yapabilirdi böyle zamanlarda. Örneğin oğlunu, kızını, karısını öldürebilirdi, öylesine azgın bir avcıydı. Karısı da bu huyunu çok iyi bilirdi. Bilirdi ya bir gün ne olduysa oldu, üç keklikten birini yitirdi. Aradı, taradı, bulamadı.

Çocuklardan kuşkulandı (детей стала подозревать), ikisini de dövdü (обоих побила), vura vura burunlarını kanattı (от побоев из их носов кровь потекла: «носы кровоточили»). Yemin üstüne yemin ettiler (клялись, божились: «поверх клятвы клялись еще, на клятву клятву накладывали»), gene de inanmadı (все равно не поверила). Ama artık bunu düşünmenin sırası değildi (но теперь об этом думать времени не было). Korkusundan titriyor (от страха трясется), sabahlara kadar dayak yiyeceğini (до утра будет битой: «побои есть»), belki de öleceğini düşünüyordu (может быть, даже умрет, думает). Dayaktan, ölümden kurtulmak için (от побоев, от смерти спастись чтобы) bir bıçak aldı eline (нож взяла в руку), sol memesini kesiverdi (левую грудь свою отрезала). Bir güzel tuzlayıp biberledi (хорошо посолила, поперчила), kalan kekliklerle birlikte onu da pişirdi (с оставшимися куропатками вместе ее приготовила).

Çocuklardan kuşkulandı, ikisini de dövdü, vura vura burunlarını kanattı. Yemin üstüne yemin ettiler, gene de inanmadı. Ama artık bunu düşünmenin sırası değildi. Korkusundan titriyor, sabahlara kadar dayak yiyeceğini, belki de öleceğini düşünüyordu. Dayaktan, ölümden kurtulmak için bir bıçak aldı eline, sol memesini kesiverdi. Bir güzel tuzlayıp biberledi, kalan kekliklerle birlikte onu da pişirdi

Akşam oldu (наступил вечер), kocasının önüne getirdi (мужу (ужин) поднесла). Adam sol memeyi yerken (мужчина, когда левую грудь ел), nerdeyse parmaklarını da birlikte yiyecekti (чуть язык не проглотил: «почти вместе с пальцами съел»), öylesine beğenmişti karısının memesini (так ему понравилась жены грудь). "Bu keklik çok tatlı bir keklik," diye söylendi (эта куропатка очень вкусная, сказал). Sonra da cömertliği tuttu (потом щедрость проявил). "Biraz al da tadına bak (возьми немного, попробуй; tadı — вкус, вкусовое ощущение)."
Karısı almadı (жена не взяла), içi burkuluyordu (внутри все перевернулось). Avcı da fazla dayatmadı (охотник же сильно не настаивал). Ama azıcık daha yiyince (но после того, как он немного еще поел) gözleri büyüdü (глаза выпучил), parmaklarını yaladı durdu (пальцы облизал и остановился).
"Hanım, bu işin içinde bir iş var (жена, здесь что-то не так: «внутри этого дела что-то есть»), bu et keklik eti değil (это мясо — не мясо куропатки), çok daha tatlı bir et (намного вкуснее это мясо). İşin iç yüzünü söyle bana (подноготную правду говори мне; iç — внутренняя часть). Korkma, kızmam, niçin kızayım?" dedi (не бойся, злиться не буду, с чего мне злиться, сказал).

Akşam oldu, kocasının önüne getirdi. Adam sol memeyi yerken, nerdeyse parmaklarını da birlikte yiyecekti, öylesine beğenmişti karısının memesini.Bu keklik çok tatlı bir keklik," diye söylendi. Sonra da cömertliği tuttu. "Biraz al da tadına bak."
Karısı almadı, içi burkuluyordu. Avcı da fazla dayatmadı. Ama azıcık daha yiyince gözleri büyüdü, parmaklarını yaladı durdu.
"Hanım, bu işin içinde bir iş var, bu et keklik eti değil, çok daha tatlı bir et. İşin iç yüzünü söyle bana. Korkma, kızmam, niçin kızayım?" dedi.

Kadın biraz duraladı (женщина запнулась), yutkundu (поперхнулась), ezildi (засмущалась), büzüldü (съежилась), ama en sonunda anlattı olup biteni (но, в коне концов, рассказала, в чем дело). Adam da (adam diyoruz ya gerçek bir insan olduğu hiç de kesin değildi) sözünde durdu (человек (человек говорим, но то, что он настоящим человеком был, это не точно) слово сдержал), kızmadı (не рассердился). Kızmak şöyle dursun (да чего там злиться), sevindi bile (обрадовался даже). Karısına acımayı da düşünmedi (но о том, как его жене было больно, не подумал) Çok azgın bir avcıydı (очень свирепым охотником был), midesinden başka bir şey düşünmezdi (кроме своего желудка ни о чем не думал).
"Adam eti ne de tatlı olurmuş!" diye söylendi (человеческое мясо какое же вкусное оказалось, сказал).

Kadın biraz duraladı, yutkundu, ezildi, büzüldü, ama en sonunda anlattı olup biteni. Adam da (adam diyoruz ya gerçek bir insan olduğu hiç de kesin değildi) sözünde durdu, kızmadı. Kızmak şöyle dursun, sevindi bile. Karısına acımayı da düşünmedi. Çok azgın bir avcıydı, midesinden başka bir şey düşünmezdi.
"Adam eti ne de tatlı olurmuş!" diye söylendi.

Yüzünü ellerinin arasına alıp düşlere, düşüncelere daldı (лицо руками обхватив, в мысли погрузился), ikide bir dudaklarını yalıyordu (время от времени: «в два (раза) один (раз)» губы облизывал). "Adam eti ne de tatlı olurmuş (человеческое мясо какое же вкусное оказалось) Adam eti ne de tatlı olurmuş (человеческое мясо какое же вкусное оказалось)!" diye mırıldanıp duruyordu (бормотал все время). Karısı çok kaygılandı (жена его очень расстроилась), kalan memesini sımsıkı tuttu (оставшуюся грудь крепко-крепко сжала), onu da isteyecek diye korkuyordu (что и ее захочет, испугалась). Yakayı sıyırmak istedi (спастись: «воротник сорвать»; yakayı sıyırmak — спастись, вырваться, захотела)
"Adam etinden bu kadar hoşlandıysan (если человечское мясо так тебе нравится), çocukların ne güne duruyor?" dedi (почему твои дети еще живы).
"Onların hiç eti yok ki (да на них совсем мяса нет же), ikisi de bir deri bir kemik (оба они кожа да кости)," dedi avcı, içini çekti (сказал охотник, вздохув).

Yüzünü ellerinin arasına alıp düşlere, düşüncelere daldı, ikide bir dudaklarını yalıyordu. "Adam eti ne de tatlı olurmuş! Adam eti ne de tatlı olurmuş!" diye mırıldanıp duruyordu. Karısı çok kaygılandı, kalan memesini sımsıkı tuttu, onu da isteyecek diye korkuyordu. Yakayı sıyırmak istedi:
"Adam etinden bu kadar hoşlandıysan, çocukların ne güne duruyor?" dedi.
"Onların hiç eti yok ki, ikisi de bir deri bir kemik," dedi avcı, içini çekti.

Üvey ana buna da çözüm buldu (мачеха и этому решение нашла):
"Bu da söz mü (это разве проблема) diye atıldı hemen (ответила: «бросилась» сразу же). "Kırk gün güzelce besleriz (сорок дней хорошенько откормим их), semirirler (пожирнеют), ondan sonra kesip yersin (после этого зарежешь и съешь)!"
Kocası da beğendi bu düşünceyi (мужу понравилась эта мысль).
"Öyle ya, çok kolay, besleriz (и вправду, очень легко, откормим)" dedi, keyiflendi (сказал и обрадовался), "besleriz, besleriz (будем кормить, кормить), sonra da keseriz (потом зарежем), bir güzel yeriz (хорошо поедим), ikisini birden kesip (обоих сразу зарежем) adam etine doyarız (человеческим мясом наедимся)."
Avcının kızı da dinliyordu bunları (а дочь охотника слышала все это).

Üvey ana buna da çözüm buldu (мачеха и этому решение нашла):
"Bu da söz mü?" diye atıldı hemen. "Kırk gün güzelce besleriz, semirirler, ondan sonra kesip yersin!"
Kocası da beğendi bu düşünceyi.
"Öyle ya, çok kolay, besleriz" dedi, keyiflendi, "besleriz, besleriz, sonra da keseriz, bir güzel yeriz, ikisini birden kesip adam etine doyarız."
Avcının kızı da dinliyordu bunları.

Zavallı kız (бедная девушка), üvey annesinden yediği dayağın acısından olacak, bir türlü uyuyamamıştı (из-за боли от побоев мачехи не смогла заснуть). Başkalarının konuştuklarını dinlemeyi sevmezdi (то, о чем другие говорят, подслушивать не любила), yoktu öyle kötü huyları (не было у нее таких плохих привычек), babasıyla üvey annesinin sözlerini de dinlemek istemezdi (отца и мачехи разговоров подслушивать не хотела), ama babasının sözlerini istemeden işitince (но отцовские слова случайно услышав), bir çığlık kopardı (закричала). Bereket versin (слава Аллаху), hemen ağzına götürdü elini (сразу же рот закрыла рукой), sıkı sıkı tuttu da (крепко-крепко зажала) çığlığı duyulmadı (и крик ее не услышали). Aradan saatler geçti (с того момента прошло время). Gözleri yoruldu (глаза ее устали), gözkapakları da çok ağırlaştı (веки тоже очень отяжелели), gene de yummadı gözlerini (и все равно не закрыла глаза), şafak sökünceye kadar uyumadı (до самого рассвета не заснула), yapacaklarını düşündü (что им делать, думала). Ertesi gün, hiçbir şey olmamış gibi davrandı (на следующий день, как ни в чем не бывало себя вела). O korkunç sözleri dinleyen kendisi değildi de bir başkasıydı sanki (эти страшные слова не она, а кто-то другой слышал словно).

Zavallı kız, üvey annesinden yediği dayağın acısından olacak, bir türlü uyuyamamıştı. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyi sevmezdi, yoktu öyle kötü huyları, babasıyla üvey annesinin sözlerini de dinlemek istemezdi, ama babasının sözlerini istemeden işitince, bir çığlık kopardı. Bereket versin, hemen ağzına götürdü elini, sıkı sıkı tuttu da çığlığı duyulmadı. Aradan saatler geçti. Gözleri yoruldu, gözkapakları da çok ağırlaştı, gene de yummadı gözlerini, şafak sökünceye kadar uyumadı, yapacaklarını düşündü. Ertesi gün, hiçbir şey olmamış gibi davrandı. O korkunç sözleri dinleyen kendisi değildi de bir başkasıydı sanki.

Kimseye anlatmadı duyduklarını (никому не рассказала услышанное), kardeşine bile söylemedi (брату даже не сказала). Yalnız her gün küçücük bir taş aldı ormandan (только каждый день маленький камушек брала из леса), getirip yastığın altına sakladı (приносила и под подушку прятала). Geceleri herkes uyuduktan sonra kalkar (ночами, когда все засыпали, вставала), taşları eline alır (камушки в руку брала), birer birer sayardı (по-одному пересчитывала), ateş böcekleri de yaklaşır (светлячки подлетали), ışık tutarlardı (светили), gündüz gibi aydınlatırlardı önünü (дневным светом словно освещали ее).
Bir gece, gene kalktı (в эту ночь снова встала). Ateş böcekleri koşup geldiler (светлячки подлетели), ışık tuttular (засветили: «огонек держали»). Kız taşları saymaya başladı (девушка начала считать камни). Saydı, bir daha saydı (посчитала, еще раз пересчитала).
Gözlerinde yaşlar parladı birden (в глазах блеснули слезы вдруг). Taşların sayısı otuz dokuzdu (камней было тридцать девять). Kesilmelerine tam bir gün vardı (до того, как их зарежут, ровно один день остался)!

Kimseye anlatmadı duyduklarını, kardeşine bile söylemedi. Yalnız her gün küçücük bir taş aldı ormandan, getirip yastığın altına sakladı. Geceleri herkes uyuduktan sonra kalkar, taşları eline alır, birer birer sayardı, ateş böcekleri de yaklaşır, ışık tutarlardı, gündüz gibi aydınlatırlardı önünü.
Bir gece, gene kalktı. Ateş böcekleri koşup geldiler, ışık tuttular. Kız taşları saymaya başladı. Saydı, bir daha saydı.
Gözlerinde yaşlar parladı birden. Taşların sayısı otuz dokuzdu. Kesilmelerine tam bir gün vardı!

Kız bunu görür de durur mu hiç? Durmadı (девушка это увидела, но остановило ли ее это, не остановило). Kardeşim uyandırmak istedi hemen (брата разбудить захотела сразу же). Ama çocuk derin bir uykuya dalmıştı (но ребенок крепко спал: «в глубокий сон был погружен»), dokunmaya kıyamadı (его трогать не решилась). Sonra birdenbire uyandırılırsa (вдруг, если проснется), belki de ağlardı (может и заплакать), babası, üvey annesi de duyar (отец и мачеха услышат), işi anlarlardı (в чем дело поймут). Bu nedenle sessizce dışarıya çıktı (поэтому бесшумно на улицу вышла), birkaç cırcır böceği buldu (несколько сверчков нашла), yalvardı (умоляла), kardeşini türkülerle uyandırmalarını söyledi (чтобы они ее брата песнями разбудили, сказала). Cırcır böcekleri uçup geldiler (сверчки прилетели), güzel türküler söylediler (красивые песенки спели). Çocuk gülümseyerek uyandı (ребенок с улыбкой проснулся). Ablası kolundan tutup kaldırdı (старшая сестра его на руки взяла, подняла), giysilerini giydirdi (одежду на него надела). "Ay ışığında gezmeye çıkacağız (под лунным светом гулять пойдем), cırcır böcekleri türkü söyleyecek bize (сверчки нам песенки споют), ateş böcekleri de ışık tutacaklar (светлячки нам посветят)," dedi (сказала). Çıktılar (вышли). Kulübeden biraz uzaklaştıktan sonra (от хижины немного отошли когда), kızcağız her şeyi anlattı (бедная сестра все рассказала). Kardeşi çok küçüktü daha (братик ее был маленьким еще), ağlamaya başladı (плакать начал). Ağlamanın sırası mıydı (но разве плакать было время; sıra — ряд, очередь)? Kaçmaya başladılar (убегать начали).

Kız bunu görür de durur mu hiç? Durmadı. Kardeşim uyandırmak istedi hemen. Ama çocuk derin bir uykuya dalmıştı, dokunmaya kıyamadı. Sonra birdenbire uyandırılırsa, belki de ağlardı, babası, üvey annesi de duyar, işi anlarlardı. Bu nedenle sessizce dışarıya çıktı, birkaç cırcır böceği buldu, yalvardı, kardeşini türkülerle uyandırmalarını söyledi. Cırcır böcekleri uçup geldiler, güzel türküler söylediler. Çocuk gülümseyerek uyandı. Ablası kolundan tutup kaldırdı, giysilerini giydirdi. "Ay ışığında gezmeye çıkacağız, cırcır böcekleri türkü söyleyecek bize, ateş böcekleri de ışık tutacaklar," dedi. Çıktılar. Kulübeden biraz uzaklaştıktan sonra, kızcağız her şeyi anlattı. Kardeşi çok küçüktü daha, ağlamaya başladı. Ağlamanın sırası mıydı? Kaçmaya başladılar.

Koştular, koştular (бежали, бежали).
Derken şafak söktü (тем временем рассвело; şafak — заря; sökmek — распарывать, отделять), çevreleri aydınlandı (вокруг посветлело). Ateş böceklerinin ışığı söndü (светлячки погасли), cırcır böcekleri uyuyakaldı (сверчки заснули). Çocuklar yoruldu (дети устали). Gene de durmadılar (и все равно не остановились), koştular, koştular (бежали, бежали)... Ancak, biraz daha koştuktan sonra (но, еще немного пробежав) oğlanın ayağına bir diken battı (мальчик ногой на колючку наступил) olduğu yerde kalakaldı zavallı (как вкопанный встал, бедняжка). Ablası geri döndü (старшая сестра вернулась), diz çöküp (на колени встала; çökmek — опускаться, оседать) dikeni çıkardı (колючку вытащила). Sonra, doğrulup kalkınca, bir de ne görsün (потом, обернувшись, что увидела)? Babaları koşa koşa gelmiyor mu (их отец за ними не гонится разве)? Hemen kardeşinin elinden tuttu (сразу же брата за руку взяла), gene kaçmaya başladılar (снова бежать начали), her yanları tere battı (все пóтом покрылись), soluktan kesildi (задыхаются; soluk — дыхание; kesilmek — кроиться; прекращаться). Bereket versin (слава Аллаху), yaşlı bir kadın gördüler bu sırada (старую женщину увидели в этот момент). Kadıncağız bir küçük pınarın başına oturmuş (женщина около маленького источника сидела), önüne bir küçük ayna koymuş (перед собой маленькое зеркальце положила), eline de bir sarı tarak almış (в руку желтый гребень взяла), ak saçlarını tarıyordu (седые волосы свои расчесывала). Yanına vardılar (к ней подбежали):

Koştular, koştular.
Derken şafak söktü, çevreleri aydınlandı. Ateş böceklerinin ışığı söndü, cırcır böcekleri uyuyakaldı. Çocuklar yoruldu. Gene de durmadılar, koştular, koştular... Ancak, biraz daha koştuktan sonra, oğlanın ayağına bir diken battı, olduğu yerde kalakaldı zavallı. Ablası geri döndü, diz çöküp dikeni çıkardı. Sonra, doğrulup kalkınca, bir de ne görsün? Babaları koşa koşa gelmiyor mu? Hemen kardeşinin elinden tuttu, gene kaçmaya başladılar, her yanları tere battı, soluktan kesildi. Bereket versin, yaşlı bir kadın gördüler bu sırada. Kadıncağız bir küçük pınarın başına oturmuş, önüne bir küçük ayna koymuş, eline de bir sarı tarak almış, ak saçlarını tarıyordu. Yanına vardılar:

"Nine, nine! Sakla bizi, kurtar bizi (бабушка, бабушка, спрячь нас, спаси нас)!" deyip arkasından olanı biteni anlattılar (взмолились и то, что с ними случилось, рассказали). Yaşlı kadının gözleri yaşardı (старуха прослезилась).
"Ben sizi burada nasıl saklarım, çocuklar (как я вас здесь спрятать смогу, детки)? Babanız gelirse sizi de, beni de öldürür (ваш отец если придет, то и вас, и меня убьет). Saklayamam (не могу я вас спрятать). Saklayamam (спрятать не могу), ama sizin için bir şeyler yaparım (но для вас кое-что сделаю). Şu aynayı, şu tarağı, şu kili alın (это зеркало, этот гребень, и эту глину возьмите). Yaklaşınca kili atın (догонит, глину бросьте). Gene yaklaşırsa tarağı atın (если снова догонит, гребень бросьте), gene yaklaşırsa aynayı atın (если снова догонит, зеркало бросьте) herhalde kurtulursunuz (обязательно спасетесь)," dedi (сказала).
Çocuklar, kili, tarağı, aynayı alıp (дети глину, гребень, зеркало взяли) gene kaçmaya başladılar (снова убегать начали). Ama babaları çabucak yetişti (но отец быстро их нагнал). Beş on adım daha yaklaşsa (если еще на пять-десять шагов приблизится), yakalayıverecekti (поймает). Bereket versin (слава Аллаху), onları kandırmak için (для того, чтобы их обмануть), "Böyle sabah sabah nereye gidiyorsunuz (таким ранним утром, куда вы идете)? Gelin, kahvaltınızı edin de ondan sonra çıkın gezmeye (идите, позавтракайте, а потом уже идите гулять)" diye bağırıyordu da hızı biraz azalıyordu (крикнул и немного отстал: «скорость немного уменьшил»).

"Nine, nine! Sakla bizi, kurtar bizi!" deyip arkasından olanı biteni anlattılar. Yaşlı kadının gözleri yaşardı.
"Ben sizi burada nasıl saklarım, çocuklar? Babanız gelirse sizi de, beni de öldürür. Saklayamam. Saklayamam, ama sizin için bir şeyler yaparım. Şu aynayı, şu tarağı, şu kili alın. Yaklaşınca kili atın. Gene yaklaşırsa tarağı atın, gene yaklaşırsa aynayı atın, herhalde kurtulursunuz," dedi.
Çocuklar, kili, tarağı, aynayı alıp gene kaçmaya başladılar. Ama babaları çabucak yetişti. Beş on adım daha yaklaşsa, yakalayıverecekti. Bereket versin, onları kandırmak için, "Böyle sabah sabah nereye gidiyorsunuz? Gelin, kahvaltınızı edin de ondan sonra çıkın gezmeye" diye bağırıyordu da hızı biraz azalıyordu.

Ama bizim küçük oğlan (но наш маленький мальчик), bu tatlı sözleri duyunca duruverdi (такие ласковые слова услышав, остановился). Avcıya döndü (к охотнику повернулся). Neredeyse yakalanacaktı (чуть-чуть и был бы пойман). Ablası elindeki kili yere bıraktı (старшая сестра глину на землю бросила: «оставила»). Avcıyla çocukların arası (между охотником и детьми) açıldı, uzadı (открылось, протянулось), içinden çıkılmaz bir çamur alanı oldu (непроходимое болото легло; alan — площадь, поле), ama avcı aldırmadı (но охотник не остановился: «не придал значения, не обратил внимания»). Postallarını çıkarıp (свои грубые ботинки: «постолы» снял) atarak bata çıka ilerlemeye başladı (прыгнул (в болото) и, то погружаясь, то вылезая, продвигаться вперед начал). Bir yandan da kötü şeyler söylüyor, küfürler yağdırıyor (плохие слова говорит, проклятья изрыгает), hem çamurda böyle kolay ilerlemesi (и то, что он по трясине так легко продвигается) hem de kötü sözleri (и его плохие слова) gerçek insan olmadığım sezdiriyordu (то, что он не настоящий человек, дает понять). Küçük oğlan, bu sözleri duyunca (маленький мальчик, эти слова услышав) ablasının eline sarıldı (старшую сестру за руку схватил), var hızıyla koştular (со всей скоростью побежали).

Ama bizim küçük oğlan, bu tatlı sözleri duyunca duruverdi. Avcıya döndü. Neredeyse yakalanacaktı. Ablası elindeki kili yere bıraktı. Avcıyla çocukların arası açıldı, uzadı, içinden çıkılmaz bir çamur alanı oldu, ama avcı aldırmadı. Postallarını çıkarıp atarak bata çıka ilerlemeye başladı. Bir yandan da kötü şeyler söylüyor, küfürler yağdırıyor, hem çamurda böyle kolay ilerlemesi hem de kötü sözleri gerçek insan olmadığım sezdiriyordu. Küçük oğlan, bu sözleri duyunca ablasının eline sarıldı, var hızıyla koştular.

Babaları da arkalarından koşuyordu (отец их за ними бежит). Her yanı çamurdu (весь в трясине), ama kocaman bacakları vardı (но у него огромные ноги были), çocuklardan daha çabuk ilerliyordu (быстрее, чем дети, вперед двигался). Gene epeyce yaklaştı (снова порядочно приблизился), gene tatlı sözler söyledi (снова ласковые слова произнес), dursunlar diye dil döktü (послушать уговаривал; dil — язык; dökmek — лить, сыпать), ama küçük oğlan bile durmadı (но даже маленький мальчик не остановился). Ablası elindeki tarağı bırakıverdi (старшая сестра гребень бросила). Bıraktı da bir baktı ki (как только бросила), arkaları baştan başa çakır dikeni (за ними вдруг вырос колючий репейник). Babası da çakır dikenlerinin içinde çabalayıp duruyor (их отец в этом колючем репейнике мечется: «трудится, мучается»), çakır dikenleri ellerini, bacaklarını kanatıyor (репейник его руки, ноги до крови царапает).

Babaları da arkalarından koşuyordu. Her yanı çamurdu, ama kocaman bacakları vardı, çocuklardan daha çabuk ilerliyordu. Gene epeyce yaklaştı, gene tatlı sözler söyledi, dursunlar diye dil döktü, ama küçük oğlan bile durmadı. Ablası elindeki tarağı bırakıverdi. Bıraktı da bir baktı ki, arkaları baştan başa çakır dikeni. Babası da çakır dikenlerinin içinde çabalayıp duruyor, çakır dikenleri ellerini, bacaklarını kanatıyor.

Avcı kızı, babasının kanlarını görünce (дочь охотника кровь отца увидела) içi sızladı (сердце ее сжалось). Avcı, kendisinin de, kardeşinin de canına kıyacaktı (охотник и ее, и ее брата жизни лишить хотел; kıymak — рубить), belki de bir devdi (может быть, был демоном), hatta dikenler içinde böylesine koştuktan sonra (кстати, после того, как он через колючки вот так бежал), akan kanlara, batan dikenlere aldırmadıktan sonra (не обращая внимание на текущую кровь и впивающиеся колючки), dev olduğu kuşku götürmezdi (то что он был демоном, сомнений не было) ama, ne de olsa babasıydı (но, несмотря ни на что, он был ее отцом) babasının bu durumuna dayanamadı (мучений отца видеть не могла), bir daha arkasına bakmadı (ни разу больше назад не посмотрела). Avcının dikenlerden kurtulup da arkalarından yetişebileceğini sanmıyordu (что охотник из колючек освободится и их догонит, не думала), bu bakımdan içi rahattı (и поэтому немного расслабилась; rahat — покой, спокойствие). Bunun için yavaş yürüdüler (из-за этого медленно пошли). Ayrıca, koşacak durumda değildiler (кстати говоря, бежать они уже не могли), yorgunluktan bacakları tutmaz olmuştu (от усталости ноги подкашивались: «недержащими стали»). Hem de çocuk susamıştı (да и малыш пить захотел), "Su, su!" deyip başka bir şey demiyor (воды, воды, кроме этого ничего не говорил), ağlayıp duruyordu (плакал, плакать продолжал). Gözyaşları bazı bazı dudaklarına damlıyordu (слезы его иногда на губы капали), ne de olsa sudur diye yalıyordu (какая-никакая вода, ее слизывал), ama yaladığına da, yalayacağına da pişman oluyordu zavallı (но из-за того, что слизывал, еще сильнее страдал, бедняжка; pişman — кающийся, сожалеющий), gözyaşları çok tuzluydu (слезы были очень солеными). Susuzluğunu büsbütün artırıyordu (жажду еще сильней усиливали).

Avcı kızı, babasının kanlarını görünce içi sızladı. Avcı, kendisinin de, kardeşinin de canına kıyacaktı, belki de bir devdi, hatta dikenler içinde böylesine koştuktan sonra, akan kanlara, batan dikenlere aldırmadıktan sonra, dev olduğu kuşku götürmezdi, ama, ne de olsa babasıydı, babasının bu durumuna dayanamadı, bir daha arkasına bakmadı. Avcının dikenlerden kurtulup da arkalarından yetişebileceğini sanmıyordu, bu bakımdan içi rahattı. Bunun için yavaş yürüdüler. Ayrıca, koşacak durumda değildiler, yorgunluktan bacakları tutmaz olmuştu. Hem de çocuk susamıştı, "Su, su!" deyip başka bir şey demiyor, ağlayıp duruyordu. Gözyaşları bazı bazı dudaklarına damlıyordu, ne de olsa sudur diye yalıyordu, ama yaladığına da, yalayacağına da pişman oluyordu zavallı, gözyaşları çok tuzluydu. Susuzluğunu büsbütün artırıyordu.

Bu arada avcı hep ilerlemekteydi (а в это время охотник все приближался). Yirmi otuz adım bir şey kalmıştı aralarında (двадцать-тридцать шагов всего между ними оставалось). Çocuklar bir oyun daha oynarlar diye korktu (что дети еще какую-нибудь шутку сыграют, боялся) adımlarını yavaşlattı (шаги свои замедлил), ayaklarının ucuna basarak (на цыпочках: «на ног кончики наступая»), çıt çıkarmadan (беззвучно) yürüdü (шел). Bunun için yetişmesi biraz uzun sürdü (поэтому чтобы их догнать много времени потребовалось; uzun — долго; sürmek — длиться). Ama en sonunda yetişti (но, в конце концов, догнал), kızını omzundan tutuverdi (дочь за плечо схватил). Tutmasına tuttu (схватил-то схватил), ama ne de olsa dev olduğundan (но из-за того, что был демоном), çok sert tuttu kızın omzunu (очень сильно сжал дочкино плечо), tutmaktan çok vurdu (схватившись, сильно дернул). Ayna yere düştü (зеркало на землю упало). Kızcağız korkuyla geriye dönünce bir de ne görsün (бедная девушка, от страха назад обернувшись, что же вдруг увидела)? Uçsuz bucaksız bir mavi deniz (бескрайнее синее море). Bir yanında kendisiyle kardeşi (на одном берегу она с братом), bir yanında babası (на другом их отец). Araları öylesine uzak ki (расстояние между ними такое большое), babaları serçelerden daha küçük görünüyor (отец их меньше воробья кажется).

Bu arada avcı hep ilerlemekteydi. Yirmi otuz adım bir şey kalmıştı aralarında. Çocuklar bir oyun daha oynarlar diye korktu, adımlarını yavaşlattı, ayaklarının ucuna basarak, çıt çıkarmadan yürüdü. Bunun için yetişmesi biraz uzun sürdü. Ama en sonunda yetişti, kızını omzundan tutuverdi. Tutmasına tuttu, ama ne de olsa dev olduğundan, çok sert tuttu kızın omzunu, tutmaktan çok vurdu. Ayna yere düştü. Kızcağız korkuyla geriye dönünce bir de ne görsün? Uçsuz bucaksız bir mavi deniz. Bir yanında kendisiyle kardeşi, bir yanında babası. Araları öylesine uzak ki, babaları serçelerden daha küçük görünüyor.

0

2

İşte kurtulmuşlardı (и вот спаслись). Yazık ki, denizin suları tuzluydu (как жаль, в море вода соленая), içemediler (не смогли попить). Küçük oğlan ağlıyor (маленький мальчик плачет), "Su!" diyor da başka bir şey demiyordu (воды, говорит, больше ничего не говорит). Güneş de tam tepelerindeydi (солнце тоже в самом зените), alev gibi yakıyordu enselerini (как пламенем, палит их затылки). Bu yerlerde su bulmak kolay değildi (в таких местах воду отыскать нелегко). Değildi ya avcı kızı umudunu kesmedi (нелегко, но дочь охотника надежду не теряла). Bunca işi başardıktan sonra (после того, как из такого выпутались) suyu da bulacağını umuyordu (воду найти тоже надеялась), ama umutları boşa çıktı (но надежды были напрасны). Güneş batıncaya kadar dolaştılar (до захода солнца бродили), bir damla su geçmedi ellerine (но ни капельки воды не достали). Bir ağacın altına çöktüler (под деревом присели). Küçük oğlan yüzükoyun yere uzanıp (мальчик ничком на земле растянулся) inlemeye başladı (стонать начал). Ablası da başucuna oturdu (а девушка села у его изголовья), yüzünü iki elinin içine aldı (лицо двумя руками подперла: «свое лицо двух рук внутрь взяла»). Çok güzeldi (очень красивая она была), hele böyle yüzü ellerinde (особенно из-за того, что вот так лицо на руках), terden sırılsıklam olmuş saçları alnında (от пота мокрые-премокрыми ставшие волосы на ее лбу), üzgün üzgün otururken (грустная-грустная сидела) daha da güzel görünüyordu (еще красивее выглядела).

İşte kurtulmuşlardı. Yazık ki, denizin suları tuzluydu, içemediler. Küçük oğlan ağlıyor, "Su!" diyor da başka bir şey demiyordu. Güneş de tam tepelerindeydi, alev gibi yakıyordu enselerini. Bu yerlerde su bulmak kolay değildi. Değildi ya avcı kızı umudunu kesmedi. Bunca işi başardıktan sonra suyu da bulacağını umuyordu, ama umutları boşa çıktı. Güneş batıncaya kadar dolaştılar, bir damla su geçmedi ellerine. Bir ağacın altına çöktüler. Küçük oğlan yüzükoyun yere uzanıp inlemeye başladı. Ablası da başucuna oturdu, yüzünü iki elinin içine aldı. Çok güzeldi, hele böyle yüzü ellerinde, terden sırılsıklam olmuş saçları alnında, üzgün üzgün otururken daha da güzel görünüyordu.

Derken uzaklarda bir atlı belirdi (в этот момент издалека всадник появился). Atını dört nala sürüyordu (своего коня во весь опор: «на четыре подковы» гнал). Ama güzel kızı görünce, dayanamadı (но красавицу увидев, не удержался), atını durdurdu (коня остановил). Sonra kardeşini gördü (потом увидел ее брата), iyi bir adama benziyordu (хорошим человеком он казался).
"Ne o, kızım (что случилось, доченька), burda böyle ne yapıyorsunuz (что вы тут делаете)? Bu çocuk neden ağlıyor? (этот ребенок почему плачет)" diye sordu (спросил).
Güzel kız kardeşinin çok susadığını söyledi (красавица сказала, что ее брат очень хочет пить). "Her yanı aradık, taradık (везде искали, все обшарили), bir damla su bulamadık, amca (но ни капельки воды не нашли, дяденька)!" dedi. Atlı onlara acıdı, içini çekti (всадник их пожалел, вздохнул):

Derken uzaklarda bir atlı belirdi. Atını dört nala sürüyordu. Ama güzel kızı görünce, dayanamadı, atını durdurdu. Sonra kardeşini gördü, iyi bir adama benziyordu.
"Ne o, kızım, burda böyle ne yapıyorsunuz? Bu çocuk neden ağlıyor?" diye sordu.
Güzel kız kardeşinin çok susadığını söyledi. "Her yanı aradık, taradık, bir damla su bulamadık, amca!" dedi. Atlı onlara acıdı, içini çekti:

"Şu karşı tepedeki ağaçları görüyorsunuz ya (вон на том холме деревья видите)," diye başladı (начал говорить), arkasını getirmedi, yutkundu (но не закончил, запнулся). Sonra bir oğlana, bir kıza baktı (потом на мальчика с девочкой посмотрел), ister istemez sürdürdü konuşmasını (и нехотя продолжил свою речь): "yan yana üç pınar vardır orada (рядом друг с другом три источника там есть), ama ikisinin suyu içilmez (но из двух воду пить нельзя). Birincisinden içen balık olur (из первого кто выпьет, рыбой станет), dalar gider içine (будет в нем плавать), ikincisinden içen kuzu olur (из второго кто выпьет, ягненком станет), mer mer meler (будет блеять). Üçüncüsünden içene bir şeycik olmaz (из третьего кто выпьет, тому ничегошеньки не будет), nasılsa öyle kalır (каким есть, таким и останется), susuzluğu da geçer (а жажда его пройдет). Birinciyle ikinciye yaklaşmayın sakın (к первому и второму не приближайтесь ни в коем случае) üçüncüden için!" dedi (из третьего пейте, сказал). Sözlerini bitirmesiyle (слова свои закончив) atını kırbaçlaması (коня своего хлыстом ударил; kırbaç — кнут) bir oldu («одним стало» = все это одновременно случилось, сразу: «с заканчиванием слов хлестание коня одним стало»), sürdü gitti (вскочил на него, и след его простыл).

"Şu karşı tepedeki ağaçları görüyorsunuz ya," diye başladı, arkasını getirmedi, yutkundu. Sonra bir oğlana, bir kıza baktı, ister istemez sürdürdü konuşmasını: "yan yana üç pınar vardır orada, ama ikisinin suyu içilmez. Birincisinden içen balık olur, dalar gider içine, ikincisinden içen kuzu olur, mer mer meler. Üçüncüsünden içene bir şeycik olmaz, nasılsa öyle kalır, susuzluğu da geçer. Birinciyle ikinciye yaklaşmayın sakın, üçüncüden için!" dedi. Sözlerini bitirmesiyle atını kırbaçlaması bir oldu, sürdü gitti.

Çocuklar yola çıktılar (дети в путь вышли). Çok yorgundular (очень устали); ama tepenin üstünde bir umut vardı (но наверху холма у них была надежда), umut hafifletirdi insanı (надежда облегчает людям жизнь), yorgunluklarını fazla duymadılar (усталости они особо не чувствуют). Ağaçlara yaklaştılar (к деревьям приблизились), suyun parıltısını gördüler (воды отблески увидели). Küçük oğlan bir ok gibi fırladı (мальчик, как стрела, бросился бежать). Çok susamıştı (очень хотел пить), sudan başka bir şey düşünmüyordu (кроме воды, ни о чем не думал). İlk pınarda durmak istedi (у первого источника хотел остановиться). Dursaydı balık olacaktı (если бы остановился, стал бы рыбой). Ama çok hızlı koşuyordu (но очень быстро бежал), hızını alamadı (скорость не смог уменьшить), ikinci pınarda durdu (около второго источника остановился). Eğilip içer içmez, küçücük bir kara kuzu oldu (нагнувшись, и, как только попил, сразу же стал маленьким черным ягненком), melemeye başladı (блеять начал). Meliyor, çayırların üzerinde oynuyordu (блеет, по лужайке прыгает), anasından kuzu doğmuş gibiydi (как будто мать его ягненком родила). Ablası saçını başını yoluyor (старшая сестра рвет на себе волосы), hüngür hüngür ağlıyor (рыдает; ağlamak — плакать), ne yapacağını bilemiyordu (что ей делать, не знает). Bazı bazı kendisi de o sudan içmek (иногда самой этой же воды попить), kardeşi gibi kuzu olmak istiyordu ya (как и брат, ягненком стать хочет) yüreği el vermiyor (но ее сердце не пускает: «руку не дает» = совесть не позволяет), insanlığından vazgeçemiyordu (от человеческого облика отказаться не может).

Çocuklar yola çıktılar. Çok yorgundular; ama tepenin üstünde bir umut vardı, umut hafifletirdi insanı, yorgunluklarını fazla duymadılar. Ağaçlara yaklaştılar, suyun parıltısını gördüler. Küçük oğlan bir ok gibi fırladı. Çok susamıştı, sudan başka bir şey düşünmüyordu. İlk pınarda durmak istedi. Dursaydı balık olacaktı. Ama çok hızlı koşuyordu, hızını alamadı, ikinci pınarda durdu. Eğilip içer içmez, küçücük bir kara kuzu oldu, melemeye başladı. Meliyor, çayırların üzerinde oynuyordu, anasından kuzu doğmuş gibiydi. Ablası saçını başını yoluyor, hüngür hüngür ağlıyor, ne yapacağını bilemiyordu. Bazı bazı kendisi de o sudan içmek, kardeşi gibi kuzu olmak istiyordu ya yüreği el vermiyor, insanlığından vazgeçemiyordu.

O böyle ağlayıp çırpınırken (она плакала, страдала), gece oldu (ночь наступила), sular, ağaçlar karardı (вода, деревья потемнели), yıldızlar parladı (звезды загорелись). Gece kuşları boğuk boğuk ötmeye başladı (совы: «ночные птицы» заухали; ötmek — петь /о птицах/, щебетать), uzaklarda kurtlar uludu (вдалеке волки завыли). Kızcağız çok korktu (бедная девочка испугалась). Bir ağacın tepesine tırmandı (на верхушку дерева забралась), oturacak bir yer bulup oturdu (место, где сесть, нашла и села). Bütün gece burada kaldı (всю ночь там просидела: «оставалась»), gözünü bile kırpmadı sabaha kadar (глазом даже не моргнула до утра).
Sabah oldu, güneş doğdu (утро наступило, солнце взошло: «родилось») bir atlı geldi (всадник появился). Genç bir atlıydı (молодой всадник), ince, uzundu, sarı saçları alnına düşüyordu (худой, высокий золотые волосы на лоб падают). Al atını sulamak istiyordu (гнедую лошадь напоить хотел), pınara sürdü (к источнику направил). At geldi (конь подошел), suya eğildi (над водой нагнулся), tam içeceği sırada birden geriye sıçradı (и только начал пить, как вдруг назад отпрянул). Genç atlı şaşırdı (молодой всадник удивился), atını bir daha sürdü suya (коня своего еще раз подвел к воде). At gene geriye sıçradı (конь снова назад дернулся), kişnedi, şaha kalktı (заржал, встал на дыбы). Genç atlı atının yelesini okşadı (молодой всадник коня по гриве погладил), gülümsedi (улыбнулся), bir şeyler mırıldandı (что-то пробормотал), bir daha sürdü (снова подвел). Ama al at hep geriye sıçrıyordu (но гнедой конь все назад дергался). Genç atlı hiçbir şey anlamıyordu bu işten (молодой всадник ничего не понимал). En sonunda suya doğru eğilip baktı (в конце концов, над водой нагнулся и посмотрел). Bir de ne görsün (и что же он видит)! Suyun üzerinde bir kız gölgesi titremiyor mu (неужели на воде какой-то девушки отражение дрожит)?

O böyle ağlayıp çırpınırken, gece oldu, sular, ağaçlar karardı, yıldızlar parladı. Gece kuşları boğuk boğuk ötmeye başladı, uzaklarda kurtlar uludu. Kızcağız çok korktu. Bir ağacın tepesine tırmandı, oturacak bir yer bulup oturdu. Bütün gece burada kaldı, gözünü bile kırpmadı sabaha kadar.
Sabah oldu, güneş doğdu, bir atlı geldi. Genç bir atlıydı, ince, uzundu, sarı saçları alnına düşüyordu. Al atını sulamak istiyordu, pınara sürdü. At geldi, suya eğildi, tam içeceği sırada birden geriye sıçradı. Genç atlı şaşırdı, atını bir daha sürdü suya. At gene geriye sıçradı, kişnedi, şaha kalktı. Genç atlı atının yelesini okşadı, gülümsedi, bir şeyler mırıldandı, bir daha sürdü. Ama al at hep geriye sıçrıyordu. Genç atlı hiçbir şey anlamıyordu bu işten. En sonunda suya doğru eğilip baktı. Bir de ne görsün! Suyun üzerinde bir kız gölgesi titremiyor mu?

Başını kaldırdı (голову поднял). Ağaçta bir genç kız (на дереве молодая девушка), bir güzel kız (да такая красавица)... Güzel de söz mü (красавица не то ли слово)? Genç kız sanki doğan güne (девушка словно спорила с восходящим солнцем) "Sen doğma da ben doğayım (ты не вставай, я лучше встану)," diyordu, öylesine güzeldi (настолько красива была). Genç atlı büsbütün şaşırdı (молодой всадник очень удивился). Gözleri kamaştı (глаза его были ослеплены), bir süre konuşamadı (лишился дара речи: «какой-то промежуток /времени/ не мог говорить»). Neden sonra kendini topladı (немного погодя взял себя в руки): "Kimsin sen, in misin, cin misin (кто ты, черт ли, демон ли)?" diye seslendi (произнес). Güzel kızın gözleri yaşardı (красавица прослезилась), insan sanılmamasına üzülmüştü (то что, человеком ее не посчитали, расстроилась) ama belli etmemeye çalıştı (но это не показывать постаралась; belli — явный, очевидный):
"Ne inim, ne cinim, insanım," dedi (не черт я, не демон, я человек). Sonra da olanı biteni anlattı (и потом все произошедшее рассказала).

Başını kaldırdı. Ağaçta bir genç kız, bir güzel kız... Güzel de söz mü? Genç kız sanki doğan güne "Sen doğma da ben doğayım," diyordu, öylesine güzeldi. Genç atlı büsbütün şaşırdı. Gözleri kamaştı, bir süre konuşamadı. Neden sonra kendini topladı: "Kimsin sen, in misin, cin misin?" diye seslendi. Güzel kızın gözleri yaşardı, insan sanılmamasına üzülmüştü, ama belli etmemeye çalıştı:
"Ne inim, ne cinim, insanım," dedi. Sonra da olanı biteni anlattı.

Genç atlı gözlerine inanamıyordu (молодой всадник глазам поверить не мог). Hem çok acı, hem çok tatlı bir düş görüyordu sanki (и очень горький, и очень сладкий сон словно видит). Avcı kızıyla birlikte ağlıyordu (с дочерью охотника вместе плачет). Avcı kızının derdi kendi derdi (дочери охотника горе его горем /стало/), sevinci kendi sevinciydi (ее радость — его радостью), gözü ondan başka bir şey görmüyordu (глаза кроме нее больше ничего не видят). Bir de küçük, kara kuzunun meleyişlerini duyuyor (к тому же маленького черного ягненка блеяние услышал), içinde bir yerler sızlıyordu (в душе: «внутри» что-то сжалось). En sonunda gözlerini güzel kızın gözlerine dikti (в конце концов, красавице в глаза посмотрел: «свои глаза в ее глаза уставил»):
"Benimle evlenir misin?" diye sordu (за меня замуж выйдешь: «со мной сочетаешься браком», спросил).
Avcı kızı da fazla duralamadı (охотничья дочь долго не колебалась):
"Evet," dedi (да, сказала).

Genç atlı gözlerine inanamıyordu. Hem çok acı, hem çok tatlı bir düş görüyordu sanki. Avcı kızıyla birlikte ağlıyordu. Avcı kızının derdi kendi derdi, sevinci kendi sevinciydi, gözü ondan başka bir şey görmüyordu. Bir de küçük, kara kuzunun meleyişlerini duyuyor, içinde bir yerler sızlıyordu. En sonunda gözlerini güzel kızın gözlerine dikti:
"Benimle evlenir misin?" diye sordu.
Avcı kızı da fazla duralamadı:
"Evet," dedi.

Genç atlının gözleri mutlulukla parladı o zaman (у молодого всадника глаза счастьем засияли тогда), ülkenin padişahının oğlu olduğunu söyledi nişanlısına (что сыном падишаха этой страны он был, рассказал своей невесте) her dileğini yerine getireceğine söz verdi (все ее желания осуществить обещал: «к месту привести дал слово»). Sonra kalktı, al atına bindi (потом поднялся, гнедого коня оседлал). Dosdoğru saraya gidecek (напрямую к дворцу поскачет), her şeyi anlatacaktı babasına (все расскажет своему отцу), düğün hazırlıklarına başlanmasını söyleyip (чтобы к свадьбе приготовления начали, прикажет) yakında geri dönecek (и скоро вернется назад), sevgilisini incilerle, ipeklerle, altınlarla donattıktan sonra (свою возлюбленную в жемчуга, шелка, золото нарядив) saraya götürecekti (во дворец привезет).

Genç atlının gözleri mutlulukla parladı o zaman, ülkenin padişahının oğlu olduğunu söyledi nişanlısına, her dileğini yerine getireceğine söz verdi. Sonra kalktı, al atına bindi. Dosdoğru saraya gidecek, her şeyi anlatacaktı babasına, düğün hazırlıklarına başlanmasını söyleyip yakında geri dönecek, sevgilisini incilerle, ipeklerle, altınlarla donattıktan sonra saraya götürecekti.

Ama saray oldukça uzak bir yerdeydi (но дворец достаточно в далеком месте находился). Genç atlı yolda giderken (молодой всадник по дороге ехал) sabırsızlığından ne yapacağını bilemiyordu (от нетерпения, что делать, не знал; sabır — терпение). Sabırsızlanıyordu (он испытывал такое нетерпение), çabuk gitmek istiyordu ya (быстрей скакать хотел) çok coşkulu (очень возбужден был), çok sevinçliydi (очень рад), sevincini yüreğine sığdıramıyordu (радость в сердце не мог вместить; sığmak — вмещаться). Yolda birine rastladı mı durup (как кого по дороге встретит, останавливается) nişanlısını, nişanlısının güzelliğini övüyor (своей невестой, невестиной красотой хвастается), onu nasıl bulduğunu (о том, как ее нашел), kardeşinin nasıl kuzu olduğunu anlatıyordu (как ее брат ягненком стал, рассказывает). Kuzuyu anlatmaya başladı mı gözleri yaşarıyordu (как про ягненка рассказывать начинает, глаза слезами наполняются).

Ama saray oldukça uzak bir yerdeydi. Genç atlı yolda giderken sabırsızlığından ne yapacağını bilemiyordu. Sabırsızlanıyordu, çabuk gitmek istiyordu ya çok coşkulu, çok sevinçliydi, sevincini yüreğine sığdıramıyordu. Yolda birine rastladı mı durup nişanlısını, nişanlısının güzelliğini övüyor, onu nasıl bulduğunu, kardeşinin nasıl kuzu olduğunu anlatıyordu. Kuzuyu anlatmaya başladı mı gözleri yaşarıyordu.

Bir Arap kızı da bunları duydu (одна арапка это услышала), tepenin yolunu tuttu (к холму пошла: «дорогу держала»). Atlı saraya varmadan (всадник еще до дворца не доехал) Arap kızı tepeye vardı (а арапка до холма дошла). Bir ipek giysi, bir sırmalı terlik getirmeyi de unutmamıştı (шелковые одежды и серебром вышитые тапочки прихватить не забыла). Ağacın altına gelip durdu (под дерево подошла и встала).
"Beni padişahın oğlu yolladı (меня сын падишаха прислал), seni hazırlamaya geldim (тебя подготовить пришла). Aşağıya gel de güzel giysini giydireyim sana (вниз спускайся, красивые одежды на тебя надену), saçlarını tarayayım (волосы твои расчешу). Az sonra nişanlın da gelecek (чуть позже жених твой тоже приедет), çabuk ol, geç kalmayalım," dedi (поторапливайся, не будем опаздывать, сказала).
Ne olur, ne olmaz diye her şeyi bildiğini göstermek istedi (во что бы то ни стало, что все знает, показать хотела).

Bir Arap kızı da bunları duydu, tepenin yolunu tuttu. Atlı saraya varmadan Arap kızı tepeye vardı. Bir ipek giysi, bir sırmalı terlik getirmeyi de unutmamıştı. Ağacın altına gelip durdu.
"Beni padişahın oğlu yolladı, seni hazırlamaya geldim. Aşağıya gel de güzel giysini giydireyim sana, saçlarım tarayayım. Az sonra nişanlın da gelecek, çabuk ol, geç kalmayalım," dedi.
Ne olur, ne olmaz diye her şeyi bildiğini göstermek istedi.

Kuzunun boynuna sarıldı (ягненка за шею обняла), öptü, okşadı (поцеловала, погладила). Güzel kız inandı o zaman (красавица поверила ей тогда), çabucak indi aşağıya (быстренько спустилась вниз). Arap kızı dev avcının güzel kızını birinci pınarın başına oturttu (арапка красивую дочь демона-охотника около первого источника посадила), üstündeki eski püskü giysiyi çıkardı (с нее старую одежду сняла), getirdiği ipekliyi giydirdi (принесенные шелка надела), sonra saçlarını taramaya girişti (потом ее волосы расчесывать начала; girişmek — браться, приниматься за что-либо), ama girişmesiyle avcı kızını suya itmesi bir oldu (но, как только начала: «с начинанием», охотничью дочь в воду столкнула). Kuzu bunları gördü ya ne gelirdi elinden (ягненок это видел, но что он сделать мог: «что исходило из его рук»)? Acı acı melemekle kaldı (горько-горько заблеял только). Arap kızı aldırmadı bile (арапка не стала даже обращать внимания). Altın tarağını eline alıp (золотой гребень в руку взяла) kara, kıvırcık saçlarını uzun uzun taradı (черные кудрявые волосы долго-долго расчесывала). Sonra da pınara girdi (потом в источник зашла), gene öyle uzun uzun yıkandı (и снова долго-долго мылась). Ama bütün çabaları boşunaydı (но все ее усилия впустую были), bir türlü güzelleşemiyordu (никак не становилась красивей).

Kuzunun boynuna sarıldı, öptü, okşadı. Güzel kız inandı o zaman, çabucak indi aşağıya. Arap kızı dev avcının güzel kızını birinci pınarın başına oturttu, üstündeki eski püskü giysiyi çıkardı, getirdiği ipekliyi giydirdi, sonra saçlarım taramaya girişti, ama girişmesiyle avcı kızını suya itmesi bir oldu. Kuzu bunları gördü ya ne gelirdi elinden? Acı acı melemekle kaldı. Arap kızı aldırmadı bile. Altın tarağını eline alıp kara, kıvırcık saçlarını uzun uzun taradı. Sonra da pınara girdi, gene öyle uzun uzun yıkandı. Ama bütün çabaları boşunaydı, bir türlü güzelleşemiyordu

Karalığı, çirkinliği artıyor (ее чернота, уродливость увеличивается), eksilmiyordu (а не уменьшается). Avcı kızına çok yakışan eski giysileri de giyince (а когда так подходящие дочери охотника старые одежды надела) büsbütün çirkinleşti (совсем пострашнела). Ama, güzelleştiğini sandığı için olacak (но так как ей казалось, что она стала красивей), sevinçli görünüyordu (очень радостной выглядела). Ağaca da sevinçle tırmandı (на дерево с радостью забралась), avcı kızının yerine oturup (на место дочери охотника села) beklemeye başladı (ждать начала). Çok geçmeden padişahın oğlu geldi (вскоре: «много не прошло» сын падишаха приехал). Başını kaldırıp ağaca baktı (голову подняв, на дерево посмотрел). Arap kızını görünce, gözlerine inanamadı (арапку увидев, глазам не поверил). Ama Arap kızı hiç oralı olmadı (но арапка внимания не обратила: «совсем не местная была»), hemen aşağıya indi (сразу же спутилась вниз), nazlandı, sitem üstüne sitem etti (стала жеманничать, упрекать: «поверх упрека упрекать, упрек на упрек накладывать»). Böylesine geciktiğine göre (судя по тому, как он опоздал), kendisini fazla sevmediğini söyledi (он ее больше не любит, сказала). Padişahın oğlu sanki işitmedi (сын падишаха словно не слышал ее).

Karalığı, çirkinliği artıyor, eksilmiyordu. Avcı kızına çok yakışan eski giysileri de giyince büsbütün çirkinleşti. Ama, güzelleştiğini sandığı için olacak, sevinçli görünüyordu. Ağaca da sevinçle tırmandı, avcı kızının yerine oturup beklemeye başladı. Çok geçmeden padişahın oğlu geldi. Başını kaldırıp ağaca baktı. Arap kızını görünce, gözlerine inanamadı. Ama Arap kızı hiç oralı olmadı, hemen aşağıya indi, nazlandı, sitem üstüne sitem etti. Böylesine geciktiğine göre, kendisini fazla sevmediğini söyledi. Padişahın oğlu sanki işitmedi.

"Neden böyle karasın?" diye sordu (почему ты такая черная, спросил).
Arap kızı kırıttı (арапка давай жеманничать):
"Sen geciktin, çok geciktin (очень запоздал ты, очень задержался), güneş her yanımı yaktı, onun için böylesine karardım (солнце меня со всех сторон обожгло, поэтому так почернела), serin, gölgelik yerlerde kalırsam (если в прохладном, тенистом месте побуду), gene ağarırım," diye yanıtladı (снова побелею, ответила).
"Ya bedenin neden böyle kaba, ellerin neden böyle kocaman (а тело твое почему такое грубое, руки твои почему такие огромные)?"
"Ağacın dalları battı," dedi Arap kızı (ветки деревьев искололи, сказала арапка), "çok da sivrisinek vardı, ısırdılar (много комаров было, искусали), her yanım kabardı (все тело припухло), sen gecikmesen böyle olmazdı (если бы ты не опоздал, такого бы не произошло)."
"Ya gözlerin neden böyle şiş şiş?" dedi genç atlı (а глаза твои почему стали опухшие, спросил всадник).
Arap kızı hemen yanıtını yapıştırdı (арапка сразу же и на это ответила):
"Sevgili kardeşim kuzu oldu (мой любимый братик ягненком стал), çok ağladım da ondan şişti gözlerim (много плакала я, и от этого опухли мои глаза) sen de her şeyi unutuyorsun (ты все уже забыл)!"

"Neden böyle karasın?" diye sordu.
Arap kızı kırıttı:
"Sen geciktin, çok geciktin, güneş her yanımı yaktı, onun için böylesine karardım, serin, gölgelik yerlerde kalırsam, gene ağarırım," diye yanıtladı.
"Ya bedenin neden böyle kaba, ellerin neden böyle kocaman?"
"Ağacın dalları battı," dedi Arap kızı, "çok da sivrisinek vardı, ısırdılar, her yanım kabardı, sen gecikmesen böyle olmazdı."
"Ya gözlerin neden böyle şiş şiş?" dedi genç atlı.
Arap kızı hemen yanıtını yapıştırdı:
"Sevgili kardeşim kuzu oldu, çok ağladım da ondan şişti gözlerim, sen de her şeyi unutuyorsun!"

Padişahın oğlu sonunda inandı (сын падишаха, в конце концов, поверил). Nişanlısına hak verdi (невесту признал: «право, правоту дал»), sarayın serin yerlerinde kalınca gene öyle güzelleşeceğini sandı (тому, что если во дворце в прохладном месте останется, снова станет красивой, поверил). Nişanlısıyla kuzuyu alıp saraya döndü (невесту и ягненка взял и вернулся во дворец).
Sarayda hazırlıklar tamamdı (во дворце приготовления закончились). Hemen düğüne başlandı (сразу же к свадьбе приступили). Düğün kırk gün kırk gece sürdü (свадьба сорок дней, сорок ночей длилась). Bütün kent halkı geldi düğüne (весь городской народ пришел на свадьбу), ama kimsecikler eğlenemedi (но никто не веселился). Padişahı da, oğlunu da çok severlerdi (и падишаха, и сына его все очень любили), padişahın biricik oğlunun böyle çirkin bir kara kızla evlendiğini görünce (что единственный сын падишаха на такой уродливой черной девушке жениться, увидев) içleri sızladı (опечалились: «их внутренность = душа заболела, заныла»), suratları asıldı (их лица насупились). Padişahın oğlu, halkın böyle somurttuğunu görünce (когда сын падишаха народ таким мрачным увидел), karısına beslediği sevgi yavaş yavaş azaldı (к жене испытываемая любовь его медленно стала угасать), ondan çok kuzuya bağlandı (и поэтому он сильно к ягненку привязался). Her şeyden çok, herkesten çok onu seviyor (больше всего, больше всех его любит), hiç yanından ayırmıyor (никогда с ним не разлучается), nereye gitse kuzuyu da birlikte götürüyordu (куда бы ни пошел, ягненка с собой берет). Evde de pek durmuyordu doğrusu (да и дома редко бывает, на самом деле: «прямо /говоря/»).

Padişahın oğlu sonunda inandı. Nişanlısına hak verdi, sarayın serin yerlerinde kalınca gene öyle güzelleşeceğini sandı. Nişanlısıyla kuzuyu alıp saraya döndü.
Sarayda hazırlıklar tamamdı. Hemen düğüne başlandı. Düğün kırk gün kırk gece sürdü. Bütün kent halkı geldi düğüne, ama kimsecikler eğlenemedi. Padişahı da, oğlunu da çok severlerdi, padişahın biricik oğlunun böyle çirkin bir kara kızla evlendiğini görünce içleri sızladı, suratları asıldı. Padişahın oğlu, halkın böyle somurttuğunu görünce, karısına beslediği sevgi yavaş yavaş azaldı, ondan çok kuzuya bağlandı. Her şeyden çok, herkesten çok onu seviyor, hiç yanından ayırmıyor, nereye gitse kuzuyu da birlikte götürüyordu. Evde de pek durmuyordu doğrusu.

Karısı bir türlü ağarmadığından (из-за того, что его жена так и не побелела вовсе), dertli dertli dolaşıp duruyordu (грустно-грустно бродил все время; dert — страдание, скорбь). Derdi, üzüntüsü yetmiyormuş gibi (и как будто его горя и печали было мало), Arap kızı bir hastalıktır tutturdu (арапка чем-то заболела). Dünyanın dört bir yanından hekimler geldi (со всех концов света: «мира с четырех сторон» к ней лекари приехали). Hiçbiri bir çare bulamadı (но ни один средства не нашел), hepsi de şaşırıp kaldı (и все очень удивились). Bu hastalık tuhaf bir hastalıktı (эта болезнь очень странной болезнью была). Hiç zayıfladığı yoktu Arap kızının (совсем не худела арапка), durmadan yemek yiyip şişmanlıyordu (без остановки ела и толстела). Yalnız yatağından kalkamıyor (только с постели встать не могла), yanına biri geldi mi inlemeye başlıyordu (если к ней кто-то подходил, стонать начинала). Bütün hastalığı buydu (вся ее болезнь такой была = в этом и заключалась).

Karısı bir türlü ağarmadığından, dertli dertli dolaşıp duruyordu. Derdi, üzüntüsü yetmiyormuş gibi, Arap kızı bir hastalıktır tutturdu. Dünyanın dört bir yanından hekimler geldi. Hiçbiri bir çare bulamadı, hepsi de şaşırıp kaldı. Bu hastalık tuhaf bir hastalıktı. Hiç zayıfladığı yoktu Arap kızının, durmadan yemek yiyip şişmanlıyordu. Yalnız yatağından kalkamıyor, yanına biri geldi mi inlemeye başlıyordu. Bütün hastalığı buydu.

"Bu gidişle hiç ağaramayacağım (таким образом я никогда не смогу побелеть), iyileşemeyeceğim (не смогу выздороветь), ama bütün suç sende (но вся вина на тебе), sen düşürdün beni bu duruma (ты довел меня до такого состояния)" diyordu kocasına (говорила мужу); naz üstüne naz ediyor (жеманничала: «поверх жеманства /еще/ жеманство делала), olmayacak şeyler istiyordu (неисполнимых вещей требовала). O da, ne yapsın (а ему что остается), Arap kızının her istediğini yerine getirmeye çalışıyordu (арапки все желания осуществлять старался). Ama Arap kızı iyice azıttı işi (но арапка зашла слишком далеко; azmak — выступать из берегов; выходить из себя). Kara kuzuyu da yemeye kalktı (черного ягненка съесть собралась). Padişahın oğlu şaşırıp kaldı (сын падишаха остолбенел). Karısının ayaklarına kapandı (жене в ноги броился), yalvardı (умолял), bu düşünceyi kafasından çıkarmasını söyledi (эти мысли из головы выбросить просил).
"O senin kardeşin, öz kardeşin, karıcığım, insan kardeşini yer mi hiç?" dedi (он твой брат, родной брат, женушка, человек разве своего брата съесть может, говорил).

"Bu gidişle hiç ağaramayacağım, iyileşemeyeceğim, ama bütün suç sende, sen düşürdün beni bu duruma" diyordu kocasına; naz üstüne naz ediyor, olmayacak şeyler istiyordu. O da, ne yapsın, Arap kızının her istediğini yerine getirmeye çalışıyordu. Ama Arap kızı iyice azıttı işi. Kara kuzuyu da yemeye kalktı. Padişahın oğlu şaşırıp kaldı. Karısının ayaklarına kapandı, yalvardı, bu düşünceyi kafasından çıkarmasını söyledi.
"O senin kardeşin, öz kardeşin, karıcığım, insan kardeşini yer mi hiç?" dedi.

Arap kızı kulak bile asmadı (арапка даже внимания не обратила: «уха даже не привешивала»):
"Hadi canım, saçmalama (ну-ка, дорогой, не неси чушь; saçmak — сеять; saçma — вздор; saçmalamak — болтать вздор), kuzu oldu, kardeşlikten çıktı," diye yanıtladı (он стал ягненком, братом быть перестал, ответила). Dayattı da dayattı (настаивала и настаивала). Yeni gelen hekimleri de kandırdı (только что приехавших лекарей тоже обманула). Hekimler: "Kuzuyu yerse, belki de iyileşip ağarır," dediler (лекари говорили, если ягненка съест, может быть и выздоровеет, побелеет). Padişahın oğlu sonunda inandı (сын падишаха, в конце концов, поверил). Kuzunun ölmesini istemiyordu (ягненку смерти он не желал), hele kendi ablasının karnına gideceğini düşündükçe yüreği sızlıyordu (когда думал, что старшая сестра его съест: «что в желудок старшей сестры пойдет», сердце сжималось) ama boyun eğmek zorundaydı (но согласиться: «шею нагнуть» был вынужден). Gitti, kuzusunun yüzünü, gözünü öptü (ушел, ягненка в мордочку, глазки поцеловал), çocuklar gibi ağladı (как ребенок заплакал). Kuzu bile duygulandı (даже ягненок расчувствовался), gözlerinden şıpır şıpır gözyaşları döküldü (из глаз градом слезы потекли). Derken kasaplara haber yollandı (в то время мясникам весть отправили), kasaplar geldiler, bıçaklarını bilediler (мясники пришли, ножи свои наточили).

Arap kızı kulak bile asmadı:
"Hadi canım, saçmalama, kuzu oldu, kardeşlikten çıktı," diye yanıtladı. Dayattı da dayattı. Yeni gelen hekimleri de kandırdı. Hekimler: "Kuzuyu yerse, belki de iyileşip ağarır," dediler. Padişahın oğlu sonunda inandı. Kuzunun ölmesini istemiyordu, hele kendi ablasının karnına gideceğini düşündükçe yüreği sızlıyordu, ama boyun eğmek zorundaydı. Gitti, kuzusunun yüzünü, gözünü öptü, çocuklar gibi ağladı. Kuzu bile duygulandı, gözlerinden şıpır şıpır gözyaşları döküldü. Derken kasaplara haber yollandı, kasaplar geldiler, bıçaklarını bilediler.

Ama bu sırada kuzu yok oldu (но тут ягненок пропал). Aramadık köşe bucak bırakmadılar (места, где бы его не искали, не осталось; köşe — угол; bucak — уголок, укромное место), bulamadılar (не смогли найти). Güneş batıyor (солнце садится), kuzu dönmüyor (ягненок не возвращается), Arap kızı küplere biniyor (арабка сильно злится), bütün suçu kocasına yüklüyordu (всю вину на мужа перекладывает; yük — груз, ноша, вьюк). Kocası yemin üstüne yemin ediyordu (муж ее всем, чем можно, клянется). Arap kızı gene inanmıyor ya da öyle görünüyor (арапка не верит, или просто делает вид), "İstesen buldurturdun," diyordu (если бы ты хотел, то заставил бы его найти, говорит).
Onlar böyle tartışırken (пока они вот так спорили) üç pınarın oradan bir atlı geçmekteydi (мимо трех источников всадник проезжал), birinci pınarın başında kuzuyu gördü (около первого источника ягненка увидел), hemen tanıdı (и сразу узнал его): "Padişahın oğlunun kuzusu bu (это ягненок сына падишаха), akşam akşam ne arıyor burada (поздно вечером что ищет здесь)?" diye söylendi (сказал). Yaklaştı (приблизился). Kuzu, atlıyı görmedi (ягненок всадника не видел). Suyun derinliklerine bakıyor (в водную глубь смотрит), insanlar gibi ağlıyor (как человек плачет), bir şeyler söylüyordu (что-то говорит):

Ama bu sırada kuzu yok oldu. Aramadık köşe bucak bırakmadılar, bulamadılar. Güneş batıyor, kuzu dönmüyor, Arap kızı küplere biniyor, bütün suçu kocasına yüklüyordu. Kocası yemin üstüne yemin ediyordu. Arap kızı gene inanmıyor ya da öyle görünüyor, "İstesen buldurturdun," diyordu.
Onlar böyle tartışırken üç pınarın oradan bir atlı geçmekteydi, birinci pınarın başında kuzuyu gördü, hemen tanıdı: "Padişahın oğlunun kuzusu bu, akşam akşam ne arıyor burada?" diye söylendi. Yaklaştı. Kuzu, atlıyı görmedi. Suyun derinliklerine bakıyor, insanlar gibi ağlıyor, bir şeyler söylüyordu:

"Bacım, bacım (сестренка, сестренка)! Arap kızı attı seni (арапка столкнула тебя), balıkcağız yuttu seni (рыба проглотила тебя). Kasaplar geldi, bıçaklar bilendi (мясники пришли, ножи наточили), kesecekler beni (зарежут меня). Arap kızı beni yiyecek, bacım!" diyordu (арапка меня съест, сестренка, говорил).
Atlı kır atını sürdü gitti (всадник чалого коня пришпорил и ускакал; kır — светло-серый, чалый), hiçbir yerde durmadı (нигде не останавливался), konaklamadı (привал не устраивал; konak — стоянка, привал), sabaha doğru saraya vardı (к утру ко дворцу поспел). Padişahın oğlunu buldu (сына падишаха нашел), görüp işittiklerini anlattı (все, что видел и слышал, рассказал). Padişahın oğlu atına atladı (сын падишаха коня оседлал), hemen üç pınarın başına geldi (сразу же к трем источникам прискакал). Kuzunun yanına yaklaştı (к ягненку приблизился). Kuzu hep ağlıyordu (ягненок все плакал):
"Bacım, bacım (сестренка, сестренка)! Arap kızı attı seni (арапка столкнула тебя), balıkcağız yuttu seni (рыба проглотила тебя). Kasaplar geldi, bıçaklar bilendi (мясники пришли, ножи наточили), kesecekler beni (зарежут меня). Arap kızı beni yiyecek, bacım!" diyordu (арапка меня съест, сестренка, говорил).

"Bacım, bacım! Arap kızı attı seni, balıkcağız yuttu seni. Kasaplar geldi, bıçaklar bilendi, kesecekler beni. Arap kızı beni yiyecek, bacım!" diyordu.
Atlı kır atını sürdü gitti, hiçbir yerde durmadı, konaklamadı, sabaha doğru saraya vardı. Padişahın oğlunu buldu, görüp işittiklerini anlattı. Padişahın oğlu atına atladı, hemen üç pınarın başına geldi. Kuzunun yanına yaklaştı. Kuzu hep ağlıyordu:
"Bacım, bacım! Arap kızı attı seni, balıkcağız yuttu seni. Kasaplar geldi, bıçaklar bilendi, kesecekler beni. Arap kızı beni yiyecek, bacım!" diyordu.

Padişahın oğlu her şeyi anladı (сын падишаха все понял). Kuzunun boynuna sarıldı (ягненка за шею обнял), her şeyi düzelteceğini söyledi (сказал, что все исправит). Yeniden kente dönüp (снова вернулся в город) kentin en usta balıkçılarını topladı (в городе самых умелых рыбаков собрал). Koca pınardaki bütün balıkları tutmalarını söyledi (в большом источнике всю рыбу выловить приказал). Oltalar hazırlandı, suya atıldı (удочки приготовили, в воду забросили). Balıkçılardan birinin sulara sürüklenmesine ramak kaldı (один из рыбаков чуть не упал в воду; ramak kaldı — чуточку осталось). Oltasının ucunda kocaman bir balık vardı (на крючке его удочки огромная рыба была; uç — острие), uzaklara, derinlere doğru çekiyordu oltayı (вдаль, вглубь тянула удочку). Bütün balıkçılar yardıma koştular (все рыбаки на помощь прибежали). Çok güçlük çektiler (много трудностей испытали), ama en sonunda çıkardılar balığı (но, в конце концов, вытащили рыбу). Çıkarınca şaşırıp kaldılar (вытащив, остолбенели: «удивившись, остались»).

Padişahın oğlu her şeyi anladı. Kuzunun boynuna sarıldı, her şeyi düzelteceğini söyledi. Yeniden kente dönüp kentin en usta balıkçılarını topladı. Koca pınardaki bütün balıkları tutmalarını söyledi. Oltalar hazırlandı, suya atıldı. Balıkçılardan birinin sulara sürüklenmesine ramak kaldı. Oltasının ucunda kocaman bir balık vardı, uzaklara, derinlere doğru çekiyordu oltayı. Bütün balıkçılar yardıma koştular. Çok güçlük çektiler, ama en sonunda çıkardılar balığı. Çıkarınca şaşırıp kaldılar.

Görülmedik bir balıktı (это была невиданная рыба). Çabalamıyor (не билась), çırpınmıyor (не вырывалась), insanların gözlerine bakıyordu (человеческими глазами смотрела). Balıktan çok, insana benziyordu (не на рыб, а на человека была похожа), belki de birinci pınardan içip balık olmuş bir iyi insandı (может быть, из первого источника напившийся и в рыбу превратившийся хороший человек), belki de periydi (а может быть, фея). Ama kimse bunu düşünmedi (но никто не стал размышлять). Hemen bıçağa sarıldılar (сразу нож взяли), balığın karnını yardılar (рыбе живот разрезали), içinden avcının güzel kızını çıkardılar (изнутри охотничью дочь вытащили). Usul usul soluk alıyordu (она тихо дышала: «дыхание брала»), uyur gibiydi (спала словно). Uyanacağa da benzemiyordu (на то, что проснется, было и не похоже). Kızı da, kuzuyu da alıp saraya geldiler (и девушку, и ягненка взяли и во дворец приехали). Padişahın oğlu dört katırla dört köpek istedi (сын падишаха четырех мулов и четырех собак привести повелел), dört de teneke getirtti (и четыре жестянки достал). Arap kızını ellerinden, ayaklarından katırlara bağlayacaktı (арапку за руки и за ноги к мулам должны были привязать), katırları köpeklere (мулов к собакам), köpekleri tenekelere bağlayacak (к собакам жестянки привязать должны были), sonra tenekelere bir tekme indirecekti (потом по жестянкам пинком должны были ударить), köpekler havlaya havlaya kaçmaya başlayacaklar (собаки с лаем бежать бы начали), katırlar ürkecek (мулы испугаются), onlar da kaçacaklardı (и тоже побегут), Arap kızı arkalarından sürüklenecek (арапку за собой потянут), böylece her parçası bir yerde kalacak (так вот ее на части и разорвет: «каждая ее часть в одном месте останется»), padişahın oğlu büyük öcünü almış olacaktı (сын падишаха свою большую месть осуществит).

Görülmedik bir balıktı. Çabalamıyor, çırpınmıyor, insanların gözlerine bakıyordu. Balıktan çok, insana benziyordu, belki de birinci pınardan içip balık olmuş bir iyi insandı, belki de periydi. Ama kimse bunu düşünmedi. Hemen bıçağa sarıldılar, balığın karnını yardılar, içinden avcının güzel kızını çıkardılar. Usul usul soluk alıyordu, uyur gibiydi. Uyanacağa da benzemiyordu. Kızı da, kuzuyu da alıp saraya geldiler. Padişahın oğlu dört katırla dört köpek istedi, dört de teneke getirtti. Arap kızını ellerinden, ayaklarından katırlara bağlayacaktı, katırları köpeklere, köpekleri tenekelere bağlayacak, sonra tenekelere bir tekme indirecekti, köpekler havlaya havlaya kaçmaya başlayacaklar, katırlar ürkecek, onlar da kaçacaklardı, Arap kızı arkalarından sürüklenecek, böylece her parçası bir yerde kalacak, padişahın oğlu büyük öcünü almış olacaktı.

Ama hem çok tuhaf, hem çok güzel bir şey oldu bu sırada (но тут одновременно очень странная, и очень прекрасная вещь произошла), Arap kızını unuttular (про арапку забыли). Gökten üç elma düşmüştü (с неба вдруг три яблока упали). Gökten düşen üç elmanın birini kuzuya yedirdiler (одним из трех с неба упавших яблок ягненка накормили), yeniden güzel bir çocuk oldu (и он снова красивым ребенком стал). Birini avcı kızının göğsüne koydular (одно дочери охотника на грудь положили), avcı kızı uyandı (дочь охотника проснулась). Biri yuvarlanıp gitti, bulamadılar (одно укатилось и исчезло, не нашли). O elmayı bu masalı okuyan çocuklar içinden bir çocuk bulacak (это яблоко найдет один из детей, которые эту сказку прочитали).

Ama hem çok tuhaf, hem çok güzel bir şey oldu bu sırada, Arap kızını unuttular. Gökten üç elma düşmüştü. Gökten düşen üç elmanın birini kuzuya yedirdiler, yemden güzel bir çocuk oldu. Birini avcı kızının göğsüne koydular, avcı kızı uyandı. Biri yuvarlanıp gitti, bulamadılar. O elmayı bu masalı okuyan çocuklar içinden bir çocuk bulacak.

0



Рейтинг форумов | Создать форум бесплатно