ТУРЕЦКИЙ ЯЗЫК. Türkçe oğreniyorum. Русский язык. Rusça oğreniyorum.

Объявление

 
УЧИМ ТУРЕЦКИЙ ЯЗЫК
Facebook Grubu · 25.597 üye
Gruba Katıl
📌 Присоеденяйтесь к нашей группе в фейсбук ❗Мы научим Вас турецкому языку за 3 месяца.
 

Информация о пользователе

Привет, Гость! Войдите или зарегистрируйтесь.



Anadolu Masalları. İki Peri Kızı (Две феи)

Сообщений 1 страница 3 из 3

1

İki Peri Kızı (Две феи)

"Ben en büyüğünü isterim" diyordu büyük kız (я самого старшего хочу, говорила старшая сестра) "en büyüğü uzun boylu, yakışıklı, çok güzel ata biniyor (самый старший высокого роста, красивый, очень хороший наездник: «хорошо на лошадь садится»), çok da güzel halay çekiyor (и очень хорошо танцует; halay — народный танец, исполняется под аккомпанемент зурны). Kılıç kullanmada, cirit atmada eşi yok diyorlar (в умении мечом владеть, дротики бросать равных ему нет, говорят). Hem de babası ölünce tahta o geçer (к тому же, когда отец его умрет, на трон он вступит), padişah karısı olurum (падишаха женой стану). Şu dünyada bundan büyük bir mutluluk var mı (в этом мире больше, чем это счастье, есть ли), bundan güzel bir şey var mı (лучше, чем это, есть ли), sorarım size?" diyordu (вас спрашиваю, говорила).

"Ben en büyüğünü isterim" diyordu büyük kız, "en büyüğü uzun boylu, yakışıklı, çok güzel ata biniyor, çok da güzel halay çekiyor. Kılıç kullanmada, cirit atmada eşi yok diyorlar. Hem de babası ölünce tahta o geçer, padişah karısı olurum. Şu dünyada bundan büyük bir mutluluk var mı, bundan güzel bir şey var mı, sorarım size?" diyordu.

Ortanca kız tatlı tatlı geriniyordu (средняя сестра сладко потянулась):
"Onu bunu bilmem ben" diyordu (этого я не знаю, сказала), "ben ortancayı isterim (я среднего хочу). Mavi mavi gözleri var, saçları da sarı (голубые-преголубые глаза у него, волосы его светлые). 'Onun kadar güzel giysiler giyen (такого, как он, хорошо одевающегося: «красивые одежды одевающего»), onun kadar güzel sözler bilen (такого, как он, красивые слова знающего), onun kadar para harcayan adam görülmemiştir' diyorlar (такого, как он, деньги тратящего человека не видели, говорят). Geçenlerde gözlerimle gördüm (недавно своими глазами видела). Çarşının ortasında bir adamı dövüyordu (посреди рынка кого-то бил). Bir yumrukta yere serdi adamı (одним ударом на землю свалил человека), sonra da karnının üstüne basıp geçti (а потом наступил ему на живот и перешагнул через него). Bunu neden yaptığını sordum (это почему он сделал, спросила), 'Canı böyle istedi de ondan' dediler (душа его так пожелала, вот почему, ответили). Bayıldım doğrusu (я была в восторге, правда; bayılmak — падать в обморок, обмирать; быть в восторге)! Canı ne isterse yaparmış o (что душа его захочет, то и делал), çok da adam öldürürmüş (много людей убил), ben böylelerini severim (я таких люблю). Bir ben değil, herkes seviyor onu (и не я одна, все любят его). Babası da çok seviyormuş (и отец его любит), 'ortanca oğlum bana benziyor (средний сын на меня похож), tahtımı ortanca oğluma bırakacağım' diyormuş (трон среднему сыну оставлю, говорит). Şimdi siz söyleyin, ben onu seçmem de, kimi seçerim (теперь вы скажите, если мне не его, то кого выбрать)?"

Ortanca kız tatlı tatlı geriniyordu:
"Onu bunu bilmem ben" diyordu, "ben ortancayı isterim. Mavi mavi gözleri var, saçları da sarı. 'Onun kadar güzel giysiler giyen, onun kadar güzel sözler bilen, onun kadar para harcayan adam görülmemiştir' diyorlar. Geçenlerde gözlerimle gördüm. Çarşının ortasında bir adamı dövüyordu. Bir yumrukta yere serdi adamı, sonra da karnının üstüne basıp geçti. Bunu neden yaptığım sordum, 'Canı böyle istedi de ondan' dediler. Bayıldım doğrusu! Canı ne isterse yaparmış o, çok da adam öldürürmüş, ben böylelerini severim. Bir ben değil, herkes seviyor onu. Babası da çok seviyormuş, 'ortanca oğlum bana benziyor, tahtımı ortanca oğluma bırakacağım' diyormuş. Şimdi siz söyleyin, ben onu seçmem de, kimi seçerim?"

Küçük kız alaylı alaylı gülümsüyordu (младшая сестра усмехалась):
"İyi ya, iyi ya! (хорошо, хорошо) Büyükle ortanca sizin olsun, benim istediğim en küçükleri..." diyordu (старший и средний пусть ваши будут, я желаю самого младшего, говорила).
Sonra gene gülümsüyordu (потом снова улыбнулась). Yüzünü ellerinin arasına alıyor (голову руками обхватила: «между рук взяла»), gözlerini yumuyordu (глаза закрыла). Kent dışındaki bu küçük kulübede yaşardı yıllardır (за городом в этой маленькой хижине жила много лет), gözleri yumukken de görüyordu çevresini (даже с закрытыми глазами видела все вокруг). Kulübenin duvarları çıplak (в хижине стены голые), sıvası kara topraktandı (обмазаны глиной: «штукатурка их — черная земля»). Kulübenin ortasında çok eski bir masa vardı (посреди хижины очень старый стол). Kendisi de, iki kardeşi de bu masanın çevresinde toplanmışlar (она сама и две ее сестры вокруг стола собрались), üzerine dirseklerini dayamışlardı (на него облокотились: «локти уперли»). Kendisi de, kardeşleri de eski püskü giysiler içindeydiler (и она, и сестры были в старых платьях). Eski püskü giysilerinin yırtılan yerlerini güzelce yamamışlardı ya (и хоть у старых платьев прорехи искусно залатаны) gene bu giysiler içinde padişahın oğullarım düşünmeyi biraz tuhaf buluyordu (но все равно в таких нарядах о сыновьях падишаха думать немного странно казалось), bir eziklik duyuyordu içinde (она подавленность почувствовала). Ama hemen padişahın küçük oğlu gözlerinin önüne geliyordu (но сразу же лицо младшего сына падишаха представилось ей: «перед ее глаза пришло»).

Küçük kız alaylı alaylı gülümsüyordu:
"İyi ya, iyi ya! Büyükle ortanca sizin olsun, benim istediğim en küçükleri..." diyordu.
Sonra gene gülümsüyordu. Yüzünü ellerinin arasına alıyor, gözlerini yumuyordu. Kent dışındaki bu küçük kulübede yaşardı yıllardır, gözleri yumukken de görüyordu çevresini. Kulübenin duvarları çıplak, sıvası kara topraktandı. Kulübenin ortasında çok eski bir masa vardı. Kendisi de, iki kardeşi de bu masanın çevresinde toplanmışlar, üzerine dirseklerini dayamışlardı. Kendisi de, kardeşleri de eski püskü giysiler içindeydiler. Eski püskü giysilerinin yırtılan yerlerini güzelce yamamışlardı ya gene bu giysiler içinde padişahın oğullarım düşünmeyi biraz tuhaf buluyordu, bir eziklik duyuyordu içinde. Ama hemen padişahın küçük oğlu gözlerinin önüne geliyordu.

"Benim istediğim en küçükleri, ötekiler sizin olsun!" diyordu (мой желанный это младший, пусть другие вашими будут, сказала).
Ortanca kız kahkahayı koyveriyordu (средняя сестра захохотала). Büyüğü de ondan geri kalmıyordu (старшая сестра тоже от нее не отставала: «назад не оставалась»).
"Peki, neden?" diye soruyordu (ладно, а почему, спрашивает). "Ötekiler gibi değil ki o (он не такой как все). Hiçbir zaman yüzü gülmez (никогда не улыбается), hiçbir zaman eğlenmez (никогда не развлекается), düşünür durur (думает все время). Hep yalnız dolaşır (все время в одиночестве гуляет; hep — весь, все; всегда, все время). Kimsecikler sevmez onu (никто его не любит)."
Ortanca da (и средняя тоже):
"Evet" diye yineliyordu (да, добавляет), "çekilir adam değil doğrusu (не привлекательный человек, честно говоря). Kimseyle konuşmaz (ни с кем не разговаривает), giyinmesini bile bilmez (даже как правильно одеваться не знает)! Sonra ne eğlencelere katılır (потом, ни в развлечениях не участвует; katılmak — присоединяться), ne bir adam döver, ne bir şey (не бьет никого, ничего такого)! Başka adam kalmadı mı, niçin onu istiyorsun sanki (больше мужчин не осталось что ли, почему его желаешь; sanki — словно, будто)?"

"Benim istediğim en küçükleri, ötekiler sizin olsun!" diyordu.
Ortanca kız kahkahayı koyveriyordu. Büyüğü de ondan geri kalmıyordu.
"Peki, neden?" diye soruyordu. "Ötekiler gibi değil ki o. Hiçbir zaman yüzü gülmez, hiçbir zaman eğlenmez, düşünür durur. Hep yalnız dolaşır. Kimsecikler sevmez onu."
Ortanca da:
"Evet" diye yineliyordu, "çekilir adam değil doğrusu. Kimseyle konuşmaz, giyinmesini bile bilmez! Sonra ne eğlencelere katılır, ne bir adam döver, ne bir şey! Başka adam kalmadı mı, niçin onu istiyorsun sanki?"

Küçük kız çok üzülüyordu bu sözleri duyunca (младшая сестра очень огорчилась, эти слова услышав), yüreği sızlıyordu (сердце ее заныло). Gene de gülümsüyordu (но снова улыбнулась), padişahın küçük oğlunu gözlerinin önüne getirdi mi gülümsemeden edemiyordu ki (младшего сына падишаха представляя, не улыбаться не могла).
"Onu seviyorum da ondan!" diyordu (его люблю я, поэтому, ответила).
"Peki ama, nesini seviyorsun?" diyorlardı (ладно, а за что ты его любишь, спрашивают).
"Onu anlıyorum da ondan" diye yanıtlıyordu (его я понимаю, поэтому, ответила). "Gülmüyor da onun için seviyorum (не смеется он, поэтому и люблю его). Hiç kimseye dokunmuyor (никого не трогает), hiç kimseye karışmıyor (ни к кому не задирается), hep yalnız yaşıyor da onun için seviyorum (всегда один живет, поэтому и люблю его). Kimsecikler onu sevmiyor da onun için seviyorum (никто его не любит, за это тоже его люблю). Hiç kimseye benzemiyor da onun için seviyorum onu (ни на кого не похож он, и за это его люблю). Siz, onu sevmiyorsunuz (вы его не любите), ama o hepimizi, herkesi seviyor (а он нас всех любит). Öyle iyi ki (вот такой он хороший)! Ne düşündüğünü kimsecikler bilmiyor (что он думает, никто не знает), ama hep iyi şeyler düşündüğü belli (но, что мысли его чисты, ясно, видно). Öyle iyi ki!" diyordu (вот такой он хороший, сказала).

Küçük kız çok üzülüyordu bu sözleri duyunca, yüreği sızlıyordu. Gene de gülümsüyordu, padişahın küçük oğlunu gözlerinin önüne getirdi mi gülümsemeden edemiyordu ki.
"Onu seviyorum da ondan!" diyordu.
"Peki ama, nesini seviyorsun?" diyorlardı.
"Onu anlıyorum da ondan" diye yanıtlıyordu. "Gülmüyor da onun için seviyorum. Hiç kimseye dokunmuyor, hiç kimseye karışmıyor, hep yalnız yaşıyor da onun için seviyorum. Kimsecikler onu sevmiyor da onun için seviyorum. Hiç kimseye benzemiyor da onun için seviyorum onu. Siz, onu sevmiyorsunuz, ama o hepimizi, herkesi seviyor. Öyle iyi ki! Ne düşündüğünü kimsecikler bilmiyor, ama hep iyi şeyler düşündüğü belli. Öyle iyi ki!" diyordu.

Ablaları gülüyor (старшие сестры смеются), alaylı alaylı yüzüne bakıyorlardı (насмешливо в лицо ей смотрят).
"Nerden biliyorsun?" diyorlardı (откуда ты знаешь, спрашивают).
Küçük kız uzaklara, mavi geceye bakıyordu (младшая сестра вдаль, в синюю ночь посмотрела). Öyle güzel, öyle derin gözleri vardı ki (у нее такие красивые, такие глубокие глаза были), "bu gözler bizim gözlerimiz gibi değil (эти глаза не такие, как наши), bu gözler herhalde başka şeyler görüyor (эти глаза наверняка другие вещи видят)," diyeceği gelirdi insanın (говорили про нее люди). Yalan değildi, mavi gecenin ötesinde bir şeyler görür gibiydi (и это ложью не было, словно по ту сторону синей ночи она видела что-то).
"Bir savaş gecesiydi," diyordu (это была ночь после битвы), "savaş onuruna kentte bir şenlik düzenlenmişti (в честь победы в городе праздничное торжество устроили), büyük bir şenlik (большое торжество). Alan ışıklar içindeydi (площадь огнями светилась: «была в огнях»), içkiler ırmaklar gibi akıyordu (напитки рекой лились). Ama benim üstüm başım çok kötüydü (но одежда на мне была очень плохой; üst baş — одежда, платье), bunun için kalabalığa karışamıyordum (поэтому с толпой я не могла смешаться = не пошла в толпу). Bir köşeden bakıyordum yalnız (из угла подсматривала только), içimden ağlamak geliyordu (мне плакать хотелось: «изнутри меня плач приходил»). Bu sırada onu gördüm (и в этот момент его увидела), gelip yanıma oturdu (он подошел и рядом сел). Gözlerinde yaşlar vardı (в его глазах слезы были). Elimi tuttu (меня за руку взял: «мою руку взял»).

Ablaları gülüyor, alaylı alaylı yüzüne bakıyorlardı.
"Nerden biliyorsun?" diyorlardı.
Küçük kız uzaklara, mavi geceye bakıyordu. Öyle güzel, öyle derin gözleri vardı ki, "bu gözler bizim gözlerimiz gibi değil, bu gözler herhalde başka şeyler görüyor," diyeceği gelirdi insanın. Yalan değildi, mavi gecenin ötesinde bir şeyler görür gibiydi.
"Bir savaş gecesiydi," diyordu, "savaş onuruna kentte bir şenlik düzenlenmişti, büyük bir şenlik. Alan ışıklar içindeydi, içkiler ırmaklar gibi akıyordu. Ama benim üstüm başım çok kötüydü, bunun için kalabalığa karışamıyordum. Bir köşeden bakıyordum yalnız, içimden ağlamak geliyordu. Bu sırada onu gördüm, gelip yanıma oturdu. Gözlerinde yaşlar vardı. Elimi tuttu.

"Sen neden eğlenmiyorsun, küçük kız?" dedi (ты почему не веселишься, малышка, спросил). Sesi titrekti (его голос дрожал), ağlayacak gibiydi (он был словно готов заплакать). "Eğlenmek bana göre değil," dedim (веселиться не для меня, сказала я). "Neden?" dedi (почему, спросил). Giysilerimi gösterdim (на платье свое показала). Anladı (он понял). "Bunların hiç önemi yok," dedi (это совсем не важно, сказал). Ağlamaya başladım (я плакать начала), "Pek de öyle değil," dedim (и совсем это не так, сказала я). Oduncu babamız öldükten sonra (после смерти нашего отца дровосека) çok yoksullaştığımızı (мы очень обеднели), odun kesmeye gücümüz yetmediği için (из-за того, что дрова рубить сил у нас не хватало), dağlardan ot toplayıp sattığımızı (в горах траву мы собирали и продавали), çok zor geçindiğimizi anlattım (очень много трудностей переживали мы, рассказала ему). "Üzülme, küçük kız," dedi (не грусти, малышка, сказал). Elini omzuma koydu, yüzünü yüzüme çevirdi (свою руку на плечо мне положил, лицо к своему лицу повернул). Gözlerine baktım, gözlerimi gözlerinden ayıramadım (в его глаза взглянула, и больше взгляд от его глаз отвести не смогла). Gözleri karaydı (глаза его были черные). Yavaş yavaş kara gözleri yaşardı (медленно черные глаза его наполнились слезами). "Bir de babamın açtığı savaşta ölecek insanları düşün," dedi (и подумай о людях, которые умрут на войне, начатой моим отцом). Kirpiklerinin ucunda iri bir damla vardı (на его ресницах большая слезинка застыла). Nasıl oldu bilmem, serçe parmağımı uzattım (как так получилось, не знаю, но я протянула мизинец: «воробьиный палец; serçe — воробей), o iri gözyaşını aldım (и эту большую слезинку стерла: «взяла»). "Çok iyisin, çok iyisin, küçük kız," diye mırıldandı (очень хорошая, очень хорошая ты, малышка, пробормотал он). "Sonra ona 'Oduncu kızının türküsü'nü söyledim (потом я ему песню дочери дровосека спела)." "Ne güzel söylüyorsun, ne hoş bir sesin var, küçük kız (как красиво поешь, какой же приятный у тебя голос, малышка)! Seni de, sesini de unutmayacağım (я тебя и твой голос не забуду), sen de beni unutma!" dedi (а ты меня не забывай, сказал).

"Sen neden eğlenmiyorsun, küçük kız?" dedi. Sesi titrekti, ağlayacak gibiydi. "Eğlenmek bana göre değil," dedim. "Neden?" dedi. Giysilerimi gösterdim. Anladı. "Bunların hiç önemi yok," dedi. Ağlamaya başladım, "Pek de öyle değil," dedim. Oduncu babamız öldükten sonra çok yoksullaştığımızı, odun kesmeye gücümüz yetmediği için, dağlardan ot toplayıp sattığımızı, çok zor geçindiğimizi anlattım. "Üzülme, küçük kız," dedi. Elini omzuma koydu, yüzünü yüzüme çevirdi. Gözlerine baktım, gözlerimi gözlerinden ayıramadım. Gözleri karaydı. Yavaş yavaş kara gözleri yaşardı. "Bir de babamın açtığı savaşta ölecek insanları düşün," dedi. Kirpiklerinin ucunda iri bir damla vardı. Nasıl oldu bilmem, serçe parmağımı uzattım, o iri gözyaşını aldım. "Çok iyisin, çok iyisin, küçük kız," diye mırıldandı. "Sonra ona 'Oduncu kızının türküsü'nü söyledim." "Ne güzel söylüyorsun, ne hoş bir sesin var, küçük kız! Seni de, sesini de unutmayacağım, sen de beni unutma!" dedi.

Sonra ayrıldık (а потом мы расстались). İkide bir, dönüp arkama bakıyordum (время от времени я поворачивалась, назад смотрела). Olduğu yerde duruyor (он оставался на том же месте), hep bana bakıyordu (все на меня смотрел), ben arkaya döndüm müydü el sallıyordu (как я только повернусь назад, рукой мне махал)."
Ablaları kahkahalarla gülüyorlardı (старшие сестры хохотали). Belki de inanmıyorlardı sözlerine (наверное, не верили ее словам). "Aman ne anlayışlıymış!" diyorlardı alaylı alaylı (ух, какой понимающий, говорили насмешливо), sonra ayağa kalkıp çevresinde dönmeye başlıyorlardı (потом на ноги встали и стали вокруг нее кружиться). Bazan el ele tutuşuyorlardı (то за руки держаться), bazan el çırpıyorlardı (то в ладоши хлопают). El ele tutuşup dönerken de, el çırparken de çok güzel oluyorlardı (держась за руки и хлопая в ладоши, очень красиво танцевали). Doğrusu güzel kızlardı (по правде говоря, они были красавицами). Çok güzel kızlardı (очень красивые девушки), üçü de çok güzeldi (все три очень красивые), ama bence en güzelleri en küçükleriydi (но по мне самой красивой была младшая). İncecik, uzun boylu, saçları da belinde (худенькая, высокая, волосы до пояса; bel — поясница, талия). Beli fazla fazla bir karıştı (талия тонкая-претонкая: «самое большее — одна пядь»; karış — пядь), yüzü, gözü, ağzı, burnu anlatılamayacak kadar güzeldi (лицо, глаза, рот, нос неописуемой красоты: «до невозможности понять красивы были»), yüreği de öyle (и сердце такое же).

Sonra ayrıldık. İkide bir, dönüp arkama bakıyordum. Olduğu yerde duruyor, hep bana bakıyordu, ben arkaya döndüm müydü el sallıyordu."
Ablaları kahkahalarla gülüyorlardı. Belki de inanmıyorlardı sözlerine. "Aman ne anlayışlıymış!" diyorlardı alaylı alaylı, sonra ayağa kalkıp çevresinde dönmeye başlıyorlardı. Bazan el ele tutuşuyorlardı, bazan el çırpıyorlardı. El ele tutuşup dönerken de, el çırparken de çok güzel oluyorlardı. Doğrusu güzel kızlardı. Çok güzel kızlardı, üçü de çok güzeldi, ama bence en güzelleri en küçükleriydi. İncecik, uzun boylu, saçları da belinde. Beli fazla fazla bir karıştı, yüzü, gözü, ağzı, burnu anlatılamayacak kadar güzeldi, yüreği de öyle.

"Hadi, artık yerlerinize oturun (ну все, садитесь уже по вашим местам), alayı bırakın (насмехаться прекращайте)! Bizim dama onun oku düşerse ben evlenirim (на нашу крышу его стрела если попадет, я выйду за него). Var mı daha bir diyeceğiniz?" diyordu (что вы на это скажете, сказала).
Büyük kız kahkahayı koyveriyordu o zaman (старшая сестра захохотала тогда):
"Bak, işte bu olmaz (смотри, такого не будет; işte — вот, так, именно)! Büyüğü isterim (я хочу старшего), ama küçük de bir padişah oğlu (но младший тоже сын падишаха), bu evin en büyük kızı benim (в этом доме я сама старшая), onunla ben evlenirim!" diyordu (я за него выйду, сказала).
Ortanca kız alıyordu sözü (средняя сестра подхватила ее слова):
"Bak, işte bu olmaz (ничего не выйдет)! Ortancayı isterim (среднего хочу), ama küçük de iyi kötü bir padişah oğlu (но младший тоже какой-никакой сын падишаха; iyi — хорошо; kötü — плохо). Ben bu evin ortanca kızıyım (я в этом доме средняя), ikinizin ortasındayım (я в середине между вами), onunla ben evlenmeliyim (за него я выйти должна)!"

"Hadi, artık yerlerinize oturun, alayı bırakın! Bizim dama onun oku düşerse ben evlenirim. Var mı daha bir diyeceğiniz?" diyordu.
Büyük kız kahkahayı koyveriyordu o zaman:
"Bak, işte bu olmaz! Büyüğü isterim, ama küçük de bir padişah oğlu, bu evin en büyük kızı benim, onunla ben evlenirim!" diyordu.
Ortanca kız alıyordu sözü:
"Bak, işte bu olmaz! Ortancayı isterim, ama küçük de iyi kötü bir padişah oğlu. Ben bu evin ortanca kızıyım, ikinizin ortasındayım, onunla ben evlenmeliyim!"

En küçük kız gene uzaklara, mavi geceye bakıyordu (младшая сестра снова вдаль, в синюю ночь смотрела). 'Oduncu kızının türküsü'nü söylüyordu (песню дочери дровосека запела). Çok güzel bir sesi vardı doğrusu (очень красивый голос был у нее, правда). Akan sular bu sesi duysalar, durup dinlerlerdi (текучие воды этот голос если услышали бы, остановились бы и слушали). Çiçekler bu sesi duysalar, daha güzel açarlardı (если бы цветы слышали этот голос, еще бы красивее расцветали бы). Güzel kızın güzel sesi duyuldu mu her şey susardı (когда голос красавицы раздавался, все замолкало). Belki ölen kuğuların türküleri bile erişemezlerdi sesinin güzelliğine (может быть, даже песни умирающих лебедей не могли сравниться с красотой этого голоса).
Öylesine güzel bir sesti (вот до такой степени красивый был у нее голос)! Bunun için küçük kızın kendine güveni vardı (поэтому младшая сестра в себе уверена была; güven — доверие, уверенность), kesin konuşuyordu (твердо говорила): "Yağma yok (ничего подобного; yağma yok — нетушки, вот уж нет)! Onunla ben evleneceğim!" diyordu (я за него выйду, сказала). "Onun oku bizim dama düşerse (если его стрела на нашу крышу попадет), o da bizim kulübeye doğru gelirse (и он к нашей хижине придет), 'Oduncu kızının türküsü'nü söyleyeceğim (песню дочери дровосека спою). Beni anlar, beni sever, belki de tanır (меня поймет, меня полюбит, может быть, меня и узнает)!"

En küçük kız gene uzaklara, mavi geceye bakıyordu. "Oduncu kızının türküsü"nü söylüyordu. Çok güzel bir sesi vardı doğrusu. Akan sular bu sesi duysalar, durup dinlerlerdi. Çiçekler bu sesi duysalar, daha güzel açarlardı. Güzel kızın güzel sesi duyuldu mu her şey susardı. Belki ölen kuğuların türküleri bile erişemezlerdi sesinin güzelliğine.
Öylesine güzel bir sesti! Bunun için küçük kızın kendine güveni vardı, kesin konuşuyordu:
"Yağma yok! Onunla ben evleneceğim!" diyordu. "Onun oku bizim dama düşerse, o da bizim kulübeye doğru gelirse, 'Oduncu kızının türküsü'nü söyleyeceğim. Beni anlar, beni sever, belki de tanır!"

Ablaları ürperiyorlardı, hiç beğenmiyorlardı bu düşünceyi (старшие сестры рассердились, совсем не понравились им эти мысли; ürpermek — становиться дыбом,  топорщится; чувствовать озноб). Küçük kız da buna üzülüyordu (младшая сестра поэтому расстроилась). Ablaları için canını verirdi (за сестер жизнь отдать готова), ama padişahın küçük oğlunu kimselere vermek istemezdi (но младшего сына падишаха никому отдавать не хотела). Onu seviyordu (его любила), onu yalnız kendisinin anlayacağını biliyordu (что его только она сможет понять, знала).
Tartışmalar yalnız burada (споры не только здесь), güzel kentin dışındaki bu küçük kulübede değildi (в хижине на окраине красивого города происходили). Bütün kentteydi (во всем городе), bütün kent uyanıktı (весь город не спал), kentin tüm kızları heyecan içindeydi (все девушки города были в волнении). Nasıl heyecanlanmasınlardı (да и как им не волноваться)?

Ablaları ürperiyorlardı, hiç beğenmiyorlardı bu düşünceyi. Küçük kız da buna üzülüyordu. Ablaları için canım verirdi, ama padişahın küçük oğlunu kimselere vermek istemezdi. Onu seviyordu, onu yalnız kendisinin anlayacağını biliyordu.
Tartışmalar yalnız burada, güzel kentin dışındaki bu küçük kulübede değildi. Bütün kentteydi, bütün kent uyanıktı, kentin tüm kızları heyecan içindeydi. Nasıl heyecanlanmasınlardı?

Yarın sabah padişahın üç oğlu sarayın damına çıkacaktı (завтра утром три сына падишаха на дворцовую крышу выйдут). Ellerinde birer ok olacaktı (в руках у них будет по стреле). Yaylarını gerip oklarını bırakacaklardı (тетиву натянув, стрелы выпустят). Okları hangi evin üstüne düşerse (стрелы на какого дома крышу попадут), o evdeki kızı alacaklardı (из того дома девушку в жены возьмут). Padişah böyle istemişti (падишах так захотел)! Bütün kızların uyuyamamaları (все девушки не могли спать; uyuyamamak — не мочь спать; uyuyamama — невозможность спать), heyecan içinde bekleyip durmaları bundandı (в волнении ожидали: «пребывание в ожидании» именно поэтому). Ama ancak üç ok atılacak (но только три стрелы будет выпущено), ancak üç düş gerçek olacaktı (только три мечты осуществятся), üç kız erişecekti büyük mutluluğa (три девушки достигнут большого счастья), öteki kızların umutları boşa çıkacaktı (других девушек надежды рухнут: «впустую выйдут»).

Yarın sabah padişahın üç oğlu sarayın damına çıkacaktı. Ellerinde birer ok olacaktı. Yaylarım gerip oklarını bırakacaklardı. Okları hangi evin üstüne düşerse, o evdeki kızı alacaklardı. Padişah böyle istemişti! Bütün kızların uyuyamamaları, heyecan içinde bekleyip durmaları bundandı. Ama ancak üç ok atılacak, ancak üç düş gerçek olacaktı, üç kız erişecekti büyük mutluluğa, öteki kızların umutları boşa çıkacaktı.

Derken, ufuklar ağardı, sonra kızardı (вскоре горизонт посветлел, потом заалел), sonra sabah oldu (потом и утро натупило). Padişahın büyük oğlu okunu birinci vezirin damına attı (старший сын падишаха свою стрелу на крышу дома первого визиря запустил). Birinci vezirin çok güzel bir kızı vardı (у первого визиря очень красивая дочь была), onu alacaktı (ее должен был в жены взять). Nişan almış da atmıştı okunu (прицелившись: «цель взяв», выпустил он свою стрелу). Padişahın ortanca oğlu, ikinci vezirin kızına tutkundu (средний сын падишаха в дочь второго визиря был влюблен), uzun uzun nişan aldı (долго-долго целился), ikinci vezirin damına düşürdü okunu (на крышу дома второго визиря упала его стрела). Sevdiği kızla evlenebilecekti (из-за того, что может на возлюбленной жениться), sevincinden havalara sıçradı (от радости подпрыгнул). Padişahın küçük oğlu hiçbir yere nişan almadı (младший сын падишаха никуда: «ни в какое место» не целился). Yayını gerip bıraktı (тетиву натянув, отпустил), oku havaya fırladı (стрела в небо взлетела), hızla gitti (быстро полетела), kentin üzerinden geçip (через город перелетев) bir su birikintisinin yanına saplandı (у лужи опустилась; birikinti — скопление; su birikintisi — лужа). Padişahın küçük oğlu gitti (младший сын падишаха пошел), okunu aldı (стрелу свою подобрал). Oku saplandığı yerden çekip alır almaz (к месту, куда воткнулась стрела, подошел и, как только поднял ее), bir yavru köpek belirdi yanında (собачонка появилась рядом с ним; yavru — дитя, детеныш), arkasına takıldı (за ним увязалась). Zavallı şehzade şaşırıp kaldı (бедный шахзаде; şehzade — титул сыновей падишаха, как «царевич» растерялся). Bu iş hiç hoşuna gitmemişti (это ему совсем не нравилось), kardeşleri sevdiklerine kavuşurken (его братья с любимыми соединились), kendi okunun ıssız bir yere düşmesi (а его стрела в безлюдное место упала) yetmiyormuş gibi, bir de arkasına bir yavru köpek takılması (да мало того: «недостаточно оказалось словно», за ним еще собачонка увязалась) hoş bir şey değildi (приятного в этом было мало).

Derken, ufuklar ağardı, sonra kızardı, sonra sabah oldu. Padişahın büyük oğlu okunu birinci vezirin damına attı. Birinci vezirin çok güzel bir kızı vardı, onu alacaktı. Nişan almış da atmıştı okunu. Padişahın ortanca oğlu, ikinci vezirin kızına tutkundu, uzun uzun nişan aldı, ikinci vezirin damına düşürdü okunu. Sevdiği kızla evlenebilecekti, sevincinden havalara sıçradi. Padişahın küçük oğlu hiçbir yere nişan almadı. Yayını gerip bıraktı, oku havaya fırladı, hızla gitti, kentin üzerinden geçip bir su birikintisinin yanına saplandı. Padişahın küçük oğlu gitti, okunu aldı. Oku saplandığı yerden çekip alır almaz, bir yavru köpek belirdi yanında, arkasına takıldı. Zavallı şehzade şaşırıp kaldı. Bu iş hiç hoşuna gitmemişti, kardeşleri sevdiklerine kavuşurken, kendi okunun ıssız bir yere düşmesi yetmiyormuş gibi, bir de arkasına bir yavru köpek takılması hoş bir şey değildi.

Kim görse gülerdi (кто увидит, будет смеяться), alay ederdi (подшучивать). Alaya alınmayı da hiç sevmezdi (насмешек: «насмешки принимать» он вовсе не любил). Bunun için köpeği kovmak istedi (поэтому собаку прогнать захотел). Ama yavru köpek bir türlü uzaklaşmadı (но собачка все не уходила). Padişahın küçük oğlu kimseyi incitmek istemezdi (младший сын падишаха никого пальцем трогать не хотел; incitmek — причинять боль, обижать), gene de dayanamadı (но все равно не смог выдержать), yerden bir taş aldı (с земли поднял камень), köpeğe fırlattı (в собаку бросил). Taş köpeğin tam başına indi (камень собаку прямо по голове ударил: «на голову опустился»), ama köpek gene gitmedi (но собака все равно не ушла). Bütün çabaları boşa gitti şehzadenin (все усилия шахзаде впустую пошли), yavru köpek arkasından ayrılmadı (собачка от него не отставала; arka — спина, задняя часть; ayırmak — отделять; ayrılmak — отделяться). Böylece kente girdiler (так в город и вошли). Sonra saraya vardılar (потом до дворца дошли). Herkes güldü (все смеются), kahkahalar bitmek, tükenmek bilmedi (хохот не прекращается, не замолкает; bitmek, tükenmek — кончаться, иссякать). Padişah da bu durumu gülünç buldu (и падишаху эта ситуация смешной показалась), onun da içinden gülmek geldi (он тоже чуть было не рассмеялся: «изнутри смеяться шло») ya kendini tutmasını bildi (но себя сдержать смог), dudaklarını ısırdı, gülmedi (губы закусил, не замеялся). Büyük oğluyla ortanca oğlu güldüler (старший и средний сыновья его смеялись), onları da susturdu (их тоже заставил умолкнуть). Ama böyle davranması küçük şehzadeyi sevdiğinden değildi (но так он повел себя не из-за любви к младшему шахзаде; davranmak — поступать, вести себя; davranma — поведение), hiç sevmezdi küçük şehzadeyi (он его совсем не любил).

Kim görse gülerdi, alay ederdi. Alaya alınmayı da hiç sevmezdi. Bunun için köpeği kovmak istedi. Ama yavru köpek bir türlü uzaklaşmadı. Padişahın küçük oğlu kimseyi incitmek istemezdi, gene de dayanamadı, yerden bir taş aldı, köpeğe fırlattı. Taş köpeğin tam başına indi, ama köpek gene gitmedi. Bütün çabaları boşa gitti şehzadenin, yavru köpek arkasından ayrılmadı. Böylece kente girdiler. Sonra saraya vardılar. Herkes güldü, kahkahalar bitmek, tükenmek bilmedi. Padişah da bu durumu gülünç buldu, onun da içinden gülmek geldi ya kendini tutmasını bildi, dudaklarını ısırdı, gülmedi. Büyük oğluyla ortanca oğlu güldüler, onları da susturdu. Ama böyle davranması küçük şehzadeyi sevdiğinden değildi, hiç sevmezdi küçük şehzadeyi.

Eline böyle bir fırsat düşmüşken (тут в руки ему такая возможность попала), ona büyük bir kötülük etmek düşüncesindeydi (ему большое зло причинить думал), üzgün görünmesi bunun içindi (грустным выглядел именно поэтому). "Ne yapalım, yavrucuğum, elden ne gelir, senin kısmetin de buymuş (что поделать, сынок, видать твоя судьба такая), bir köpekle evlenmek yazılmış alnına (на собаке жениться на роду у тебя написано: «написано на лбу»), yazgıya boyun eğmek gerek," dedi (судьбе надо подчиниться: «судьбе = перед судьбой шею согнуть нужно», сказал).
Şehzadenin babasına saygısı vardı (шахзаде к отцу уважение испытывал), hiç sesini çıkarmadı (голоса не подал), yazgısına boyun eğdi (судьбе своей подчинился). Boyun eğdi (подчинился), ama şaşkındı (но был в смятении, поражался), "insanlar köpeklerle evlenebilir mi hiç? Böyle şey olur mu?" diyordu içinden (человек на собаке жениться может разве, как такое может быть, говорил про себя) bu işe bir türlü akıl erdiremiyordu (такое никак в его голове уложиться не могло: «/до/ этой вещи вовсе разум не мог достичь»). Ama bunlar, babasının umurunda bile değildi (но это отца его совсем не касалось; umur — дела), küçük şehzadeyi üzmekten başka bir şey düşünmüyordu (кроме того как огорчить шахзаде, тот ни о чем другом и не думал):
"Nişanlının evi de yok, nerde kalacak şimdi?" diye sordu (у твое невесты и дома-то нет, где она будет жить теперь, спросил).
Şehzade hiç yanıt vermedi (шахзаде ничего не ответил: «никакого ответа не дал»).
"Nasıl olsa karın olacak, senin odanda kalsın," dedi padişah (как-никак: «как стало бы» твоей женой станет, пусть в твоей комнате остается, сказал падишах), şehzadenin omzunu okşadı, "hadi, nişanlını al da odana git (шахзаде по плечу погладил, давай, бери свою невесту и в свою комнату иди)."

Eline böyle bir fırsat düşmüşken, ona büyük bir kötülük etmek düşüncesindeydi, üzgün görünmesi bunun içindi. "Ne yapalım, yavrucuğum, elden ne gelir, senin kısmetin de buymuş, bir köpekle evlenmek yazılmış alnına, yazgıya boyun eğmek gerek," dedi.
Şehzadenin babasına saygısı vardı, hiç sesini çıkarmadı, yazgısına boyun eğdi. Boyun eğdi, ama şaşkındı, "insanlar köpeklerle evlenebilir mi hiç? Böyle şey olur mu?" diyordu içinden, bu işe bir türlü akıl erdiremiyordu. Ama bunlar, babasının umurunda bile değildi, küçük şehzadeyi üzmekten başka bir şey düşünmüyordu:
"Nişanlının evi de yok, nerde kalacak şimdi?" diye sordu.
Şehzade hiç yanıt vermedi.
"Nasıl olsa karın olacak, senin odanda kalsın," dedi padişah, şehzadenin omzunu okşadı, "hadi, nişanlını al da odana git."

Zavallı şehzade başını önüne eğdi (бедный шахзаде голову /вперед/ опустил), dudaklarını ısırdı (губы закусил). Buna da katlanmak gerekiyordu (это выдержать ему надо было)! Köpeğini alıp odasına girdi (собаку свою взял, в комнату свою пошел). Yatağına attı kendini (на постель бросился: «бросил себя»), başını yastığına gömerek hıçkırmaya başladı (голову в подушку зарыл, рыдать начал). Ağlayıp duruyor (плачет), gözlerinden iri iri gözyaşları dökülüyordu (из глаз крупные слезы капают). Okunu böyle var gücüyle (что свою стрелу вот так со всей силы), bu kadar uzaklara atışına üzülüyordu (так далеко пустил, сожалел; atmak — бросать; atış — метание, бросок). "Bu köpek de nerden çıktı böyle? (эта собака откуда взялась)" diyordu, "İyi bir insan olmanın, herkesin iyiliği istemenin, kimseyi incitmemenin ödülü bu mu (тому, кто хороший человек, тому, кто всем хочет добра, тому, кто никого не обижает награда такая)? Bir köpek yavrusu mu düşecekti benim kısmetime (на собаке жениться выпало на мою долю что ли)?"

Zavallı şehzade başını önüne eğdi, dudaklarını ısırdı. Buna da katlanmak gerekiyordu! Köpeğini alıp odasına girdi. Yatağına attı kendini, başını yastığına gömerek hıçkırmaya başladı. Ağlayıp duruyor, gözlerinden iri iri gözyaşları dökülüyordu. Okunu böyle var gücüyle, bu kadar uzaklara atışına üzülüyordu. "Bu köpek de nerden çıktı böyle?" diyordu, "İyi bir insan olmanın, herkesin iyiliği istemenin, kimseyi incitmemenin ödülü bu mu? Bir köpek yavrusu mu düşecekti benim kısmetime?"

O böyle söylenip hüngür hüngür ağlarken (он, вот так говоря, рыдал), bütün kent kahkahalarla gülmekteydi (а весь город хохотал: «в хохотании был, пребывал»). Umutla bekleyen kızlar (с надеждой ждавшие девушки) umut kırıklıklarının acısını çoktan unutmuşlardı (боль от их разбившихся надежд давно позабыли). Her şey unutulmuştu şimdi (все было забыто теперь), küçük şehzadeyle nişanlısından başka hiçbir şey konuşulmuyordu (ни о чем другом, кроме младшего сына падишаха и его невесты не говорилось). "Tam kendine göre bir nişanlı buldu işte (прямо по себе невесту нашел), güle güle otursunlar (пусть счастливо живут), bir yastıkta kocasınlar (состарятся пусть на одной подушке)!" deyip kahkahayı koyveriyorlardı (говорили и смеялись). Kentin dışındaki küçük kulübeden de kahkahalar geliyordu (за городом в маленькой хижине тоже хохотали). Büyük kızla ortanca kız ne zamandır gülüyorlardı (старшая и средняя сестры уже какое время смеются), bir türlü kesilmiyordu kahkahaları (никак не прекращается их хохот). Her şeyi unutmuşlardı (все позабыли). Küçük kardeşleri de unuttukları arasındaydı (и младшую сестру свою позабыли). Küçük kardeşleri bir köşeye büzülmüş (младшая сестра в угол забилась), sessiz sessiz ağlıyordu (беззвучно плакала; ses — голос). Evet, yalnız iki kişi ağlıyordu koca kentte (да, только два человека плакали в огромном городе). Birincisi şehzadeydi (одним был младший сын падишаха), ikincisi ölmüş oduncunun küçük kızı (а второй была младшая дочь умершего дровосека).

O böyle söylenip hüngür hüngür ağlarken, bütün kent kahkahalarla gülmekteydi. Umutla bekleyen kızlar umut kırıklıklarının acısını çoktan unutmuşlardı. Her şey unutulmuştu şimdi, küçük şehzadeyle nişanlısından başka hiçbir şey konuşulmuyordu. "Tam kendine göre bir nişanlı buldu işte, güle güle otursunlar, bir yastıkta kocasınlar!" deyip kahkahayı koyveriyorlardı. Kentin dışındaki küçük kulübeden de kahkahalar geliyordu. Büyük kızla ortanca kız ne zamandır gülüyorlardı, bir türlü kesilmiyordu kahkahaları. Her şeyi unutmuşlardı. Küçük kardeşleri de unuttukları arasındaydı. Küçük kardeşleri bir köşeye büzülmüş, sessiz sessiz ağlıyordu. Evet, yalnız iki kişi ağlıyordu koca kentte. Birincisi şehzadeydi, ikincisi ölmüş oduncunun küçük kızı.

Ölmüş oduncunun küçük kızı günler geceler boyunca ağladı (младшая дочь умершего дровосека с утра до вечера плакала), gözyaşları uzun zaman dinmedi ya (слезы долгое время не останавливались) şehzadenin ağlaması hiç de uzun sürmedi (а сыну падишаха недолго пришлось плакать). Akşama doğru (к вечеру ближе), hâlâ yatağında hıçkırırken (все еще в постели рыдая), bir el dokundu omzuna (чья-то рука коснулась его плеча). Başını kaldırdı (голову он поднял). Şaşırıp kaldı (остолбенел). Gözlerini ovuşturdu, bir daha baktı (глаза протер, снова посмотрел). Uyanıktı (он бодрствовал), düş görmüyordu (не сон видел), karşısında düşlerde bile görülemeyecek kadar güzel bir kız vardı (напротив и в снах невиданной красоты девушка стояла). İncecik, uzun boylu, saçları ta belinde (худенькая, высокая: «длинного роста», волосы до пояса; boy — рост). Beli fazla fazla bir karıştı (талия тонкая-претонкая), yüzü, gözü, ağzı, burnu anlatılamayacak kadar güzeldi (лицо ее, глаза ее, рот ее, нос ее неописуемо красивы были). Ölmüş oduncunun küçük kızına benziyordu (на младшую дочку умершего дровосека похожа была), ama güzel giysiler içindeydi (но в красивое платье была одета).
"Ağlama, boş yere üzülme, köpekle değil, benimle evleneceksin!" dedi (не плачь, на пустом месте не расстраивайся, не на собаке, на мне женишься, сказала).

Ölmüş oduncunun küçük kızı günler geceler boyunca ağladı, gözyaşları uzun zaman dinmedi ya şehzadenin ağlaması hiç de uzun sürmedi. Akşama doğru, hâlâ yatağında hıçkırırken, bir el dokundu omzuna. Başını kaldırdı. Şaşırıp kaldı. Gözlerini ovuşturdu, bir daha baktı. Uyanıktı, düş görmüyordu, karşısında düşlerde bile görülemeyecek kadar güzel bir kız vardı. İncecik, uzun boylu, saçları ta belinde. Beli fazla fazla bir karıştı, yüzü, gözü, ağzı, burnu anlatılamayacak kadar güzeldi. Ölmüş oduncunun küçük kızına benziyordu, ama güzel giysiler içindeydi.
"Ağlama, boş yere üzülme, köpekle değil, benimle evleneceksin!" dedi.

Şehzadenin omzunu okşadı (шахзаде по плечу погладила), masanın altını gösterdi (под стол показала). Masanın altında boz bir köpek postu duruyordu (под столом серая собачья шкура лежала), şehzadenin ardından gelen köpeğin postuydu bu post (за шахзаде пришедшей собаки шкура это была), şimdi içi boştu (сейчас внутри пустой была: «внутренность ее пустой была»). Padişahın küçük oğlu, bu işin nasıl olduğunu, nasıl olabileceğini düşünmedi (младший сын падишаха, как это произошло, как это могло случиться, не понимал). Nasıl düşünürdü (да и как ему понять)? Anlatılamayacak kadar güzel bir kız gülümsüyordu karşısında (невиданной красоты девушка улыбалась напротив него). Onu birden sevivermişti (в нее сразу же влюбился). Çok güzel kız (красавица): "İşte ben geldim ya, artık her şeyi unut!" diyordu sanki (вот я и пришла, теперь все забудь, говорила словно). Şehzade de öyle yaptı, unuttu her şeyi (принц так и поступил, позабыл все). Onun gözlerine bakmaktan başka bir şey düşünmedi (кроме того, как смотреть в ее глаза, больше ни о чем не думал; başka — другой). Kız da onu sevmiş gibiydi (и девушка его полюбила вроде). Daha çok yaklaştı yanına (еще ближе подошла к нему), elini omzuna koydu (руку на плечо ему положила), yüzünü okşadı (лицо его погладила), ona her şeyi anlattı (ему все рассказала).

Şehzadenin omzunu okşadı, masanın altını gösterdi. Masanın altında boz bir köpek postu duruyordu, şehzadenin ardından gelen köpeğin postuydu bu post, şimdi içi boştu. Padişahın küçük oğlu, bu işin nasıl olduğunu, nasıl olabileceğini düşünmedi. Nasıl düşünürdü? Anlatılamayacak kadar güzel bir kız gülümsüyordu karşısında. Onu birden sevivermişti. Çok güzel kız: "İşte ben geldim ya, artık her şeyi unut!" diyordu sanki. Şehzade de öyle yaptı, unuttu her şeyi. Onun gözlerine bakmaktan başka bir şey düşünmedi. Kız da onu sevmiş gibiydi. Daha çok yaklaştı yanına, elini omzuna koydu, yüzünü okşadı, ona her şeyi anlattı.

Güzel kız bir peri kızıydı (красавица была феей), periler padişahının kızıydı (дочерью падишаха фей), üç güzel kardeşin en küçüğüydü (из трех сестер самой младшей была). O da bütün periler gibiydi (она тоже, как и все феи), insanları (людей), bu çiçekler gibi kısa ömürlü (как у цветов с короткой жизнью), bazan iyi, bazan kötü, ama her zaman sevimli yaratıkları (когда хороших, когда плохих, но всегда милых созданий) çok severdi (очень любила). Geceleri yeryüzüne çıkar (по ночам на земле появлялась: «на поверхность земли выходила»), kimseye görünmeden kentte gezerdi (никем не видимая по городу гуляла). Evlere girer (в дома заходила), insanların uyuyuşunu izler (как люди спят, смотрела: «следила»), küçük, yoksul çocukların düşlerine girer (к маленьким, бедным детям в сны входила), uyanıkken göremedikleri, göremeyecekleri şeyler gösterirdi onlara (наяву что они не видели и не могли увидеть /в будущем/, показывала им), iyi, güzel şeyler (хорошие, красивые вещи). Umutsuzların kederli yüreklerine umut serper (в лишенные надежды сердца надежду вселяла; serpmek — сеять, рассеивать, разбрасывать), açlara açlığı unuttururdu (голодным голод забыть помогала; unutmak — забывать; unutturmak — заставлять забыть). Soğuk kış günlerinde (в холодные зимние дни), buz gibi soğuk kulübelerin içinde (в холодных как лед хижинах) soğuktan titreyen (от холода дрожащих), iyi yürekli genç kızların ellerini (с добрым сердцем девочек руки), ayaklarını avuçlarının içine alıp ısıtırdı (ноги в ладони свои взяв, согревала).

Güzel kız bir peri kızıydı, periler padişahının kızıydı, üç güzel kardeşin en küçüğüydü. O da bütün periler gibiydi, insanları, bu çiçekler gibi kısa ömürlü, bazan iyi, bazan kötü, ama her zaman sevimli yaratıkları çok severdi. Geceleri yeryüzüne çıkar, kimseye görünmeden kentte gezerdi. Evlere girer, insanların uyuyuşunu izler, küçük, yoksul çocukların düşlerine girer, uyanıkken göremedikleri, göremeyecekleri şeyler gösterirdi onlara, iyi, güzel şeyler. Umutsuzların kederli yüreklerine umut serper, açlara açlığı unuttururdu. Soğuk kış günlerinde, buz gibi soğuk kulübelerin içinde soğuktan titreyen, iyi yürekli genç kızların ellerini, ayaklarını avuçlarının içine alıp ısıtırdı.

Bazı bazı da saraya gelirdi (иногда в дворец заходила), saraya gelince dosdoğru küçük şehzadenin odasına girerdi (во дворец придя, напрямик к маленькому принцу в комнату шла), insanlar içinde onun gibi iyisini (среди людей, как он, хорошего), onun gibi sevimlisini görmemişti (как он, милого, не видела), uzun uzun bakardı ona (долго-долго смотрела на него), baktıkça bakacağı gelirdi (все смотрела и смотрела). İyi, temiz, insanca düşüncelerinin hepsini bilirdi (хорошие, чистые, человечные мысли его она все знала). Küçük şehzade kentin sokaklarında yalnız başına dolaşırken (когда младший сын по городским улицам в одиночестве прогуливался), o da görünmeden arkasından gelirdi (она незаметно за ним шла). Gündüzleri, yeraltına, o küçük su birikintisinin alt yanındaki sarayına dönünce (а днем, под землю, в находящийся под тем маленьким озером дворец возвращаясь) de hep onu düşünürdü (тоже все о нем думала). Küçük şehzadeyi çok severdi (младшего сына очень полюбила), sevgisi anlatılamazdı (любовь ее была неописуемой), öylesine büyük (такой большой), öylesine candan bir sevgiydi (такой настоящей: «от души»). Periydi (она была феей), her şey gelirdi elinden (все могла сделать: «всякая вещь выходила из ее руки»), şehzade okunu attığı zaman (когда шахзаде стрелу выпутил), oku kendi sarayına doğru çekmişti (стрелу к своему дворцу притянула), onunla evlenmek istemişti (она выйти за него замуж хотела), işte gelmişti (и вот получилось)!..

Bazı bazı da saraya gelirdi, saraya gelince dosdoğru küçük şehzadenin odasına girerdi, insanlar içinde onun gibi iyisini, onun gibi sevimlisini görmemişti, uzun uzun bakardı ona, baktıkça bakacağı gelirdi. İyi, temiz, insanca düşüncelerinin hepsini bilirdi. Küçük şehzade kentin sokaklarında yalnız başına dolaşırken, o da görünmeden arkasından gelirdi. Gündüzleri, yeraltına, o küçük su birikintisinin alt yanındaki sarayına dönünce de hep onu düşünürdü. Küçük şehzadeyi çok severdi, sevgisi anlatılamazdı, öylesine büyük, öylesine candan bir sevgiydi. Periydi, her şey gelirdi elinden, şehzade okunu attığı zaman, oku kendi sarayına doğru çekmişti, onunla evlenmek istemişti, işte gelmişti!..

0

2

Şehzadenin gözlerinde yaşlar vardı (у шахзаде на глазах слезы стояли), ama üzüntüsü uçup gitmişti (но печаль его улетучилась; uçmak — летать; gitmek — уходить), gözyaşları sevinçtendi şimdi (а слезы были от радости теперь).
"İyi ettin, iyi ettin, hiç gitme!" dedi (хорошо ты сделала, хорошо сделала, не уходи, сказал).
Peri kızı tatlı tatlı gülümsedi (фея ласково улыбнулась):
"Evet," diye yanıtladı, "kalmak için geldim, gitmeyeceğim (да, ответила, чтобы остаться пришла, не уйду)."
Ama "gitmeyeceğim" demekle hiçbir şey değişmezdi (но «не уйду» сказав, ничего не изменилось). Mutluluğa karşılıksız ulaşılamazdı (счастья просто так не добиться; karşılık — соответствие; плата; karşılıksız — безвозмездный), bazı şeylere boyun eğmek gerekirdi (с некоторыми вещами надо было смириться). Bu güzel peri kızının o küçük köpek yavrusu olduğunu kimsecikler bilmeyecekti (что красавица фея и есть эта маленькая собачонка, никто знать не должен был). Başkaları, küçük şehzadeyi bir küçük köpekle evli sanacaklardı (остальные, что младший сын на маленькой собачонке женится, должны были полагать). Kötü insanlar çoktu (плохих людей было много), şehzadenin böyle bir periyle evli olduğunu öğrenirlerse (что шахзаде на фее женат если узнают), başına çok şeyler gelebilir (с ним много что может произойти: «на его голову много вещей может прийти»), mutluluğu elden gidebilirdi (счастье из рук может ускользнуть). Bunun için köpek postuna dikkat etmeli (поэтому собачью шкуру должен он был беречь; dikkat — внимание), ona hiç dokunmamalı (не должен был до нее дотрагиваться), onu saklamamalı (ее не должен прятать), yakmamalıydı (не должен сжигать).

Şehzadenin gözlerinde yaşlar vardı, ama üzüntüsü uçup gitmişti, gözyaşları sevinçtendi şimdi.
"İyi ettin, iyi ettin, hiç gitme!" dedi.
Peri kızı tatlı tatlı gülümsedi:
"Evet," diye yanıtladı, "kalmak için geldim, gitmeyeceğim."
Ama "gitmeyeceğim" demekle hiçbir şey değişmezdi. Mutluluğa karşılıksız ulaşılamazdı, bazı şeylere boyun eğmek gerekirdi. Bu güzel peri kızının o küçük köpek yavrusu olduğunu kimsecikler bilmeyecekti. Başkaları, küçük şehzadeyi bir küçük köpekle evli sanacaklardı. Kötü insanlar çoktu, şehzadenin böyle bir periyle evli olduğunu öğrenirlerse, başına çok şeyler gelebilir, mutluluğu elden gidebilirdi. Bunun için köpek postuna dikkat etmeli, ona hiç dokunmamalı, onu saklamamalı, yakmamalıydı.

Gerçekten sevenler (по-настоящему любящие), sevdikleri için her şeye katlanırlardı (ради своих любимых все выдержат), şehzade de bazı şeylere katlanmak zorundaydı (шахзаде тоже некоторые вещи терпеть должен был). Hiç kuşku yoktu (не было сомнений), bir köpekle evlendi diye alay edeceklerdi zavallı şehzadeyle (из-за того, что на собаке женился, будут насмехаться над бедным шахзаде), gülüp duracaklar (смеяться будут), söylemediklerini bırakmayacaklardı (разговаривать не перестанут). Ama iyi yürekli şehzade (но добрый шахзаде; yürek — сердце), peri kızını gerçekten seviyorsa (если фею по-настоящему любит), bunlara katlanması gerekirdi (это выдержать должен).
"Katlanırım, senin için her şeyi yaparım," dedi küçük şehzade (выдержу, ради тебя все сделаю, сказал младший сын).
Periler padişahının güzel kızı gülümsedi (дочь падишаха фей улыбнулась):
"Postuma dokunma, yeter," diye yanıtladı (мою шкуру не трогай, /этого/ достаточно, ответила).
Padişahın küçük oğlu bir kez daha söz verdi (младший сын падишаха еще раз дал слово).

Gerçekten sevenler, sevdikleri için her şeye katlanırlardı, şehzade de bazı şeylere katlanmak zorundaydı. Hiç kuşku yoktu, bir köpekle evlendi diye alay edeceklerdi zavallı şehzadeyle, gülüp duracaklar, söylemediklerini bırakmayacaklardı. Ama iyi yürekli şehzade, peri kızını gerçekten seviyorsa, bunlara katlanması gerekirdi.
"Katlanırım, senin için her şeyi yaparım," dedi küçük şehzade.
Periler padişahının güzel kızı gülümsedi:
"Postuma dokunma, yeter," diye yanıtladı.
Padişahın küçük oğlu bir kez daha söz verdi.

Derken düğün günü geldi çattı (вскоре день свадьбы настал; çatmak — складывать, сближать концами; приблизиться, настать). Çok büyük, çok parlak bir düğün olacaktı (очень большой, очень яркой свадьба должна была быть). Kolay mı, koskoca padişah üç oğlunu birden evlendiriyordu (просто ли, великий падишах троих сыновей сразу женит)! Düğün gelmiş geçmiş bütün düğünlerin en şanlısı, en görkemlisi olsun diye (эта свадьба из случавшихся свадеб самой удачной и самой торжественной была чтобы) komşu ülkelere savaşlar açılmıştı (с соседними странами была развязана война), komşu ülkelerin gömülerinde ne kadar altın (в казне соседних стран сколько золота), ne kadar elmas (сколько алмазов), yakut (рубинов), inci varsa (жемчуга было) hepsini alıp getirmişlerdi (все захватив, привезли). Genç bir padişahın ta Hindistan'dan getirttiği çok güzel bir giysiyi (одним молодым падишахом прямо из Индии привезенное очень красивое платье; ta — частица, выражающая усиление, обозначаемого другим  словом предела в пространстве) zavallı karısının sırtından zorla çıkarıp almışlardı (с его бедной жены насильно сняв, забрали; sırt — спина; zor — сила, мощь). Şimdi padişahın büyük oğlunun kendini beğenmiş nişanlısı giyiyordu o giysiyi (теперь старшего сына падишаха самовлюбленная невеста носила это платье; beğenmek — считать хорошим, одобрять). Güzel kızdı, yeni giysisi çok yakışmıştı (она была красивой девушкой, новое платье ей очень шло; yakışmak — подходить, быть к лицу).

Derken düğün günü geldi çattı. Çok büyük, çok parlak bir düğün olacaktı. Kolay mı, koskoca padişah üç oğlunu birden evlendiriyordu! Düğün gelmiş geçmiş bütün düğünlerin en şanlısı, en görkemlisi olsun diye komşu ülkelere savaşlar açılmıştı, komşu ülkelerin gömülerinde ne kadar altın, ne kadar elmas, yakut, inci varsa hepsini alıp getirmişlerdi. Genç bir padişahın ta Hindistan'dan getirttiği çok güzel bir giysiyi zavallı karısının sırtından zorla çıkarıp almışlardı. Şimdi padişahın büyük oğlunun kendini beğenmiş nişanlısı giyiyordu o giysiyi. Güzel kızdı, yeni giysisi çok yakışmıştı.

Düğündeki genç kızlar içinde (среди всех девушек на свадьбе) en çok göze çarpan (самая видная была: «больше всех в глаза бросалась»), en çok beğenilen oydu (больше всех нравилась она). Ama birden bir başka kız girdi içeriye (но вдруг какая-то другая девушка вошла), padişahın büyük oğlunun kendini beğenmiş nişanlısının bütün parıltısı sönüverdi (старшего сына невесты весь блеск померк). Anlatılamayacak kadar güzeldi bu yeni gelen (неописуемо красивой была эта новенькая), incecik, uzun boylu, kapkara saçları ta belinde (худенькая, высокая, черные волосы до пояса). Beli öylesine inceydi ki (талия ее такой тонкой была), bir insan bu beli iki avucunun içine sığdırabilirdi (человек эту талию двумя ладонями обхватить мог), kara gözleri de insanın içine işliyor (черные глаза ее человеку в душу проникали; işlemek — работать, действовать; içine işlemek — задеть за душу, запасть в душу), bakanların başını döndürüyordu (у смотрящих на нее голова кружилась), öyle güzel, öyle bambaşkaydı (такой красивой, такой непохожей: «столь дркгой» она была). Kadınlar da, erkekler de şaşırıp kaldı (и женщины, и мужчины остолбенели). Düğüne böyle bir kız çağrılmamıştı (на свадьбу такую девушку не звали), kimdi, nereden gelmişti, kimsecikler bilmiyordu (кто она, откуда приехала, никто не знал). Ama öyle güzel, öyle hoştu, öyle çekiciydi ki, buna aldıran olmadı (но такой красивой, такой милой, такой привлекательной была, что на это никто внимания не обратил: «на это обращающего внимания не было»).

Düğündeki genç kızlar içinde en çok göze çarpan, en çok beğenilen oydu. Ama birden bir başka kız girdi içeriye, padişahın büyük oğlunun kendini beğenmiş nişanlısının bütün parıltısı sönüverdi. Anlatılamayacak kadar güzeldi bu yeni gelen, incecik, uzun boylu, kapkara saçları ta belinde. Beli öylesine inceydi ki, bir insan bu beli iki avucunun içine sığdırabilirdi, kara gözleri de insanın içine işliyor, bakanların başını döndürüyordu, öyle güzel, öyle bambaşkaydı. Kadınlar da, erkekler de şaşırıp kaldı. Düğüne böyle bir kız çağrılmamıştı, kimdi, nereden gelmişti, kimsecikler bilmiyordu. Ama öyle güzel, öyle hoştu, öyle çekiciydi ki, buna aldıran olmadı.

Onur yerini ona verdiler (почетное место ей уступили). Ülkenin en soylu (самые родовитые;   soy — род, родня), en yakışıklı gençleri başına toplandı (самые красивые юноши вокруг нее столпились). Padişahın büyük oğluyla ortanca oğlu da bunlar arasındaydı (старший и средний сын падишаха тоже среди них). Güzel kız kibar davrandı (красавица вежливо себя вела), gülümseyerek konuştu (улыбаясь, поговорила), ama yanlarında fazla durmadı (но рядом с ними надолго не задержалась; fazla — излишек; весьма, очень). Sonra kalktı (потом встала), bir köşede sessiz sessiz oturan küçük şehzadenin yanına oturdu (с безмолвно сидевшим в углу младшим сыном рядом села). Hiçbir şey konuşmadı, tek bir şey söyledi (ни о чем не разговаривала, только одно сказала): "Sözünü unutma, şehzadem, postuma dokunma," dedi (своего слова не забудь, мой шахзаде, шкуру мою не трогай). Bakışmakla yetindiler (взглядами довольствовались, ограничивались), başka bir şey konuşmadılar (больше ни о чем не разговаривали).

Onur yerini ona verdiler. Ülkenin en soylu, en yakışıklı gençleri başına toplandı. Padişahın büyük oğluyla ortanca oğlu da bunlar arasındaydı. Güzel kız kibar davrandı, gülümseyerek konuştu, ama yanlarında fazla durmadı. Sonra kalktı, bir köşede sessiz sessiz oturan küçük şehzadenin yanına oturdu. Hiçbir şey konuşmadı, tek bir şey söyledi: "Sözünü unutma, şehzadem, postuma dokunma," dedi. Bakışmakla yetindiler, başka bir şey konuşmadılar.

Onlar hiç konuşmuyorlardı ya düğündekiler coşmuşlardı (они ничего не говорили, а вот те, кто были на свадьбе, были взволнованы). Kara saçlı, kara gözlü ince belli kızın güzelliğini öve öve bitiremiyorlardı (темноволосой, темноглазой, с тонкой талией девушки красоту все расхваливать прекратить не могут; övmek — хвалить, расхваливать; bitmek — прекращать). Ama onun küçük şehzadenin yanına oturmasını tuhaf buluyorlardı (но то, что она рядом с младшим сыном сидит, странным они находят). Başka adam kalmamış mıydı (больше мужчин не осталось что ли)? Köpeğin nişanlısını mı bulmuştu bula bula (жениха собаки нашла, видите ли)? Köpeğin nişanlısı (жениха собаки)! Köpeğin adı geçince kahkahayı koyveriyorlardı (о собаке вспомнив: «имя собаки упомянув», тут же захохотали; geçmek — проходить сквозь, через).
O köpeğin şimdi şehzadeyle konuşan peri kızı olduğunu nerden bileceklerdi (то, что эта собака — это сейчас с шахзаде разговаривающая фея, откуда им было знать)? "Köpek nerde? Köpek nerde (собака где, собака где)? Gelinlerin ikisi var, biri yok (две невесты есть, а одной нет). Köpek gelin gelmeli!" diyorlardı (собака-невеста должна прийти, говорили). Birbirlerinin kulağına eğilerek de değil (и не шепотом: «друг другу к уху наклонившись»), yüksek sesle, bağıra bağıra söylüyorlardı bu sözleri (во весь голос, громко говорили эти слова; yüksek — высокий). Peri kızıyla küçük şehzade de duysun istiyorlardı (чтобы фея и младший сын тоже услышали, хотели). Peri kızı kulak bile asmıyordu (фея не обращала внимание; bile — даже), ama zavallı şehzade, kendi kendini yiyordu (но бедный шахзаде терзался: «сам себя ел»), her şeyi söylemek geliyordu içinden (все рассказать ему хотелось), ama sevgilisini yitirmekten de çok korkuyordu (но любимую потерять очень боялся).

Onlar hiç konuşmuyorlardı ya düğündekiler coşmuşlardı. Kara saçlı, kara gözlü ince belli kızın güzelliğini öve öve bitiremiyorlardı. Ama onun küçük şehzadenin yanına oturmasını tuhaf buluyorlardı. Başka adam kalmamış mıydı? Köpeğin nişanlısını mı bulmuştu bula bula? Köpeğin nişanlısı! Köpeğin adı geçince kahkahayı koyveriyorlardı.
O köpeğin şimdi şehzadeyle konuşan peri kızı olduğunu nerden bileceklerdi? "Köpek nerde? Köpek nerde? Gelinlerin ikisi var, biri yok. Köpek gelin gelmeli!" diyorlardı. Birbirlerinin kulağına eğilerek de değil, yüksek sesle, bağıra bağıra söylüyorlardı bu sözleri. Peri kızıyla küçük şehzade de duysun istiyorlardı. Peri kızı kulak bile asmıyordu, ama zavallı şehzade, kendi kendini yiyordu, her şeyi söylemek geliyordu içinden, ama sevgilisini yitirmekten de çok korkuyordu.

Dışarıdan (снаружи), pencerelerin birinden (в одно из окон), kara saçlı, kara gözlü, ince belli, güzel bir kız (темноволосая, темноглазая, с тонкой талией красавица; bel — поясница, талия) içeriye bakıyordu (внутрь смотрела). Üzerinde eski püskü giysiler vardı (на ней старое-старое платье было), yoksul bir kızdı (бедная девушка была). Gözleri küçük şehzadeyle peri kızındaydı (ее глаза смотрели на младшего шахзаде и на фею). Ölmüş oduncunun küçük kızıydı bu (это была дочь умершего дровосека), küçük şehzadeyi çok seven kızdı (младшего шахзаде очень любящая девушка). Ama onun çok güzel bir kızla birlikte oturduğunu gördükçe (но его с очень красивой девушкой рядом сидящего увидев) hiç kıskançlık duymuyordu (совсем ревности не почувствовала). Gözlerinde iri iri gözyaşları vardı ya (в ее глазах крупные слезы хоть и стояли) bunlar kıskançlıktan değildi (они не от ревности были). Oduncunun küçük kızı başka şeyler düşünüyordu (дочь дровосека о другом думала): "Bu nasıl iş, Tanrım?" diye inliyordu (почему так: «это что за вещь», Боже, стонала она). "İyi yürekli şehzadenin kısmetine şöyle güzel, şöyle iyi, peri gibi bir kız düşmesin (доброго шахзаде жребий на такую красивую, такую хорошую, на фею похожую девушку не пал) de bir boz köpek düşsün (а на серую собаку пал), olacak şey mi bu?" diyordu (разве это возможно, говорила). "Sevgili şehzadem bir köpekle evlenecek şehzade miydi? (мой любимый шахзаде на собаке жениться должен разве)" Gözlerinde birikip büyüyen damlalar yanaklarından aşağıya doğru iniyordu (накопившиеся: «собравшись, увеличивающееся» в ее глазах слезы по ее щекам покатились). İçeride herkes gülüp eğleniyordu (а внутри все смеялись и веселились).

Dışarıdan, pencerelerin birinden, kara saçlı, kara gözlü, ince belli, güzel bir kız içeriye bakıyordu. Üzerinde eski püskü giysiler vardı, yoksul bir kızdı. Gözleri küçük şehzadeyle peri kızındaydı. Ölmüş oduncunun küçük kızıydı bu, küçük şehzadeyi çok seven kızdı. Ama onun çok güzel bir kızla birlikte oturduğunu gördükçe hiç kıskançlık duymuyordu. Gözlerinde iri iri gözyaşları vardı ya bunlar kıskançlıktan değildi. Oduncunun küçük kızı başka şeyler düşünüyordu: "Bu nasıl iş, Tanrım?" diye inliyordu. "İyi yürekli şehzadenin kısmetine şöyle güzel, şöyle iyi, peri gibi bir kız düşmesin de bir boz köpek düşsün, olacak şey mi bu?" diyordu. "Sevgili şehzadem bir köpekle evlenecek şehzade miydi?" Gözlerinde birikip büyüyen damlalar yanaklarından aşağıya doğru iniyordu. İçeride herkes gülüp eğleniyordu.
Tam kırk gün (ровно сорок дней), kırk gece sürdü bu şenlik (сорок ночей длилось это торжество). Yenildi, içildi, gülündü (все ели, пили, смеялись: «елось, пилось, смеялось»). Hiç gülmeyen biri varsa (если кто и не смеялся), oduncunun küçük kızıydı (то это дровосека младшая дочь). Padişahın küçük oğlu da hem çok acı, hem çok tatlı günler geçirdi (младший сын падишаха как самые горькие, так и самые сладкие дни переживал). Hep peri kızıyla birlikteydi (все время с феей вместе был). Gündüzleri odalarında başbaşa verip tatlı tatlı konuşuyorlardı (днем в комнате, наедине оставшись, ласково разговаривали), kuracakları yuvadan (о гнездышке, которое они построят; kurmak — основывать, устраивать), yapacakları yolculuklardan (о путешествиях, которые они совершат), doğacak çocuklarından söz ediyorlardı (о детях, которых они родят, разговаривали). Gece oldu mu (как ночь наступит) düğüne geliyorlardı (на свадьбу приходили). Bir köşeye çekilip oturuyorlar (в угол уходили и сидели там; çekmek — тянуть, тащить; çekilmek — быть оттянутым, удалиться), arada sırada halaya kalkıyorlardı (время от времени танцевать выходили). Herkes durup durup onlara bakıyordu (все непрестанно на них смотрели), ama yalnız bakmakla da kalmıyorlardı (и не только смотрели: «со смотрением = на смотрении не оставались»), şehzadeyle peri kızını çok, ama çok kıskanıyorlardı (к шахзаде фею очень, ну уж очень ревновали).

Tam kırk gün, kırk gece sürdü bu şenlik. Yenildi, içildi, gülündü. Hiç gülmeyen biri varsa, oduncunun küçük kızıydı. Padişahın küçük oğlu da hem çok acı, hem çok tatlı günler geçirdi. Hep peri kızıyla birlikteydi. Gündüzleri odalarında başbaşa verip tatlı tatlı konuşuyorlardı, kuracakları yuvadan, yapacakları yolculuklardan, doğacak çocuklarından söz ediyorlardı. Gece oldu mu düğüne geliyorlardı. Bir köşeye çekilip oturuyorlar, arada sırada halaya kalkıyorlardı. Herkes durup durup onlara bakıyordu, ama yalnız bakmakla da kalmıyorlardı, şehzadeyle peri kızını çok, ama çok kıskanıyorlardı.

Bu kızın böyle nerden geldiğini (эта девушка откуда пришла), nereye gittiğini anlamaya çalışıyor (куда уходит понять стараются), eğlence bitince arkasından gidiyor (когда праздник закончился, за ней шли; eğlenmek — вечело и приятно проводить время; eğlence — развлечение, пирушка), ama onu birdenbire gözden yitiriyorlardı (но вдруг ее из виду теряли), bir türlü anlayamıyorlardı nereye gittiğini (никак не могли понять, куда она уходит). Ellerinden başka bir şey gelmeyince (не в силах ничего поделать), zavallı şehzadeyi alaya alıyorlardı (над бедным шахзаде насмехались). "Köpek" sözü, "köpek gelin" sözü, "boz köpeğin nişanlısı" sözü düşmüyordu dillerinden (слова «собака», «собака-невеста», «серой собаки жених» не сходили: «не падали» с их языков). Zavallı şehzade çok üzülüyordu (бедный шахзаде очень грустил), dayanamıyordu artık (не мог терпеть больше). İnceldi, sarardı, iyiden iyiye zayıfladı (похудел, побледнел, все больше слабел; zayıf — тощий, слабый), büyük mutluluğunu unuttu (свое большое счастье забыл), gizini açıklama isteği (свой секрет раскрыть желание) daha ağır basmaya başladı (все сильнее давить на него стало).

Bu kızın böyle nerden geldiğini, nereye gittiğini anlamaya çalışıyor, eğlence bitince arkasından gidiyor, ama onu birdenbire gözden yitiriyorlardı, bir türlü anlayamıyorlardı nereye gittiğini. Ellerinden başka bir şey gelmeyince, zavallı şehzadeyi alaya alıyorlardı. "Köpek" sözü, "köpek gelin" sözü, "boz köpeğin nişanlısı" sözü düşmüyordu dillerinden. Zavallı şehzade çok üzülüyordu, dayanamıyordu artık. İnceldi, sarardı, iyiden iyiye zayıfladı, büyük mutluluğunu unuttu, gizini açıklama isteği daha ağır basmaya başladı.

Kendini tutmaya (себя сдерживать), peri kızına verdiği sözde durmaya çalıştı (фее данное слово держать старался) ya kırkıncı gece (но в сороковую ночь), padişahın ortanca gelini (когда среднего сына невеста), yediği etlerin kemiklerini kapıya doğru fırlatıp da (от съеденного ею мяса кости к двери бросила и) "Bunları da köpek gelinimiz yesin (это наша собака-невеста пусть съет); hadi, çabuk olun, küçük köpeği buraya getirin (давайте, быстро, собачонку сюда принесите), şunları kemirsin de karnını doyursun (пусть их погрызет и наестся: «живот свой наполнит»)!" deyip de (сказала) herkes kahkahalarla gülmeye başlayınca (и все начали хохотать), daha fazla dayanamadı (больше терпеть не смог), birden odasına koştu (вдруг в комнату побежал), masanın altında duran köpek postunu kapmasıyla ateşe atması bir oldu (под столом лежавшую собачью шкуру схватил и тут же в огонь бросил: «шкуры схватывание с бросанием в огонь одним стало»). Post hemen yandı tükendi (шкура сразу же сгорела, исчезла), şehzade periler padişahının küçük kızını karşısında buldu (и шахзаде младшую дочь падишаха фей перед собой увидел). Periler padişahının küçük kızı üzgün üzgün kendisine bakıyordu (дочь падишаха фей грустно-грустно на него смотрела).

Kendini tutmaya, peri kızına verdiği sözde durmaya çalıştı ya kırkıncı gece, padişahın ortanca gelini, yediği etlerin kemiklerini kapıya doğru fırlatıp da "Bunları da köpek gelinimiz yesin; hadi, çabuk olun, küçük köpeği buraya getirin, şunları kemirsin de karnını doyursun!" deyip de herkes kahkahalarla gülmeye başlayınca, daha fazla dayanamadı, birden odasına koştu, masanın altında duran köpek postunu kapmasıyla ateşe atması bir oldu. Post hemen yandı tükendi, şehzade periler padişahının küçük kızını karşısında buldu. Periler padişahının küçük kızı üzgün üzgün kendisine bakıyordu.

"Beni de, kendi mutluluğunu da kaçırdın şimdi (и меня, и свое счастье упустил ты сейчас), her şeyi yıktın," dedi (все разрушил, сказала), gözleri yaşardı (глаза ее наполнились слезами). "Artık burada kalamam (теперь здесь я не могу остаться), kendi ülkeme de dönemem (в свою страну тоже вернуться не могу). İnsanlara hiçbir zaman güvenmemek gerektiğini unutmamalıydım (то, что людям никогда доверять нельзя, не должна я была забывать). Ne bileyim, sevgim daha ağır basmıştı (не знаю: «что я знала бы», видимо любовь сильнее была), anamın, babamın sözünü dinlemedim (то, что мои мама с папой говорили, я не слушала)."
Şehzade bir şeyler söylemek istedi (шахзаде что-то сказать хотел), söyleyemedi, ağlayarak ona doğru atıldı (но не смог сказать, плача, к ней бросился) onu tutmak, kucaklamak istedi (ее удержать, обнять хотел), ama boşta kaldı elleri (но в пустоте остались его руки). Peri kızı birdenbire mavi tüylü, kara gözlü bir güvercin oluverdi (фея вдруг в голубку с голубыми перьями и черными глазами превратилась). Pencere açıktı, uçtu gitti (окно было открыто, она и улетела).

"Beni de, kendi mutluluğunu da kaçırdın şimdi, her şeyi yıktın," dedi, gözleri yaşardı. "Artık burada kalamam, kendi ülkeme de dönemem. İnsanlara hiçbir zaman güvenmemek gerektiğini unutmamalıydım. Ne bileyim, sevgim daha ağır basmıştı, anamın, babamın sözünü dinlemedim."
Şehzade bir şeyler söylemek istedi, söyleyemedi, ağlayarak ona doğru atıldı, onu tutmak, kucaklamak istedi, ama boşta kaldı elleri. Peri kızı birdenbire mavi tüylü, kara gözlü bir güvercin oluverdi. Pencere açıktı, uçtu gitti.

Zavallı şehzade (бедный шахзаде), en sevdiği varlığı yitirmenin acısı altında ezildi (горем от потери самого любимого им существа был раздавлен). Bütün acılardan daha yamandı bu acı (из всех несчастий самым страшным это горе было), ölümden beterdi (смерти ужасней), bu acıya dayamlamazdı (это горе нельзя было вынести). Sevdiğine kavuşmalıydı (с любимой он должен был соединиться), onsuz yaşayamazdı (без нее он не мог жить). Ya onu bulmalı, ya ölmeliydi (или должен ее найти, или умереть). Kusurluydu (он был виноват; kusur — недостаток, изъян; вина; kusurlu — виноватый), sözünü dinlememişti (слова ее не послушался), ama onun çok iyi bir peri kızı olduğunu, üstelik kendisini sevdiğini biliyordu (но то, что она хорошей феей была и, к тому же, его любила, знал), suçunu bağışlatabilirdi (его вину она могла простить), onu yeniden bulursa (если ее снова найдет) her şey düzelebilirdi (все сможет исправить). Babasının yanına gitti (к своему отцу пошел), nişanlısını yitirdiğini söyledi (что свою невесту потерял, сказал), gidip onu aramak için izin istedi (пойти ее искать разрешения попросил). Padişah şaşırıp kaldı (падишах удивился: «удивившись, остался»), bir köpekle evlenmekten kurtulduğuna sevinecek yerde ((то, что его сын) вместо того, чтобы радоваться тому, что избавился от свадьбы с собакой: «с собакой от свадьбы избавлению радоваться вместо»), böylesine üzülmesine (так грустил), onu aramak, yeniden bulmak istemesine akıl erdiremedi (ее искать и снова найти хотел, не понимал: «разум не мог постичь»). Akıl erdiremediyse (хоть и не понимал) de onu üzmekten (но его огорчить), ona acı çektirmekten başka bir şey düşünmediği için (его страдать заставить, больше ни о чем не думал потому что), izin verdi (разрешение дал).
"Yolun açık olsun!" dedi (в добрый путь: «пусть твоя дорога будет открытой» сказал).

Zavallı şehzade, en sevdiği varlığı yitirmenin acısı altında ezildi. Bütün acılardan daha yamandı bu acı, ölümden beterdi, bu acıya dayamlamazdı. Sevdiğine kavuşmalıydı, onsuz yaşayamazdı. Ya onu bulmalı, ya ölmeliydi. Kusurluydu, sözünü dinlememişti, ama onun çok iyi bir peri kızı olduğunu, üstelik kendisini sevdiğini biliyordu, suçunu bağışlatabilirdi, onu yeniden bulursa her şey düzelebilirdi. Babasının yanına gitti, nişanlısını yitirdiğini söyledi, gidip onu aramak için izin istedi. Padişah şaşırıp kaldı, bir köpekle evlenmekten kurtulduğuna sevinecek yerde, böylesine üzülmesine, onu aramak, yeniden bulmak istemesine akıl erdiremedi. Akıl erdiremediyse de onu üzmekten, ona acı çektirmekten başka bir şey düşünmediği için, izin verdi.
"Yolun açık olsun!" dedi.

Küçük şehzade (младший шахзаде), yola çıktı (в путь отправился), dağ dağ, tepe tepe, kent kent dolaştı (горы, вершины, города обошел). Her gördüğü insana olağanüstü bir şeyle (всех, кого встречал, они с чудом; olağanüstü — сверхъестественный; olağan — обычный, привычный), örneğin çok güzel bir kızla, ya da kara gözlü, mavi tüylü bir güvercinle (например с красивой девушкой или с черноглазым с голубым оперением голубем) karşılaşıp karşılaşmadığını sordu (встречались ли, спрашивал). Kimsecikler "Evet, gördüm" demedi (никто «да, видел» не сказал). Her yerde insanlar sessizdi (везде люди молчали: «были безгласны»), babasının yıktıklarını yapıyorlardı (то, что его отец разрушил, восстанавливали), herkes kendi derdindeydi (у каждого свое горе: «каждый в своем горе»). Küçük şehzadenin derdi hepsinden beterdi (но горе младшего шахзаде самое худшее).

Küçük şehzade, yola çıktı, dağ dağ, tepe tepe, kent kent dolaştı. Her gördüğü insana olağanüstü bir şeyle, örneğin çok güzel bir kızla, ya da kara gözlü, mavi tüylü bir güvercinle karşılaşıp karşılaşmadığını sordu. Kimsecikler "Evet, gördüm" demedi. Her yerde insanlar sessizdi, babasının yıktıklarını yapıyorlardı, herkes kendi derdindeydi. Küçük şehzadenin derdi hepsinden beterdi.

En sonunda küçük bir kasabaya geldi (в конце концов, в маленький поселок пришел). Yoksul bir kasabaydı bu kasaba (бедным поселком был этот поселок), tüm evleri kerpiçtendi (все дома были из глиняных кирпичей). Burada da dertli insanlar çoktu (здесь тоже несчастных людей много было; dert — страдание, боль), kimi yoksuldu (одни бедные), kimi sevgilisinden uzaktı (другие от любимых вдалеке), kimi çocuklar okuldan yakınıyorlardı (у кого дети на школу жалуются). Ama bir araya geldiler mi hep aynı şeyi konuşuyorlardı (но, когда сходились, встречались, все одну и ту же вещь обсуждали). Ak sakallı, kocamış adamlar (белобородые старики; sakal — борода; kocamak — стариться), ak saçlı, kocamış (седым, старым), üstelik de kulakları kolay kolay duymaz olmuş (к тому же наполовину оглохшим: «их уши легко не слышат») eşlerinin (женам своим) kulaklarına eğilip bağırıyorlardı (к ушам наклонившись, кричали):

En sonunda küçük bir kasabaya geldi. Yoksul bir kasabaydı bu kasaba, tüm evleri kerpiçtendi. Burada da dertli insanlar çoktu, kimi yoksuldu, kimi sevgilisinden uzaktı, kimi çocuklar okuldan yakınıyorlardı. Ama bir araya geldiler mi hep aynı şeyi konuşuyorlardı. Ak sakallı, kocamış adamlar, ak saçlı, kocamış, üstelik de kulakları kolay kolay duymaz olmuş eşlerinin kulaklarına eğilip bağırıyorlardı:

"Bu yaşa geldim (я до такого возраста дожил), saçım, sakalım ağardı (волосы и борода мои побелели), belim büküldü (поясница моя согнулась), ne böyle bir insan gördüm (но никогда ни таких людей не видел), ne bu kadar güzel oyuncak (ни таких красивых игрушек), ne de böyle bir iyilik (ни такого добра)," diyorlardı (говорили). "Güzel bir delikanlı (красивый юноша), çarşıda bir dükkân açmış (на рынке лавку открыл), oyuncaklarla doldurmuş içini (игрушками заполнил ее). Ama ne oyuncaklar, karıcığım, ne oyuncaklar (и какие игрушки, женушка, какие игрушки)! Görsen alıp oynayacağın gelir (увидишь и поиграть захочется). Ne diyordum, oyuncaklarla doldurmuş içini (как я говорил, игрушками наполнил лавку). Ucuz ucuz satıyor çocuklara (дешево-дешево продает детям). Yoksul çocuklara parasız veriyor (бедным детям бесплатно раздает). Dükkân çok küçük, ama oyuncaklar tükenmek bilmiyor (лавка очень маленькая, а игрушки не убывают: «убывать не знают» = никак не могу закончиться). Geceleri de dükkânını kapatmadan çıkıp gidiyor (ночами же, лавку не закрывая, уходит). Ama hiçbir hırsız el sürmüyor oyuncaklara (но ни один вор не трогает игрушки: «руку не протягивает к игрушкам»). Geceleri dükkânını masmavi bir güvercin bekliyor (по ночам лавку голубой-голубой голубь сторожит). İnanır mısın, mavi güvercinin gözleri kara (не поверишь, у голубого голубя глаза черные)!" diyorlardı.

"Bu yaşa geldim, saçım, sakalım ağardı, belim büküldü, ne böyle bir insan gördüm, ne bu kadar güzel oyuncak, ne de böyle bir iyilik," diyorlardı. "Güzel bir delikanlı, çarşıda bir dükkân açmış, oyuncaklarla doldurmuş içini. Ama ne oyuncaklar, karıcığım, ne oyuncaklar! Görsen alıp oynayacağın gelir. Ne diyordum, oyuncaklarla doldurmuş içini. Ucuz ucuz satıyor çocuklara. Yoksul çocuklara parasız veriyor. Dükkân çok küçük, ama oyuncaklar tükenmek bilmiyor. Geceleri de dükkânını kapatmadan çıkıp gidiyor. Ama hiçbir hırsız el sürmüyor oyuncaklara. Geceleri dükkânını masmavi bir güvercin bekliyor. İnanır mısın, mavi güvercinin gözleri kara!" diyorlardı.

Padişahın küçük oğlu, bunlardan birini dinledi (младший сын падишаха, одного из них услышал). Söylediklerini duyunca çok sevindi (разговоры услышав, очень обрадовался). Belki artık acıları dinecekti (может быть теперь его горе прекратится; dinmek — прекращаться; acı — горечь, боль)! Geceyi iple çekti (ночи с нетерпением дождался: «веревкой притянул»). Gökler kararıp da (как только небеса стемнели) kerpiç evlerin küçücük pencerelerinde sarı ışıklar parlayınca (и в кирпичных домиках окна желтыми огнями загорелись) oyuncakçı dükkânına koştu (к лавке игрушек побежал), kara gözlü güvercini tanımakta güçlük çekmedi (черноглазую голубку узнать ему было не трудно: «в узнавании трудность не тянул»). Önünde diz çöktü (перед ней колени преклонил), yalvardı, suçunu bağışlamasını, geri dönmesini söyledi (умолял, вину его простить и назад вернуться просил).
Güvercin içini çekti (голубка вздохнула):
"Elimde olsaydı, bırakır mıydım seni (по своей воле покинула бы разве я тебя: «в моей руке если было бы…»)? Hiçbir şey yapamam artık (ничего сделать не могу больше/теперь/впредь/). Eski durumuma gelemem (к прежнему положению не могу прийти), geri dönemem (назад вернуться не могу). Artık her şey bitti (теперь все кончено)," diye inledi (простонала).
"Hiç yolu yok mu bunun (неужели ничего сделать нельзя)? Bir çıkar yol bulunamaz mı?" diye sordu şehzade (разве нельзя выход найти, спросил шахзаде).

Padişahın küçük oğlu, bunlardan birini dinledi. Söylediklerini duyunca çok sevindi. Belki artık acıları dinecekti! Geceyi iple çekti. Gökler kararıp da kerpiç evlerin küçücük pencerelerinde sarı ışıklar parlayınca oyuncakçı dükkânına koştu, kara gözlü güvercini tanımakta güçlük çekmedi. Önünde diz çöktü, yalvardı, suçunu bağışlamasını, geri dönmesini söyledi.
Güvercin içini çekti:
"Elimde olsaydı, bırakır mıydım seni? Hiçbir şey yapamam artık. Eski durumuma gelemem, geri dönemem. Artık her şey bitti," diye inledi.
"Hiç yolu yok mu bunun? Bir çıkar yol bulunamaz mı?" diye sordu şehzade.

Mavi güvercin kara gözlerini yıldızlara dikti (голубая голубка своими черными глазами на звезды посмотрела):
"Evet, var" diye söylendi (да есть выход, сказала) "babam, anam, ya da kardeşlerim isterlerse (если мой отец, мать или сестры захотят), beni sana kavuştururlar (меня с тобой могут соединить). Ama onlar şimdi bana çok kızgın (но они сейчас на меня очень злятся; kızgın — горячий; разгневанный), yanlarına bile yaklaştırmazlar beni (к себе близко даже не подпустят меня). Derdimi olsa olsa ortanca ablam anlar (мое горе только средняя сестра поймет). Anlar ya ben gidip anlatamam (поймет, но я пойти и рассказать не смогу). Bu işi çok iyi (это дело очень хорошая), çok güzel (очень краивая), çok güzel sesli (с очень красивым голосом), hiç kötülük düşünmemiş (о плохом никогда не думавшая) bir genç kız yapabilir (молодая девушка сделать много). Periler güzel seslere bayılır (феи красивые голоса обожают). İnsanların en güzel şeyleri sesleridir (в людям самое красивое это их голоса) periler için (для фей). Bazı insanların sesi perileri sarhoş eder (некоторых людей голоса фей опьяняют: «пьяными делают»), her şeyi yaparlar (все /для них феи/ сделают), her dileği gerçekleştirirler böyle zamanlarda (все их желания осуществят в такие моменты; gerçek — истинный, действительный; gerçekleşmek — осуществляться; gerçekleştirmek — осуществлять). Böyle bir kız acımızı dindirir belki (такая девушка наше горе прекратит может быть), seni bana kavuşturabilir (тебя со мной соединить сможет)," dedi.
Şehzade uzaklara baktı, bütün umutları yıkılmak üzereydi (шахзаде вдаль посмотрел, все его надежды рухнуть готовы были).

Mavi güvercin kara gözlerini yıldızlara dikti:
"Evet, var" diye söylendi, "babam, anam, ya da kardeşlerim isterlerse, beni sana kavuştururlar. Ama onlar şimdi bana çok kızgın, yanlarına bile yaklaştırmazlar beni. Derdimi olsa olsa ortanca ablam anlar. Anlar ya ben gidip anlatamam. Bu işi çok iyi, çok güzel, çok güzel sesli, hiç kötülük düşünmemiş bir genç kız yapabilir. Periler güzel seslere bayılır. İnsanların en güzel şeyleri sesleridir periler için. Bazı insanların sesi perileri sarhoş eder, her şeyi yaparlar, her dileği gerçekleştirirler böyle zamanlarda. Böyle bir kız acımızı dindirir belki, seni bana kavuşturabilir," dedi.
Şehzade uzaklara baktı, bütün umutları yıkılmak üzereydi.

"İyi, ama nereden bulmalı o kızı (хорошо, но где найти: «откуда надо найти» такую девушку)? Öyle iyi, öyle güzel (такую хорошую, такую красивую), öyle güzel sesli (с таким красивым голосом) bir kız bulunabilir mi ki (девушку возможно ли найти)?" diye mırıldandı (пробормотал).
Kara gözlü güvercin gülümsedi (черноглазая голубка улыбнулась):
"Haksızlık ediyorsun (ты не прав: «неправоту делаешь»; hak — право), biraz da unutkansın (и немного забывчив)," diye başladı (начала). "Bir eğlence gecesinde (на одном торжестве), karanlık bir köşede (в темном углу), yoksul bir kızla konuşmuştun (с бедной девушкой ты разговаривал). Sana güzel bir türkü söylemişti (тебе красивую песню спела), beğenmiştin (тебе понравилась). Her şeyini sevmiştin (все в ней тебе полюбилось). 'Seni unutmayacağım,' demiştin ona (тебя не забуду, сказал ты ей). O kızı ben de severdim (ту девушку и я полюбила), onun küçük kulübesine giderdim geceleri (в ее маленькую хижину приходила по ночам), onu izler, dinlerdim (за ней наблюдала, слушала). Ne izlemeye doyardım, ne dinlemeye (не могла ни насмотреться, ни наслушаться). Öylesine güzeldi, güzel sesliydi (такой она была красивой, красивой голос у нее был). Belki insanların en iyisiydi (наверное, среди людей самый лучший). Onu dinlerken, ona bakarken (ее слушая, на нее смотря), periliğimi unutur (то, что я фея, забывала: «фейность мою забывала»), onun gibi bir kız olmak isterdim (такой, как она, девушкой быть хотела), o kızı azıcık kıskandığımı bile söyleyebilirim (этой девушке немного я завидовала даже, могу сказать). İnsan biçimine girerken de ona özendim (человеческий облик принимая, как она быть старалась). Seninle birlikte yaşarken (с тобой вместе когда жила), postumu çıkardığını zamanlarda (шкуру свою скидывала когда) tıpkı ona benzerdim (точно на нее похожей становилась). Ama o kız deli gibi severdi seni (но та девушка, как сумасшедшая, любила тебя). Korkarım, kıskanır, yapmaz bu işi (боюсь, приревнует, не сделает этого). İnsanlardan iyiliğin bu kadarı beklenemez (от людей такой доброты ждать нельзя)."

"İyi, ama nereden bulmalı o kızı? Öyle iyi, öyle güzel, öyle güzel sesli bir kız bulunabilir mi ki?" diye mırıldandı.
Kara gözlü güvercin gülümsedi:
"Haksızlık ediyorsun, biraz da unutkansın," diye başladı. "Bir eğlence gecesinde, karanlık bir köşede, yoksul bir kızla konuşmuştun. Sana güzel bir türkü söylemişti, beğenmiştin. Her şeyini sevmiştin. 'Seni unutmayacağım,' demiştin ona. O kızı ben de severdim, onun küçük kulübesine giderdim geceleri, onu izler, dinlerdim. Ne izlemeye doyardım, ne dinlemeye. Öylesine güzeldi, güzel sesliydi. Belki insanların en iyisiydi. Onu dinlerken, ona bakarken, periliğimi unutur, onun gibi bir kız olmak isterdim, o kızı azıcık kıskandığımı bile söyleyebilirim. İnsan biçimine girerken de ona özendim. Seninle birlikte yaşarken, postumu çıkardığını zamanlarda tıpkı ona benzerdim. Ama o kız deli gibi severdi seni. Korkarım, kıskanır, yapmaz bu işi. İnsanlardan iyiliğin bu kadarı beklenemez."

Küçük şehzade sevindi (младший шахзаде обрадовался):
"Anımsadım şimdi, anımsadım (вспомнил теперь, вспомнил). Çok iyiydi, çok güzeldi gerçekten (очень хорошей она была, очень красивой, правда) ama beni sevdiğini bilmiyordum (но то, что она меня любит, я не знал). Gene de gitmeli (все равно надо к ней пойти), yalvarmalı (умолять ее), bir denemeli (надо попробовать)," dedi.
Yola çıktı, babasının kentine geldi (вышел в путь, в город своего отца пришел). Oduncunun güzel kızını buldu (дровосека красивую дочь нашел) her şeyi anlattı (все рассказал). Oduncunun küçük kızı bir an bile duralamadi (младшая дочь дровосека ни секунды не колебалась):
"Elimden geleni yaparım," diye yanıtladı (все, что смогу, я сделаю, ответила).

Küçük şehzade sevindi:
"Anımsadım şimdi, anımsadım. Çok iyiydi, çok güzeldi ama beni sevdiğini bilmiyordum. Gene de gitmeli, yalvarmalı, bir denemeli," dedi.
Yola çıktı, babasının kentine geldi. Oduncunun güzel kızını buldu her şeyi anlattı. Oduncunun küçük kızı bir an bile duralamadi:
"Elimden geleni yaparım," diye yanıtladı.

Gece su birikintisinin başına gitti (ночью к озеру пошла). Oturdu, ayın doğmasını bekledi (села, восхода луны ждать стала). Ay doğdu (луна взошла), gümüşten ışıkları oduncu kızının yüzüne vurdu (серебряный свет ее дочери дровосека лицо осветил: «в лицо ударил»). Gözlerinde birer damla gözyaşı vardı oduncu kızının (глаза дочери дровосека были полны слез), gözlerinde bu gözyaşlarıyla çok güzeldi (глаза ее с этими слезами очень красивыми были)! Gözlerini aya dikti (глаза к луне обратила). Gecenin içinde sesi yükseldi (ночью ее голос стал громче: «возвысился»). Yürekten gelen bir sesti (от сердца шел этот голос), ılık, ince, tatlı, eşsiz (теплый, тонкий, ласковый, бесподобный). Türküleri de öyle (и песни ее были такими). Güzel şeyler düşündürüyorlardı (о прекрасных вещах заставлял думать), yüreğinin sonsuz iyiliğini gösteriyorlardı (сердечную бесконечную доброту показывали). Ay da hep yükseliyordu (луна все поднималась). Yükseldi, yükseldi, gece ilerledi (поднималась, поднималась, ночь продолжалась). Oduncunun kızı durmadı (дочь дровосека не останавливалась), dinlenmedi (не отдыхала), türkülerini söyledi (песни пела), birini bitirip bir başkasına başladı (одну окончив, другую начинала), hiç ara vermedi (совсем не прерывалась: «никакого промежутка не давала»). En sonunda, 'Oduncu kızının türküsü'ne geldi (в конце концов, песню дочери дровосека спела). Onu da bitirdi (ее тоже закончила). Bu sırada bir kanat sesi geldi kulağına (в этот момент, крыльев шум достиг ее ушей), alnına bir çift dudak dokundu (до лба ее чьи-то губы дотронулись; çift — пара). Oduncunun kızı başını kaldırdı (дочь дровосека голову подняла). Ak kanatlı bir peri kızı gördü karşısında (с белоснежными крыльями фею увидела перед собой), gözlerinde yaşlar vardı (в ее глазах слезы стояли). Ak kanatlı peri kızı (фея с белоснежными крыльями), oduncunun küçük kızının ellerini avuçlarına aldı (руки младшей дочери дровосека в свои ладони взяла):

Gece su birikintisinin başına gitti. Oturdu, ayın doğmasını bekledi. Ay doğdu, gümüşten ışıkları oduncu kızının yüzüne vurdu. Gözlerinde birer damla gözyaşı vardı oduncu kızının, gözlerinde bu gözyaşlarıyla çok güzeldi! Gözlerini aya dikti. Gecenin içinde sesi yükseldi. Yürekten gelen bir sesti, ılık, ince, tatlı, eşsiz. Türküleri de öyle. Güzel şeyler düşündürüyorlardı, yüreğinin sonsuz iyiliğini gösteriyorlardı. Ay da hep yükseliyordu. Yükseldi, yükseldi, gece ilerledi. Oduncunun kızı durmadı, dinlenmedi, türkülerini söyledi, birini bitirip bir başkasına başladı, hiç ara vermedi. En sonunda, "Oduncu kızının türküsü"ne geldi. Onu da bitirdi. Bu sırada bir kanat sesi geldi kulağına, alnına bir çift dudak dokundu. Oduncunun kızı başını kaldırdı. Ak kanatlı bir peri kızı gördü karşısında, gözlerinde yaşlar vardı. Ak kanatlı peri kızı, oduncunun küçük kızının ellerini avuçlarına aldı:

0

3

"Ne kadar güzelsin (какая ты красивая), ne kadar iyisin (какая хорошая), ne hoş bir sesin var (какой приятный у тебя голос), insan kızı (человеческая девушка)! Beni içlendirdin (меня взволновала), gözlerimi yaşarttın (глаза мои заставила слезами наполниться; yaşarmak — увлажняться; yaşarmak — вызывать слезы), hiç böyle olmamıştım (никогда такого не случалось со мной). Ne dilersen dile benden!" dedi (что желаешь, проси у меня, сказала).
Oduncunun küçük kızı gülümsedi (младшая дочь дровосека улыбнулась):
"Küçük şehzadeyi sevgilisine kavuşturun (младшего шахзаде с его возлюбленной соедини), dilekleri gerçekleşsin (если мое желание исполнишь), başka bir şey istemem," diye yanıtladı (больше ничего не попрошу, ответила).
Peri kızı içini çekti (фея вздохнула):
"Başka bir dileğin yok mu, küçük kız (другого желания нет ли у тебя, малышка)? O şehzade verdiği sözde durmadı (тот шахзаде данное им слово не сдержал). Sevgilisi benim küçük kardeşimdir (его возлюбленная — моя младшая сестра), o da böyle bir şehzade için hepimizi bırakıp gitti (и она ради такого шахзаде нас всех бросила и ушла). Bu yüzden keder içindeyiz (из-за этого мы в горе). Başka bir dileğin yok mu?" dedi (другого желания нет ли у тебя, сказала).

"Ne kadar güzelsin, ne kadar iyisin, ne hoş bir sesin var, insan kızı! Beni içlendirdin, gözlerimi yaşarttın, hiç böyle olmamıştım. Ne dilersen dile benden!" dedi.
Oduncunun küçük kızı gülümsedi:
"Küçük şehzadeyi sevgilisine kavuşturun, dilekleri gerçekleşsin, başka bir şey istemem," diye yanıtladı.
Peri kızı içini çekti:
"Başka bir dileğin yok mu, küçük kız? O şehzade verdiği sözde durmadı. Sevgilisi benim küçük kardeşimdir, o da böyle bir şehzade için hepimizi bırakıp gitti. Bu yüzden keder içindeyiz. Başka bir dileğin yok mu?" dedi.

Oduncunun küçük kızı, perinin dizlerine kapandı (младшая дочь дровосека фее в ноги бросилась):
"Şehzadeyi seviyorum (шахзаде я люблю), onun mutluluğa kavuşmasından başka bir şey istemiyorum (кроме того, чтобы он счастья своего достиг, больше ничего не хочу). Ne olur, yapın bu isteğimi," diye yalvardı (пожалуйста, сделай то, что я хочу, умоляла).
Peri kızı onu yerden kaldırdı (фея ее с земли подняла).
"Üzülme, dileğin gerçekleşecek," dedi (не грусти, твое желание исполнится, сказала).
Birdenbire gözden siliniverdi (вдруг с глаз долой исчезла). Ay da batmak üzereydi (луна уже заходила).
Padişahın küçük oğlu (младший сын падишаха), daha ay batmadan (еще до захода луны) yanında buldu sevgilisini (рядом с собой увидел свою любимую). Acı günler bitmişti artık (горькие дни кончились отныне), sevdiğine kavuşmuştu (с возлюбленной соединился), büyük bir sevinç içindeydi (велико радости был полон), bu sevinç hep böyle sürecekti (и эта радость все время вот так будет длиться). Bir zamanlar küçük şehzadeyi alaya alanlar susmuşlardı (когда-то над маленьким шахзаде потешавшиеся замолчали). Ona çok kızıyorlardı (на него очень злились), büyük bir kıskançlık duyuyorlardı (огромную зависть чувствовали), ama o bütün bunları düşünemeyecek kadar iyi (но он обо все этом не мог задумываться даже, так ему было хорошо; kadar — до /такой степени/), bütün bunları düşünemeyecek kadar sevinçliydi (этого не замечал, так он был рад).

Oduncunun küçük kızı, perinin dizlerine kapandı:
"Şehzadeyi seviyorum, onun mutluluğa kavuşmasından başka bir şey istemiyorum. Ne olur, yapın bu isteğimi," diye yalvardı.
Peri kızı onu yerden kaldırdı.
"Üzülme, dileğin gerçekleşecek," dedi.
Birdenbire gözden siliniverdi. Ay da batmak üzereydi.
Padişahın küçük oğlu, daha ay batmadan yanında buldu sevgilisini. Acı günler bitmişti artık, sevdiğine kavuşmuştu, büyük bir sevinç içindeydi, bu sevinç hep böyle sürecekti. Bir zamanlar küçük şehzadeyi alaya alanlar susmuşlardı. Ona çok kızıyorlardı, büyük bir kıskançlık duyuyorlardı, ama o bütün bunları düşünemeyecek kadar iyi, bütün bunları düşünemeyecek kadar sevinçliydi.

Herkesin acısını paylaşırdı (горести всех он разделял), sevincini de paylaşmak istedi (своей радостью тоже поделиться хотел). Önce babası geldi aklına (сначал отец его пришел ему на ум). Peri kızı çok direndi (фея очень упрямилась), şimdilik bu işten vazgeçmesini söyledi (сейчас от этого отказаться просила), ama küçük şehzade karısını babasına göstermeden rahat edemeyecekti (но младший шахзаде жену отцу не показав, никак успокоиться не мог), çok güzel bir sofra hazırlatıp babasını yemeğe çağırdı (роскошный стол приготовив, отца на ужин ригласил). Padişah da kalkıp geldi (падишах же взял и приехал). Küçük oğlunu sevmezdi (младшего сына своего не любил), onunla görüşmek hoşuna gitmezdi (с ним видеться ему не нравилось) ya kaba davranmayı da sevmezdi (но невежливо себя вести тоже не любил; kaba — грубый; davranma — поведение). Sonra büyük bir merak içindeydi (потом он был очень любопытен), gelinini görmek istiyordu (невестку свою увидеть хотел). Görür görmez kendinden geçti (как только увидел, голову потерял: «из себя перешел»). Ak saçını, kırışık yüzünü unutarak (свои седые волосы, морщинистое лицо позабыв) bu güzel peri kızıyla kendisi evlenmeye karar verdi (на этой красивой фее сам жениться решил). Söylemek bile fazla (лишне было бы говорить), onu ele geçirebilmek için (чтобы ее заполучить) küçük oğlunu yok etmesi gerekirdi (младшего сына уничтожить ему надо было). Ama hemen yapmadı bu işi (но сразу не совершил этого), görünüşü kurtarmak için (свой облик = лицо спасти чтобы), dolambaçlı bir yol seçti (извилистый путь выбрал), oğlunu saraya çağırttı (сна во дворец позвал; çağırmak — позвать; çağırtmak — приказать позвать):

Herkesin acısını paylaşırdı, sevincini de paylaşmak istedi. Önce babası geldi aklına. Peri kızı çok direndi, şimdilik bu işten vazgeçmesini söyledi, ama küçük şehzade karısını babasına göstermeden rahat edemeyecekti, çok güzel bir sofra hazırlatıp babasını yemeğe çağırdı. Padişah da kalkıp geldi. Küçük oğlunu sevmezdi, onunla görüşmek hoşuna gitmezdi ya kaba davranmayı da sevmezdi. Sonra büyük bir merak içindeydi, gelinini görmek istiyordu. Görür görmez kendinden geçti. Ak saçını, kırışık yüzünü unutarak bu güzel peri kızıyla kendisi evlenmeye karar verdi. Söylemek bile fazla, onu ele geçirebilmek için küçük oğlunu yok etmesi gerekirdi. Ama hemen yapmadı bu işi, görünüşü kurtarmak için, dolambaçlı bir yol seçti, oğlunu saraya çağırttı:

"Yarın gene senin evine geleceğim (завтра снова в твой дом приеду), askerlerimi de birlikte getireceğim (своих воинов с собой: «вместе» приведу). Bir tabak pilav koyacaksın önlerine (тарелку плова поставишь перед ними), pilavın ortasına da bir altın kaşık dikeceksin (в середину плова золоту ложку вставишь), askerlerim doyuncaya kadar yiyecekler (воины мои до тех пор, пока насытятся, есть будут), altın kaşık hep dimdik kalacak ortada (золотая ложка все время прямо останется стоять там), pilavın hiç tükenmeyecek (плов твой не закончится), tükenirse kendini ölmüş bil!" dedi (а закончится, себя мертвым считай, сказал).
Zavallı şehzade dönüp geldi (бедный шахзаде развернулся и ушел). Güzel karısının dizlerine kapandı, çocuklar gibi ağladı (своей красивой жене в ноги бросился, как ребенок заплакал; diz — колено; kapanmak — закрываться; падать, опускаться).
"Nedir derdin, neden böyle ağlıyorsun?" dedi karısı (что за горе у тебя, почему так плачешь, спросила жена).
Şehzade her şeyi bir bir anlattı (шахзаде все по-порядку рассказал). Babasının ne kötü bir insan olduğunu anlamıştı (его отец каким плохим человеком был, понял). Anlamıştı, ama artık iş işten geçmişti (понял, но уже было поздно: «дело из дела вышло»). Yarın ölecek (завтра он умрет), çok güzel peri kızı da padişahın eline geçecekti (а красива фея в руки падишаха попадет).

"Yarın gene senin evine geleceğim, askerlerimi de birlikte getireceğim. Bir tabak pilav koyacaksın önlerine, pilavın ortasına da bir altın kaşık dikeceksin, askerlerim doyuncaya kadar yiyecekler, altın kaşık hep dimdik kalacak ortada, pilavın hiç tükenmeyecek, tükenirse kendini ölmüş bil!" dedi.
Zavallı şehzade dönüp geldi. Güzel karısının dizlerine kapandı, çocuklar gibi ağladı.
"Nedir derdin, neden böyle ağlıyorsun?" dedi karısı.
Şehzade her şeyi bir bir anlattı. Babasının ne kötü bir insan olduğunu anlamıştı. Anlamıştı, ama artık iş işten geçmişti. Yarın ölecek, çok güzel peri kızı da padişahın eline geçecekti.

Peri kızı derin derin içini çekti (фея глубоко-глубоко вздохнула):
"Ben sana önceden söyledim (я тебе раньше говорила), beni dinlemedin (меня ты не послушался). Ama üzme kendini (но не горюй). Oduncunun küçük kızına git (к младшй дочери дровосека иди), ona yalvar (ее умоляй). Su birikintisinin önüne gitsin bu gece (пусть к озеру пойдет этой ночью), o güzel sesiyle türkü söylesin (своим красивым голосом песню пусть споет), ortanca ablam duyar da yanına gelirse (если моя средняя сестра услышит и к ней придет), 'bir tabak pilavla bir altın kaşık istiyorum,' desin (тарелку плова и золотую ложку пусть попросит: «пусть скажет: хочу…»). Bizi ancak o güzel kız kurtarabilir," dedi (нас только эта красавица спасти сможет, сказала).
Şehzade de gitti (шахзаде пошел), oduncunun küçük kızına olanı biteni anlattı (младше дочери дровосека все, что произошло, рассказал), yalvardı, kendisini kurtarmasını söyledi (умолял, его спасти просил). Oduncunun küçük kızı gülümsedi (младшая дочь дровосека улыбнулась), serçe parmağını uzatarak şehzadenin gözündeki yaşlan sildi (мизинец протянула и с глаз шахзаде слезы смахнула).

Peri kızı derin derin içini çekti:
"Ben sana önceden söyledim, beni dinlemedin. Ama üzme kendini. Oduncunun küçük kızına git, ona yalvar. Su birikintisinin önüne gitsin bu gece, o güzel sesiyle türkü söylesin, ortanca ablam duyar da yanına gelirse, 'bir tabak pilavla bir altın kaşık istiyorum,' desin. Bizi ancak o güzel kız kurtarabilir," dedi.
Şehzade de gitti, oduncunun küçük kızına olanı biteni anlattı, yalvardı, kendisini kurtarmasını söyledi. Oduncunun küçük kızı gülümsedi, serçe parmağını uzatarak şehzadenin gözündeki yaşlan sildi.

"Elimden geleni yaparım!" dedi (все, что смогу, сделаю, сказала).
Çok geçmeden sihirli pilavı alıp getirdi (немного спустя волшебный плов получила и принесла; sihir — колдовство).
Ertesi gün, padişahla askerleri şehzadenin bahçesine geldiler (на следующий день падишах с воинами в сад шахзаде пришли). Kocaman kocaman kaşıklar aldılar ellerine (огромные ложки взяли в руки), sihirli pilavı yemeye başladılar (волшебный плов есть начали). Yediler, yediler (ели, ели), pilav bitmedi (плов не кончался), hiç mi hiç eksilmedi (совсем, ну совсем его меньше не становилось), altın kaşık dimdik durdu üzerinde (золотая ложка совершенно прямо держалась в нем, над ним). Padişah küplere bindi (падишах пришел в ярость):
"Biraz daha! Biraz daha yiyin!" diye haykırdı (еще немного, еще немного съешьте, прокричал). Askerler midelerini gösterdiler (воины на свои животы показали):
"Padişahım, doyduk!" dediler (наш падишах, мы наелись, сказали).
Padişah daha çok sinirlendi (падишах очень разозлился), kimini tokatladı (кому оплеуху дал; tokat — пощечина), kimini tekmeledi (кому пинка отвесил; tekme — пинок). Askerler birkaç kaşık daha yediler (воины несколько ложек еще съели). Ama bu pilav bitecek gibi değildi (но плов заканчиваться и не собирался). Padişah tabağa bir yumruk indirdi (падишах по тарелке кулаком стукнул; inmek — спускаться; indirmek — опускать):

"Elimden geleni yaparım!" dedi.
Çok geçmeden sihirli pilavı alıp getirdi.
Ertesi gün, padişahla askerleri şehzadenin bahçesine geldiler. Kocaman kocaman kaşıklar aldılar ellerine, sihirli pilavı yemeye başladılar. Yediler, yediler, pilav bitmedi, hiç mi hiç eksilmedi, altın kaşık dimdik durdu üzerinde. Padişah küplere bindi:
"Biraz daha! Biraz daha yiyin!" diye haykırdı. Askerler midelerini gösterdiler:
"Padişahım, doyduk!" dediler.
Padişah daha çok sinirlendi, kimini tokatladı, kimini tekmeledi. Askerler birkaç kaşık daha yediler. Ama bu pilav bitecek gibi değildi. Padişah tabağa bir yumruk indirdi:

"Yarın gene geleceğiz buraya (завтра снова придем сюда). Bize güzel bir karpuz bul (нам хороший арбуз найди), askerlerim yesin yesin, bitmesin (чтобы мои воины ели, ели, а он не кончался). Karpuzun biterse, kendini ölmüş bil!" dedi (арбуз кончится, себя мертвым считай, сказал). Zavallı şehzade donup kaldı (бедный падишах остолбенел: «застывшим остался»; donmak — замерзать, застывать). Baharda karpuz mu olurdu (весной разве арбузы бывают)? Olsa bile bir tek karpuz koca orduya yeter miydi (да если бы и были, одного арбуза на огромную армию разве хватит)? Yaşamaktan umudunu kesti (на жизнь его надежды рухнули; kesmek — резать). Karısının yanına gitti (к жене пришел), başını dizlerine koyup (голову ей на колени положил) çocuklar gibi ağladı (как ребенок заплакал). Her şeyi anlattı (все ей рассказал). Peri kızı, şehzadenin saçlarını okşadı (фея шахзаде по волосам поладила:
"Bizim ülkemizde mevsim hep yazdır (в нашей стране время года всегда лето), oduncunun küçük kızı da (а младшая дочь охотника) o güzel sesi ve sonsuz sevgisiyle her şeyi başarır (своим красивым голосом и бесконечной любовью всего добьется). Oduncunun küçük kızına git, ona yalvar (к младшей дочери дровосека пойди, ее умоляй). Bu gece de su birikintisinin önüne gitsin (этой ночью тоже пусть к озеру пойдет), en güzel türkülerini söylesin (самые красивые песни пусть споет), ortanca kardeşim o güzel sesini duyup da yanına gelirse (моя средняя сестра тот красивый голос услышав, к ней придет), 'Küçük kardeşin küçük bostandan bir küçük karpuz istiyor,' desin (твоя младшая сестра с маленькой бахчи маленький арбуз хочет, пусть скажет), bu karpuz gelirse, kurtuldun demektir," dedi (если этот арбуз принесет, ты спасешься; demek — стало быть, значит).

"Yarın gene geleceğiz buraya. Bize güzel bir karpuz bul, askerlerim yesin yesin, bitmesin. Karpuzun biterse, kendini ölmüş bil!" dedi. Zavallı şehzade donup kaldı. Baharda karpuz mu olurdu? Olsa bile bir tek karpuz koca orduya yeter miydi? Yaşamaktan umudunu kesti. Karısının yanına gitti, başını dizlerine koyup çocuklar gibi ağladı. Her şeyi anlattı. Peri kızı, şehzadenin saçlarını okşadı:
"Bizim ülkemizde mevsim hep yazdır, oduncunun küçük kızı da o güzel sesi ve sonsuz sevgisiyle her şeyi başarır. Oduncunun küçük kızına git, ona yalvar. Bu gece de su birikintisinin önüne gitsin, en güzel türkülerini söylesin, ortanca kardeşim o güzel sesini duyup da yanına gelirse, 'Küçük kardeşin küçük bostandan bir küçük karpuz istiyor,' desin, bu karpuz gelirse, kurtuldun demektir," dedi.

Küçük şehzade gitti, oduncunun kızını buldu (младший шахзаде ушел, дочь дровосека нашел), olanı biteni anlattı (все, что произошло, рассказал), yalvardı, canını kurtarmasını söyledi (умолял, его жизнь спасти просил). Oduncunun küçük kızı (младшая дочь дровосека):
"Elimden geleni yaparım," diye yanıtladı (все, что смогу, сделаю, ответила).
Sonra suyun önüne gitti (после этого к озеру пошла), en güzel türkülerini söyledi (самые красивые песни спела). Sihirli karpuzu alıp getirdi (волшебный арбуз взяла и принесла).
Padişahın askerleri geldiler (падишаха воины пришли), yediler, yediler, bitiremediler karpuzu (ели, ели, но так и не смогли доесть: «закончить» арбуз). Padişah bir daha yenilmişti (падишах снова проиграл; yenmek — победить; yenilmek — быть побежденным). Şehzadenin yanına geldi, dişlerini gıcırdattı (к шахзаде подошел, зубами проскрежетал):
"Yarın gene geleceğiz, bir güzel eğlendireceksin bizi (завтра снова придем, хорошенько развлечешь нас). Doğalı bir gün bile olmamış (которому от роду и дня нет), göbeği bile kesilmemiş bir çocuk bulacaksın bize (у которого пуповина еще не отрезана, ребенка найдешь нам). Yürüyecek, konuşacak, oynayacak (он будет ходить, разговаривать, танцевать), omzunda tüfek olacak (на плече его ружье будет; omuz — плечо), elinde kılıç olacak (в руке его меч будет). Bu çocuğu bulamazsan (если такого ребенка не найдешь), kendini ölmüş bil (себя мертвым считай)!" diye kükredi (прорычал), yumruklarım sıktı (кулаки сжал), homurdana homurdana saraya gitti (ворча, во дворец ушел).

Küçük şehzade gitti, oduncunun kızını buldu, olanı biteni anlattı, yalvardı, canını kurtarmasını söyledi. Oduncunun küçük kızı:
"Elimden geleni yaparım," diye yanıtladı.
Sonra suyun önüne gitti, en güzel türkülerini söyledi. Sihirli karpuzu alıp getirdi.
Padişahın askerleri geldiler, yediler, yediler, bitiremediler karpuzu. Padişah bir daha yenilmişti. Şehzadenin yanına geldi, dişlerini gıcırdattı:
"Yarın gene geleceğiz, bir güzel eğlendireceksin bizi. Doğalı bir gün bile olmamış, göbeği bile kesilmemiş bir çocuk bulacaksın bize. Yürüyecek, konuşacak, oynayacak, omzunda tüfek olacak, elinde kılıç olacak. Bu çocuğu bulamazsan, kendini ölmüş bil!" diye kükredi, yumruklarım sıktı, homurdana homurdana saraya gitti.

Zavallı şehzade bakakaldı (бедный шахзаде застыл: «смотрящим остался»), hiç kuşkusu yoktu (никаких сомнений не было), bu çocuğu bulamayacaktı (такого ребенка найти не сможет). Böyle bir çocuğun bulunamayacağını padişah da bilirdi (что такого ребенка он найти не сможет, падишах тоже знал). Bilmeseydi, ister miydi (если бы не знал, захотел бы)? İstediği gerçek olacaktı artık (его желание осуществится теперь: «действительностью станет»), şehzadeyi öldürecekti (шахзаде убьет). Gözleri yaşlarla doldu şehzadenin (глаза шахзаде слезами наполнились), karısının yanına gitti (к жене пришел). "Allahaısmarladık!" diyecekti (прощай, сказать собирался). Ama peri kızı hiç de öyle üzgün değildi (но фея совсем такой грустной не была).
"Üzülme, ağlama, kocacığım (не грусти, не плачь, муженек). Oduncunun güzel sesli kızını bul hemen (с красивым голосом дочь дровосека найди сразу же), ona yalvar, küçük su birikintisinin önüne gitsin bu gece (ее умоляй, пусть к озеру пойдет этой ночью). En güzel türkülerini söylesin (самые красивые песни свои пусть споет). Ortanca ablam duyar da yanına gelirse (если моя средняя сестра услышит и к ей придет), 'Küçük kardeşin zor durumda, yeni doğan çocuğunu ona gönder desin,'" dedi (твоя младшая сестра в трудном положении, новорожденного ребенка ей пошли, пусть скажет).
Oduncunun küçük kızı çok hastaydı (дочь дровосека была очень больна), ateşler içindeydi (жар был у нее). Ama şehzadenin sözlerini duyar duymaz her şeyi unuttu (но слова шахзаде услышав, обо всем позабыла), kalkıp giyindi (встала и оделась).
"Elimden geleni yaparım," dedi (все, что смогу, сделаю, сказала).

Zavallı şehzade bakakaldı, hiç kuşkusu yoktu, bu çocuğu bulamayacaktı. Böyle bir çocuğun bulunamayacağını padişah da bilirdi. Bilmeseydi, ister miydi? istediği gerçek olacaktı artık, şehzadeyi öldürecekti. Gözleri yaşlarla doldu şehzadenin, karısının yanına gitti. "Allahaısmarladık!" diyecekti. Ama peri kızı hiç de öyle üzgün değildi.
"Üzülme, ağlama, kocacığım. Oduncunun güzel sesli kızını bul hemen, ona yalvar, küçük su birikintisinin önüne gitsin bu gece. En güzel türkülerini söylesin. Ortanca ablam duyar da yanına gelirse, 'Küçük kardeşin zor durumda, yeni doğan çocuğunu ona gönder desin,'" dedi.
Oduncunun küçük kızı çok hastaydı, ateşler içindeydi. Ama şehzadenin sözlerini duyar duymaz her şeyi unuttu, kalkıp giyindi.
"Elimden geleni yaparım," dedi.

Canını dişine taktı (набралась терпения: «свою душу в зубы зажала»; takmak — прицеплять), inleye inleye su birikintisine gitti (охая, к озерцу пошла). Oturdu, ayın doğmasını bekledi (села, восхода луны стала ждать). Ay doğdu, güzel kız, türkülerine başladı (луна взошла, и красавица песни начала петь). Hastaydı, her yanı sızlıyordu (она была больна, все у нее болело: «каждая сторона ее»), ama en güzel türkülerini o gece söyledi (но самые красивые песни в ту ночь спела), güzel sesi hiçbir zaman böylesine güzel olmamıştı (ее красивый голос никогда еще таким красивым не был). Söyledi, söyledi (пела, пела), her şey sustu (все умолкло), yalnız onun türküsü duyuldu (только ее песня была слышна; duymak — чувствовать, слышать; duyulmak — ощущаться, слышаться). Ama ak kanatlı, güzel peri görünmedi (но с белоснежными крыльями красивая фея не появилась; görmek — видеть; görünmek — виднеться, показываться). Oduncunun küçük kızı, 'Oduncunun kızının türküsü'ne geldi, onu da söyledi (дочь дровосека к песне дочери дровосека перешла, и ее тоже спела). Bitirince bir ses duydu (окончив, голос улышала): "O türküyü bir daha söyle, bir daha söyle (эту песню еще раз спой, еще раз спой)!" diyordu bu ses (говорил этот голос), peri kızının sesiydi (это был голос феи). Oduncunun küçük kızı bir daha söyledi (дочь дровосека еще раз спела). Ak kanatlı peri kızı gene görünmedi (фея с белоснежными крыльями снова не появилась), ama uzaklardan sesi geldi (но издалека голос послышался). "Bir daha söyle, ne olur, bir daha söyle o türküyü (еще раз спой, пожалуйста, еще раз спой эту песню; ne olur — что будет = во что бы то ни стало). Dileğini biliyorum, gerçekleştirmeye çalışacağım (твое желание я знаю, осуществить постараюсь). Sen türkünü söylemeye bak (ты свою песню петь продолжай: «на пение песни смотри»)!" diyordu. Güzel kızın gücü tükenmişti (у красавицы силы кончались), ama dayandı, türküsünü bir daha söyledi (но вытерпела, песню еще раз спела).

Canını dişine taktı, inleye inleye su birikintisine gitti. Oturdu, ayın doğmasını bekledi. Ay doğdu, güzel kız, türkülerine başladı. Hastaydı, her yanı sızlıyordu, ama en güzel türkülerini o gece söyledi, güzel sesi hiçbir zaman böylesine güzel olmamıştı. Söyledi, söyledi, her şey sustu, yalnız onun türküsü duyuldu. Ama ak kanatlı, güzel peri görünmedi. Oduncunun küçük kızı, "Oduncunun kızının türküsü"ne geldi, onu da söyledi. Bitirince bir ses duydu: "O türküyü bir daha söyle, bir daha söyle!" diyordu bu ses, peri kızının sesiydi. Oduncunun küçük kızı bir daha söyledi. Ak kanatlı peri kızı gene görünmedi, ama uzaklardan sesi geldi. "Bir daha söyle, ne olur, bir daha söyle o türküyü. Dileğini biliyorum, gerçekleştirmeye çalışacağım. Sen türkünü söylemeye bak!" diyordu. Güzel kızın gücü tükenmişti, ama dayandı, türküsünü bir daha söyledi.

Ak kanatlı peri kızı gene seslendi (фея с белоснежными крыльями снова проговорила): "Eksik olma, eksik olma (благодарю, благодарю: «недостатка, нехватки да не будет»), bana büyük iyilik ettin (мне большую услугу оказала), hastaydım, acılarımı dindirdin (я была больна, ты мою боль прекратила). Dileğin gerçekleşecek, artık gidebilirsin!" dedi (твое желание сбудется, теперь можешь идти, сказала). Oduncunun kızı gidemedi (дочь дровосека уйти не могла), hasta, yorgun, bitkindi, uzandı kaldı (больная, уставшая, обессиленная, лежать осталась: «растянулась-осталась»). Ay batmış, yıldızlar silinmişti (луна села, звезды исчезли; silmek — стирать; silinmek — стираться, исчезать), güneş de doğmak üzereydi (солнце уже взошло почти).
Güneş doğdu (солнце взошло), yavaş yavaş yükseldi (медленно поднялось), kötü yürekli padişah (злой падишах: «с плохим сердцем»; yürek — сердце), adamlarını yanına alıp küçük oğlunun evine geldi (своих людей созвал и к младшему сыну в дом пришел). Celladı da yanında getirmişti (и палача с собой привел), isteğinin yerine getirilemeyeceğinden hiç kuşkusu yoktu artık (то, что его желание неисполнимо, сомнений у него не было). Mermer basamaklardan yukarı çıktı (по мраморным ступеням наверх поднялся). Gelinini gördü (невестку увидел), yanına gitti (к ней подошел), kulağına eğildi (к уху ее наклонился): "Bugün benim karım olacaksın!" dedi (сегодня моей женой станешь, сказал). Sonra da oğluna döndü (потом к сыну повернулся):
"Bizim çocuk gelmedi mi?" diye sordu (наш ребенок еще не появился, спросил).

Ak kanatlı peri kızı gene seslendi: "Eksik olma, eksik olma, bana büyük iyilik ettin, hastaydım, acılarımı dindirdin. Dileğin gerçekleşecek, artık gidebilirsin!" dedi. Oduncunun kızı gidemedi, hasta, yorgun, bitkindi, uzandı kaldı. Ay batmış, yıldızlar silinmişti, güneş de doğmak üzereydi.
Güneş doğdu, yavaş yavaş yükseldi, kötü yürekli padişah, adamlarını yanına alıp küçük oğlunun evine geldi. Celladı da yanında getirmişti, isteğinin yerine getirilemeyeceğinden hiç kuşkusu yoktu artık. Mermer basamaklardan yukarı çıktı. Gelinini gördü, yanına gitti, kulağına eğildi: "Bugün benim karım olacaksın!" dedi. Sonra da oğluna döndü:
"Bizim çocuk gelmedi mi?" diye sordu.

Şehzade sapsarı kesildi (шахзаде побелел; sarı — желтый; sapsarı — желтый-прежелтый; kesmek — резать; kesilmek — кроиться, превращаться), başını önüne eğdi (голову опустил), bir şey söyleyemedi (ничего сказать не мог).
"Yok, değil mi? "dedi kötü padişah (нет, не так ли, сказал злой падишах). "İstediğimi yapmadın, sözümü dinlemedin (то, что я хотел, не сделал ты, меня не послушался). Padişahın sözünü dinlememenin cezasını bilirsin (с тем, кто падишаха ослушается, что ждет, ты знаешь; ceza — кара). Hemen şimdi öleceksin!" diye homurdandı (сейчас же ты умрешь, проворчал).
Ama bu sırada ayak sesleri geldi aşağıdan (но в этот момент звук шагов раздался снизу), çok geçmedi, önlerinde yeni doğmuş bir bebek belirdi (немного погодя: «много не прошло» перед ними новорожденный младенец появился). Minicikti, göbeği bile kesilmemişti (крохотный, с еще не перерезанной пуповиной), ama büyümüş de küçülmüş gibiydi (но взрослый, выросший, и уменьшившийся словно). Yürüyüşü askerleri andırıyordu (его походка военную напоминала). Omzuna bir küçük tüfek asmış (на плечо он маленькое ружье повесил), eline ufacık bir kılıç almıştı (в руку крохотный меч взял). Padişaha doğru yürüdü (к падишаху подошел):

Şehzade sapsarı kesildi, başını önüne eğdi, bir şey söyleyemedi.
"Yok, değil mi? "dedi kötü padişah. "İstediğimi yapmadın, sözümü dinlemedin. Padişahın sözünü dinlememenin cezasını bilirsin. Hemen şimdi öleceksin!" diye homurdandı.
Ama bu sırada ayak sesleri geldi aşağıdan, çok geçmedi, önlerinde yeni doğmuş bir bebek belirdi. Minicikti, göbeği bile kesilmemişti, ama büyümüş de küçülmüş gibiydi. Yürüyüşü askerleri andırıyordu. Omzuna bir küçük tüfek asmış, eline ufacık bir kılıç almıştı. Padişaha doğru yürüdü:

"Padişahım, beni istemişsiniz (мой падишах, ты меня захотел), işte geldim, buyruklarınızı bekliyorum!" dedi (вот я пришел, твоих приказов жду, сказал).
Sonra da önünde dimdik durdu (потом перед ним в струнку вытянулся: «очень прямым остановился»; dik — вертикальный; dimdik — очень прямой). Kötü yürekli padişah öyle donup kaldı (злой падишах так и остолбенел). Ummadığı bir şeyle karşılaşmıştı (с неожиданной вещью столкнулся; ummak — надеяться), ne söyleyeceğini bilemedi (что сказать, не мог знать). En sonunda gülümsemeye çalıştı (в конце концов, улыбнуться попытался):
"Güzel bir şey yap da görelim," diye yanıtladı (хорошее что-нибудь сделай, посмотрим, ответил).
Mini mini bebek gülümsedi (крохотный младенец улыбнулся): "Başüstüne, padişahım, yapayım!" dedi (слушаюсь, мой падишах, сделаю, сказал). Kılıcını havaya kaldırdı (меч в воздух поднял), sonra birden var gücüyle salladı (потом вдруг со всей силы взмахнул). Padişahın başı bir yana (голова падишаха в одну сторону), bedeni bir yana yuvarlandı (туловище в другую покатились). Bebek padişahın başına doğru gitti (младенец к голове падишаха подошел), tacını çıkarıp aldı (корону снял), getirdi, küçük şehzadenin başına geçirdi (принес и младшему шахзаде не голову надел).
"Padişahım, şimdi ferman senindir!" dedi (мой падишах, теперь власть принадлежит тебе, сказал; ferman — повеление, указ).

"Padişahım, beni istemişsiniz, işte geldim, buyruklarınızı bekliyorum!" dedi.
Sonra da önünde dimdik durdu. Kötü yürekli padişah öyle donup kaldı. Ummadığı bir şeyle karşılaşmıştı, ne söyleyeceğini bilemedi. En sonunda gülümsemeye çalıştı:
"Güzel bir şey yap da görelim," diye yanıtladı.
Mini mini bebek gülümsedi: "Başüstüne, padişahım, yapayım!" dedi. Kılıcını havaya kaldırdı, sonra birden var gücüyle salladı. Padişahın başı bir yana, bedeni bir yana yuvarlandı. Bebek padişahın başına doğru gitti, tacını çıkarıp aldı, getirdi, küçük şehzadenin başına geçirdi.
"Padişahım, şimdi ferman senindir!" dedi.

Genç padişah yanıt verecekti (молодой падишах хотел было ответить: «ответ дать»), ama zaman kalmadı (но времени не было). Tam ağzını açacağı sırada (как только он рот открыл), gökten üç kırmızı elma düştü (с неба три красных яблока упали). Genç padişah şaşırıp kaldı (молодой падишах остолбенел: «пораженным остался»).
Üç elmanın birini ikiye böldüler (из трех яблок одно напополам поделили). Yarısını peri kızı, yarısını genç padişah yedi (половину — фея, половину молодой падишах съел). Artık mutluluk içinde, barış içinde bir yaşam sürecekler demekti (отныне они в счастье и мире будут жить: «жизнь тянуть, значит»).
Üç elmanın ikincisi su birikintisine doğru yuvarlandı (второе из трех яблок к озеру укатилось). Hasta kızın yanına vardı, dile geldi (к больной девушке подкатилось, произнесло): "Beni yersen, her dileğin gerçekleşir, güzel kız!" dedi (если меня съешь, любое твое желание исполнится, красавица). Oduncunun küçük kızı kırmızı elmayı aldı (младшая дочь дровосека красное яблоко взяла), sevgiyle göğsüne bastırdı (с любовью к груди прижала): "Şehzadeyi seviyorum, dileklerim onun üstüne (шахзаде я люблю, все мои желания о нем). Bu elmayı ona saklarım (это яблоко для него сохраню: «ему спрячу»), güç bir duruma düşerse (в трудное положение если попадет), ona veririm (ему отдам)," diye söylendi (сказала).

Genç padişah yanıt verecekti, ama zaman kalmadı. Tam ağzını açacağı sırada, gökten üç kırmızı elma düştü. Genç padişah şaşırıp kaldı.
Üç elmanın birini ikiye böldüler. Yarısını peri kızı, yarısını genç padişah yedi. Artık mutluluk içinde, barış içinde bir yaşam sürecekler demekti.
Üç elmanın ikincisi su birikintisine doğru yuvarlandı. Hasta kızın yanına vardı, dile geldi: "Beni yersen, her dileğin gerçekleşir, güzel kız!" dedi. Oduncunun küçük kızı kırmızı elmayı aldı, sevgiyle göğsüne bastırdı: "Şehzadeyi seviyorum, dileklerim onun üstüne. Bu elmayı ona saklarım, güç bir duruma düşerse, ona veririm," diye söylendi.

Mini mini bebek yere eğildi (крохотный младенец к земле нагнулся). Üçüncü elmayı çok beğenmişti (третье яблоко очень ему понравилось), alıp yemek istedi (поднять и съесть захотел). Ama elma birdenbire yuvarlanıverdi (но яблоко вдруг покатилось). Yuvarlandıkça hızlandı (покатилось все быстрее; hız — скорость; hızlanmak — набирать скорость). Sonra bir çukura girip saklandı (потом в яму попало и исчезло). Bebeğin bütün çabaları boşa gitti (младенца все усилия были напрасны), üçüncü elmayı bulamadı (третье яблоко найти не смог). Yüzyıllardan sonra bir derviş buldu o elmayı (сотни лет спустя один дервиш нашел это яблоко; yıl — год). Aldı, büyük bir kentte bir küçük eve getirdi (взял и в большом городе в маленький дом принес). Geceydi, saat ikiydi, herkes uykudaydı (была ночь, два часа, все спали: «были во сне»). Küçük evde kara kuru bir delikanlı vardı (в маленьком доме худощавый юноша жил; kuru — сухой). Uykusuzluk gözlerini kızartmıştı (от бессоницы глаза его покраснели). Ak sakallı derviş geldiği zaman (когда белобородый дервиш появился), delikanlı bu masalı yeni bitirmişti (юноша эту сказку только что закончил). Başını kaldırdı (голову поднял). Dervişe baktı (на дервиша посмотрел).

Mini mini bebek yere eğildi. Üçüncü elmayı çok beğenmişti, alıp yemek istedi. Ama elma birdenbire yuvarlanıverdi. Yuvarlandıkça hızlandı. Sonra bir çukura girip saklandı. Bebeğin bütün çabaları boşa gitti, üçüncü elmayı bulamadı. Yüzyıllardan sonra bir derviş buldu o elmayı. Aldı, büyük bir kentte bir küçük eve getirdi. Geceydi, saat ikiydi, herkes uykudaydı. Küçük evde kara kuru bir delikanlı vardı. Uykusuzluk gözlerini kızartmıştı. Ak sakallı derviş geldiği zaman, delikanlı bu masalı yeni bitirmişti. Başını kaldırdı. Dervişe baktı.

Derviş bulduğu elmayı ona uzattı (дервиш найденное яблоко ему протянул), "Bu elmayı yediğin zaman bütün dileklerin gerçek olacak, ne dilersen dile!" dedi (это яблоко когда съешь, все твои желания исполнятся, что хочешь, желай, сказал). Delikanlı elmayı aldı, evirdi, çevirdi, uzun uzun baktı (юноша яблоко взял, покрутил, повертел, долго-долго на него смотрел). Demek her isteği gerçekleşebilirdi şimdi (значит, все что ему хотелось, могло сбыться теперь), isterse ölümden bile kurtulabilirdi (если захочет, от смерти даже избавиться сможет). "Çocuklar beni unutmasınlar (дети пусть меня не забывают), başka bir şey istemem!" dedi (больше ничего не хочу, сказал). "Bunu alın, ben istemem, çocukların olsun (это забери, мне не нужно, пусть это детям принадлежит)!" Sihirli elmayı dervişe geri verdi (волшебное яблоко дервишу назад отдал). Yeseydi, dileği gerçek olacaktı (если бы съел его, желание его исполнилось бы), çocuklar hep anımsayacaklardı kendisini (дети бы всегда помнили его), yemeyince dileğini gerçekleştirmek çocuklara kaldı (а так как он не съел, осуществление его желания в руках детей осталось).
Çocuklar, beni unutmayın (дети, меня не забывайте)!

Derviş bulduğu elmayı ona uzattı, "Bu elmayı yediğin zaman bütün dileklerin gerçek olacak, ne dilersen dile!" dedi. Delikanlı elmayı aldı, evirdi, çevirdi, uzun uzun baktı. Demek her isteği gerçekleşebilirdi şimdi, isterse ölümden bile kurtulabilirdi. "Çocuklar beni unutmasınlar, başka bir şey istemem!" dedi. "Bunu alın, ben istemem, çocukların olsun!" Sihirli elmayı dervişe geri verdi. Yeseydi, dileği gerçek olacaktı, çocuklar hep anımsayacaklardı kendisini, yemeyince dileğini gerçekleştirmek çocuklara kaldı.
Çocuklar, beni unutmayın!

0



Рейтинг форумов | Создать форум бесплатно