Sümüklüböcek
Sümüklüböcek hepimiz gibi bir böcekti (улитка таким, как все мы, был насекомым/букашкой/моллюском; böcek — насекомое; sümük — сопли, слизь; sümüklü — слизистый). Ahım şahım bir böcek değildi öyle (броским насекомым он не был), kara kuru bir şeydi (неприметным был существом), dışarıdan bakanlar için hiçbir çekiciliği yoktu (для со стороны смотрящих никакой привлекательности в нем не было). Ama pek çirkin de sayılmazdı (но и уродливым он не считался), istendi mi sevilebilirdi (если надо, мог и понравиться). Bütün böcekler hep öyle pırıl pırıl (все насекомые такими яркими), hep öyle renk renk (такими разноцветными) olmazlardı ya (не бывают же), her böcek her bakanın gözlerini kamaştırmazdı ya (каждое насекомое смотрящему глаза не ослепляет)! Azdı öyle böcekler (мало было таких насекомых), sümüklüböcek çoğunluktandı (улитка был из большинства), bakanların gözlerini kamaştırmayan sürü sürü böceklerden biriydi (смотрящих глаза не ослепляющих, из простых насекомых одним он был). Ayrıca, kendisi de önemsemezdi böyle şeyleri (кроме того, и сам он не придавал значения таким вещам; önem — значение, важность; önemsemek — придавать значение), gözle ilgili şeyler üzerinde durmazdı (глазами на интересных вещах не останавливался).
Sümüklüböcek hepimiz gibi bir böcekti. Ahım şahım bir böcek değildi öyle, kara kuru bir şeydi, dışarıdan bakanlar için hiçbir çekiciliği yoktu. Ama pek çirkin de sayılmazdı, istendi mi sevilebilirdi. Bütün böcekler hep öyle pırıl pırıl, hep öyle renk renk olmazlardı ya, her böcek her bakanın gözlerini kamaştırmazdı ya! Azdı öyle böcekler, sümüklüböcek çoğunluktandı, bakanların gözlerini kamaştırmayan sürü sürü böceklerden biriydi. Ayrıca, kendisi de önemsemezdi böyle şeyleri, gözle ilgili şeyler üzerinde durmazdı.
Sümüklüböcek içli bir böcekti (улитка был чувствительным насекомым). Zayıftı, güçsüzdü, sessizdi (худеньким, слабым, тихим: «бессильным, безгласным»). Öksüz büyümüştü (сиротой вырос). Babasını vurmuşlardı (отца его убили). Şu koca dünyada anacığından başka (в этом огромном мире, кроме его мамы) hiç kimsesi yoktu (никого у него не было). Sümüklüböcek kimsesizdi (улитка был одиночкой). Anası üstüne titrer dururdu (мать над ним тряслась), ama sümüklüböceği değiştiremezdi (но улитку исправить не могла), herkesin içine getiremezdi onu (со всеми подружить не могла его: «ввести внутрь»). Sümüklüböcek hep yalnız gezerdi (улитка все время один гулял). Gezdiği yerler güzel yerlerdi doğrusu (места, где он был, красивыми местами были, правда), göğe doğru yükselen koca ağaçlar (к небу поднимающиеся огромные деревья), terli otlar (мокрые травы; ter — пот, испарина), yağmur sonlarının duru gökleri (после дождя чистые небеса) yalnızlığım unuttururdu (его одиночество заставляли забывать). Hep yalnız yaşamıştı (все время в одиночестве жил), bunun için yalnızlığın acısını bilmezdi (поэтому горя одиночества и не понимал).
Sümüklüböcek içli bir böcekti. Zayıftı, güçsüzdü, sessizdi. Öksüz büyümüştü. Babasını vurmuşlardı. Şu koca dünyada anacığından başka hiç kimsesi yoktu. Sümüklüböcek kimsesizdi. Anası üstüne titrer dururdu, ama sümüklüböceği değiştiremezdi, herkesin içine getiremezdi onu. Sümüklüböcek hep yalnız gezerdi. Gezdiği yerler güzel yerlerdi doğrusu, göğe doğru yükselen koca ağaçlar, terli otlar, yağmur sonlarının duru gökleri yalnızlığım unuttururdu. Hep yalnız yaşamıştı, bunun için yalnızlığın acısını bilmezdi.
Yalnızlığın acısını bilmediği için de (горя одиночества не знал, поэтому) mutlu bir böcek olduğu söylenebilirdi (счастливым насекомым был, можно сказать). Ne var ki, o da bütün yalnızlar gibi çok düşünürdü (только он, как и все одиночки, много думал). Uykular bir yana (исключая сон: «сны в одну сторону»), düşünmediği an yok gibiydi (моментов, когда он не думал, вроде не было). Pek öyle uyku da uyumazdı (да и особо и не спал), geceleri gözlerini yıldızlara diker (по ночам глазами на звезды уставится), saatler boyunca düşünür, düşünürdü (часами напролет думал и думал). Anasını en çok üzen de buydu (мать его больше всего расстраивало это). Zayıflığı, güçsüzlüğü, sessizliği, düşünmekten sanırdı (его худоба, слабость, безмолвность из-за размышлений /происходит/, считала). Düşünmesine engel olmak isterdi (его размышлениям препятствием быть хотела = хотела воспрепятствовать). Anası düşünmesine engel olabilseydi (если бы его мать размышлениям преградой смогла стать), sümüklüböcek mutlu mu, dertli mi olurdu (улитка счастливым ли, несчастным ли был) güçlü mü, güçsüz mü olurdu (сильным ли, слабым ли был; güç — сила), orasını kimsecikler bilemez (этого никто не может знать), ama bugünkü sümüklüböcek olmayacağına kuşku yoktu (но то, что таким, как сейчас, улитка не был бы, сомнений нет).
Yalnızlığın acısını bilmediği için de mutlu bir böcek olduğu söylenebilirdi. Ne var ki, o da bütün yalnızlar gibi çok düşünürdü. Uykular bir yana, düşünmediği an yok gibiydi. Pek öyle uyku da uyumazdı, geceleri gözlerini yıldızlara diker, saatler boyunca düşünür, düşünürdü. Anasını en çok üzen de buydu. Zayıflığı, güçsüzlüğü, sessizliği, düşünmekten sanırdı. Düşünmesine engel olmak isterdi. Anası düşünmesine engel olabilseydi, sümüklüböcek mutlu mu, dertli mi olurdu, güçlü mü, güçsüz mü olurdu, orasını kimsecikler bilemez, ama bugünkü sümüklüböcek olmayacağına kuşku yoktu.
Anası sümüklüböceği bir türlü değiştiremedi (мать улитку никак исправить не могла). Sümüklüböcek hep sürdürdü düşünmesini (улитка все продолжал думать). Gün geçtikçe daha çok düşündü (дни прошли, и он еще больше думать стал). Uyku bile uyumuyor (даже не спит), uyursa da uykusunda düşüncelerinin düşünü görüyordu (а если и заснет, во сне о своих размышлениях сны видит). Gittikçe zayıflayıp inceliyor (все больше худеет и тоньше становится), iğneye ipliğe dönüyordu (чахнет: «в иголку и нитку превращается»; iğneye ipliğe dönmek — сохнуть, чахнуть, превращаться в спичку, сильно худеть). Anacığı bu durumu gördükçe için için eriyor (его мать это положение, состояние замечая, внутренне переживает), iki gözü iki çeşme (обливаясь горючими слезами: «два глаза — два источника»), ağlayıp duruyordu (плачет все время), ama sümüklüböcek bir türlü anlamak istemiyordu anasının kaygısını (но улитка никак понять не хотел матери своей беспокойства). Ona göre en büyük erdem düşünmek (по его мнению, самое большое достоинство — размышлять), en büyük zenginlik iyi düşünceler (самое большое богатство — хорошие мысли), sağlam bilgilerdi (добротные: «здоровые» знания). Bir böcek için daha büyük bir zenginlik tasarlayamıyor (для насекомого большего богатства представить не мог; tasarlamak — задумывать; уразуметь), böcekleri uzaktan tanıdığı için de (насекомых издалека знал потому что) bütün böceklerin aynı düşüncede olduklarını sanıyordu (что у всех насекомых такие же мысли были, считал).
Anası sümüklüböceği bir türlü değiştiremedi. Sümüklüböcek hep sürdürdü düşünmesini. Gün geçtikçe daha çok düşündü. Uyku bile uyumuyor, uyursa da uykusunda düşüncelerinin düşünü görüyordu. Gittikçe zayıflayıp inceliyor, iğneye ipliğe dönüyordu. Anacığı bu durumu gördükçe için için eriyor, iki gözü iki çeşme, ağlayıp duruyordu, ama sümüklüböcek bir türlü anlamak istemiyordu anasının kaygısını. Ona göre en büyük erdem düşünmek, en büyük zenginlik iyi düşünceler, sağlam bilgilerdi. Bir böcek için daha büyük bir zenginlik tasarlayamıyor, böcekleri uzaktan tanıdığı için de bütün böceklerin aynı düşüncede olduklarını sanıyordu.
Evet, böyle, sümüklüböcek gözlerini yıldızlara dikiyor (да, вот так улитка глазами на звезды уставится), düşünüyor, düşünüyordu (думает, размышляет). En sonunda gökte yıldızlar köreliyor (в конце концов, на небе звезды меркнут), sümüklüböcek iyi düşüncelerin düşleriyle dolu (улитка хорошими мыслями полный) bir tavşan uykusuna dalıyordu (в чуткий сон: «заячий сон» погружается). O zaman anacığı kalkıyor (тогда мать его встает), çevresinde dört dönüyor (вокруг него мечется), şöyle biraz daha rahat (немножко спокойнее), şöyle biraz daha fazla uyuması için (немного дольше поспал чтобы) aklına ne eserse (что на ум ей придет; esmek — дуть /о ветре/; прийти /в голову/), elinden ne gelirse yapıyordu (все что может, делает). Ama çok geçmeden gökyüzü ağarıyor (но очень скоро небо светлеет), çevrenin böcekleri sabah türküsüne başlıyorlardı (в округе насекомые утренние песни начинают). Anacığı küplere biniyordu (бедная мать злится, из себя выходит), hemen dışarı fırlıyor (сразу же на улицу: «вовне» выскакивает), bütün türküleri susturmak istiyor (все из песенки прекратить хочет; susmak — молчать; susturmak — заставить замолчать), böcekler kulak asmayınca da ağzına geleni söylüyordu (насекомые, внимания не обращая, что хотят: «изо рта идущее», то и поют). Komşu böceklerin aldırdığı bile yoktu (соседские насекомые даже не обращают внимание). Yoksul ananın yüzüne karşı gülüyor (бедной матери в лицо смеются), seslerini büsbütün yükseltiyorlardı (голоса на всю мощь громче делают). Adını "Cadı" koymuşlardı (имя «ведьма» ей дали: «поставили»), bu da onun kulağına kadar gelmişti (это и до ее ушей дошло), ama ana yüreği bir şey dinlemiyordu ki (но материнское сердце ничего не слышит же).
Evet, böyle, sümüklüböcek gözlerini yıldızlara dikiyor, düşünüyor, düşünüyordu. En sonunda gökte yıldızlar köreliyor, sümüklüböcek iyi düşüncelerin düşleriyle dolu bir tavşan uykusuna dalıyordu. O zaman anacığı kalkıyor, çevresinde dört dönüyor, şöyle biraz daha rahat, şöyle biraz daha fazla uyuması için aklına ne eserse, elinden ne gelirse yapıyordu. Ama çok geçmeden gökyüzü ağarıyor, çevrenin böcekleri sabah türküsüne başlıyorlardı. Anacığı küplere biniyordu, hemen dışarı fırlıyor, bütün türküleri susturmak istiyor, böcekler kulak asmayınca da ağzına geleni söylüyordu. Komşu böceklerin aldırdığı bile yoktu. Yoksul ananın yüzüne karşı gülüyor, seslerini büsbütün yükseltiyorlardı. Adım "Cadı" koymuşlardı, bu da onun kulağına kadar gelmişti, ama ana yüreği bir şey dinlemiyordu ki.
Anası böceklerle cebelleşe dursun (пока мать с насекомыми пререкается; cebelleşmek — пререкаться), sümüklüböcek birden gözlerini açıyor (улитка вдруг глаза открывает), "Güneş ne kadar da yükselmiş (солнце как уже поднялось)! Şu böcekler de olmasa hiç uyanamayacağım anlaşılan (если бы не эти насекомые, совсем бы не смог проснуться, понятное дело), eksik olmasınlar (спасибо им: «да не будет недостатка»)!" diye söylenerek yerinden fırlıyor (говорит и с места соскакивает), anasının hazırladığı güzelim yemeklere el bile sürmeden (к матерью приготовленной еде даже не притронувшись) alıp başını gidiyordu (незаметно уходил).
Anası böceklerle cebelleşe dursun, sümüklüböcek birden gözlerini açıyor, "Güneş ne kadar da yükselmiş! Şu böcekler de olmasa hiç uyanamayacağım anlaşılan, eksik olmasınlar!" diye söylenerek yerinden fırlıyor, anasının hazırladığı güzelim yemeklere el bile sürmeden alıp başını gidiyordu.
Bir bahar sabahı gene alıp başını gitmişti (одним весенним утром снова незаметно улетел). İnceydi, sıskaydı (худой был и хилый), ama hiç yorgunluk duymuyordu (но совсем усталости не чувствовал). Ne zamandır sağına soluna bakmadan (сколько времени уже, направо и налево не оглядываясь) yürüyüp duruyordu (полз: «пешком шел»). Birdenbire kulağına bir ses geldi (вдруг он услышал звук: «в ухо ему звук зашел»), irkildi, duruverdi (вздрогнул, тут же остановился; durmak — останавливаться; duruvermek — тут же, сразу останавливаться). Duyduğu seslerin hiçbirine benzemiyordu bu ses (из услышанных им звуков ни на один не был похож этот звук), çok da uzaklardan gelir gibiydi (очень издалека шел казалось). Garipti (был странный), duyulmadık bir sesti (необычный: «неслыханный» звук), ne ağıda, ne gülüşe (ни на плач, ни на смех), ne türküye benziyordu (ни на песню не был похож). Sümüklüböcek olduğu yerde kalakalmıştı (улитка на месте застыл), Sümüklüböcek birdenbire vurulmuştu bu sese (улитка вдруг влюбился в этот звук). "Çok görmüş, çok düşünmüş, çok çekmiş bir yaratığın sesi olmalı (много повидавшего, много размышлявшего, много испытавшего создания это голос должен быть), başka türlü olamaz," diye düşünüyordu (по-другому быть не должно, думал он). Kimi insanların yüzlerine bakarak içlerini anladıklarını sanan (на некоторых, кто, на лицо посмотрев, душу понять может) kimi insanlara benziyordu bu bakımdan (на некоторых людей он был похож, с этой точки зрения).
Bir bahar sabahı gene alıp başını gitmişti. İnceydi, sıskaydı, ama hiç yorgunluk duymuyordu. Ne zamandır sağına soluna bakmadan yürüyüp duruyordu. Birdenbire kulağına bir ses geldi, irkildi, duruverdi. Duyduğu seslerin hiçbirine benzemiyordu bu ses, çok da uzaklardan gelir gibiydi. Garipti, duyulmadık bir sesti, ne ağıda, ne gülüşe, ne türküye benziyordu. Sümüklüböcek olduğu yerde kalakalmıştı, Sümüklüböcek birdenbire vurulmuştu bu sese. "Çok görmüş, çok düşünmüş, çok çekmiş bir yaratığın sesi olmalı, başka türlü olamaz," diye düşünüyordu. Kimi insanların yüzlerine bakarak içlerini anladıklarım sanan kimi insanlara benziyordu bu bakımdan.
Sesin geldiği yere doğru yürümeye başladı (к месту, откуда голос шел, ползти начал). Kendinde değildi, sarhoş gibiydi (он был не в себе, опьянен словно). En sonunda bir ağacın dibinde durdu (в конце концов, у дерева: «у основания дерева» остановился). Kocaman bir ağaçtı (огромным было дерево), gövdesinin kabukları yarık yarıktı (его ствола кора вся в трещинах была). Bu yarıklardan birinin içinde küçücük bir koza vardı (в одной из этих трещин маленький кокон лежал). Sesin kozadan geldiğim anladı (то, что голос из кокона шел, понял). Yavaş yavaş ağacın gövdesine tırmandı (медленно на ствол дерева заполз), usulca yanına geldi kozanın (осторожно подполз к кокону), durup dinledi (остановился и прислушался). Kozanın içinde görünmeyen bir kadın ağlıyordu (у кокона внутри невидимая девушка плакала). Ama nasıl ağlıyordu, nasıl ağlıyordu (и как рыдала, как рыдала)! Sümüklüböceğin gözleri yaşardı (улиткины глаза прослезились), sümüklüböcek de ağladı (улитка тоже заплакал). Sümüklüböcek hiç böyle olmamıştı (с улиткой никогда такого не было). Ne tuhaf (как странно)! Hiçbir şey düşünemiyordu artık (ни о чем не мог думать больше), yalnız bir bambaşka ağıt duyuyordu (только непонятный плач слышит), yalnız ağlıyordu (только рыдает). Neden sonra kendini topladı (через какое-то время себя в руки взял), gözlerini sildi (глаза вытер). Kozadaki kadının ağıdı da durmuştu (в коконе девушкин плач тоже прекратился). Sümüklüböcek kozaya biraz daha yaklaştı (улитка к кокону еще немного приблизился).
Sesin geldiği yere doğru yürümeye başladı. Kendinde değildi, sarhoş gibiydi. En sonunda bir ağacın dibinde durdu. Kocaman bir ağaçtı, gövdesinin kabukları yarık yarıktı. Bu yarıklardan birinin içinde küçücük bir koza vardı. Sesin kozadan geldiğim anladı. Yavaş yavaş ağacın gövdesine tırmandı, usulca yanına geldi kozanın, durup dinledi. Kozanın içinde görünmeyen bir kadın ağlıyordu. Ama nasıl ağlıyordu, nasıl ağlıyordu! Sümüklüböceğin gözleri yaşardı, sümüklüböcek de ağladı. Sümüklüböcek hiç böyle olmamıştı. Ne tuhaf! Hiçbir şey düşünemiyordu artık, yalnız bir bambaşka ağıt duyuyordu, yalnız ağlıyordu. Neden sonra kendini topladı, gözlerini sildi. Kozadaki kadının ağıdı da durmuştu. Sümüklüböcek kozaya biraz daha yaklaştı.
"Nedir derdin (какое у тебя горе)?" diye sordu (спросил).
Kozadaki kadın da onun ağladığını duymuştu (в коконе: «к кокону относящаяся» девушка и его плач тоже слышала).
"Senin derdin nedir?" dedi (а твое горе какое, спросила).
Sümüklüböcek duralamadı bile (улитка не запинаясь даже):
"Benim derdim sensin!" diye yanıtladı (мое горе — это ты, ответил).
Kozadaki kadın önce inanmadı (в коконе девушка сначала не поверила), ama sonra ister istemez inandı (но потом пришлось: «хотела-не хотела» поверить): Sümüklüböcek kozanın başından hiç ayrılmadı bir daha (улитка от кокона больше не отлучался ни разу).
"Nedir derdin?" diye sordu.
Kozadaki kadın da onun ağladığını duymuştu.
"Senin derdin nedir?" dedi.
Sümüklüböcek duralamadı bile:
"Benim derdim sensin!" diye yanıtladı.
Kozadaki kadın önce inanmadı, ama sonra ister istemez inandı: Sümüklüböcek kozanın başından hiç ayrılmadı bir daha.
Kozanın içindeki kadın bir kelebekti (девушка внутри кокона была бабочкой). Kelebeklerin kanatları çıkmadan önce (пока у бабочки крылья не вырастут) bir süre karanlık bir kozada kalmaları (какое-то время в темном коконе надо оставаться) en büyük, en gerçek sevinçlerin acılardan, karanlıklardan sonra geldiğini (самая большая радость, после горя, после темноты придет) anlasınlar diyeydi (понятно было). Ama sümüklüböcek ona birdenbire vurulmuştu (но улитка в нее вдруг влюбился), kara günler yaşamasına gönlü elvermedi (темные дни для ее жизни его сердце не давало = не допускало = не хотело его сердце, чтобы ей плохо жилось; gönül — сердце), sevdiğine karanlığı unutturmak istedi (любимую о темноте забыть заставить захотел). Başardı da (и у него получилось). Ne derlerse desinler (пусть, что хотят, говорят), kelebek en iyi günlerini karanlık kozada geçirdi (бабочка свои самые хорошие дни в темном коконе провела). Sümüklüböcek kelebeğin bir dakika dertlenmemesi için canını bile verirdi (улитка за то, чтобы бабочка минуты даже не страдала, душу готов был отдать). Hiç ayrılmıyordu yanından (совсем не отлучался от нее), umut dolu (надежды полные), yaşam dolu (жизни полные) güzel şeyler söylüyordu (красивые слова говорил).
Kozanın içindeki kadın bir kelebekti. Kelebeklerin kanatları çıkmadan önce bir süre karanlık bir kozada kalmaları en büyük, en gerçek sevinçlerin acılardan, karanlıklardan sonra geldiğini anlasınlar diyeydi. Ama sümüklüböcek ona birdenbire vurulmuştu, kara günler yaşamasına gönlü elvermedi, sevdiğine karanlığı unutturmak istedi. Başardı da. Ne derlerse desinler, kelebek en iyi günlerini karanlık kozada geçirdi. Sümüklüböcek kelebeğin bir dakika dertlenmemesi için canını bile verirdi. Hiç ayrılmıyordu yanından, umut dolu, yaşam dolu güzel şeyler söylüyordu.
Çok şey biliyordu (очень много знал), bildiklerini (то, что знал), vardığı sonuçları anlatıyordu ona (сделанные им выводы рассказывал ей), gündüz güneşi, gece yıldızları anlatıyordu (днем о солнце, ночью о звездах рассказывал). Çok güzel bir şarkı vardır (очень красивая песня есть), bir yıldıza gönül vermiş bir sürüngenden söz eder (о звезду полюбившем пресмыкающемся рассказывает). Sümüklüböcek o sürüngen gibi değildi (улитка таким не был), bilgili böcekti (знающим насекомым был), yıldızların böcek olmadıklarını (то, что на звездах насекомых нет), böcek olmadıkları için de (а из-за того, что насекомых нет) yıldızlara gönül verilemeyeceğini bilirdi (звезды полюбить нельзя, знал). Kozadaki kadına (девушке в коконе) yıldızların dünyalar kadar büyük (что звезды, как миры, огромны), alabildiğine uzak olduklarını söylüyordu (невозможно далеки, рассказывал; almak — брать; alabilmek — мочь взять). Kozadaki kadına gelince (что касается девушки в коконе), bunca bilgisinden dolayı (из-за того, что он это знал) sümüklüböceğe duyduğu hayranlığı saklayamıyordu (к улитке испытываемого восхищения не могла скрыть). Ama sümüklüböcek övülmeyi sevmezdi nedense (но улитка похвалы не любил почему-то), sözü hemen değiştiriveriyordu (разговор сразу переводил на что-нибудь другое; değiştirmek — переменить; değiştirivermek — сразу переменить). Durmadan konuşuyorlardı (без остановки разговаривали).
Çok şey biliyordu, bildiklerini, vardığı sonuçları anlatıyordu ona, gündüz güneşi, gece yıldızları anlatıyordu. Çok güzel bir şarkı vardır, bir yıldıza gönül vermiş bir sürüngenden söz eder. Sümüklüböcek o sürüngen gibi değildi, bilgili böcekti, yıldızların böcek olmadıklarını, böcek olmadıkları için de yıldızlara gönül verilemeyeceğini bilirdi. Kozadaki kadına yıldızların dünyalar kadar büyük, alabildiğine uzak olduklarını söylüyordu. Kozadaki kadına gelince, bunca bilgisinden dolayı sümüklüböceğe duyduğu hayranlığı saklayamıyordu. Ama sümüklüböcek övülmeyi sevmezdi nedense, sözü hemen değiştiriveriyordu. Durmadan konuşuyorlardı.
Konuşmak, anlaşmak, sevmek ne güzel şeydi (разговаривать, понимать друг друга, любить — как же хорошо), iki olmak ne güzel şeydi (вдвоем быть как же хорошо)! Sümüklüböcek yalnızlığın korkunçluğunu yeni yeni anlıyordu (улитка ужас своего одиночества только-только понимать начал). Gecenin ilerlemiş saatlerinde (ночными часами; ilerlemek — двигаться вперед, продвигаться), kelebeğin uykusu gelince (когда бабочка в сон погружалась), sümüklüböcek ninniler söylüyordu ona (улитка колыбельные пел ей). Kelebek uyumuş da olsa sümüklüböcek ninniyi sürdürüyor (бабочка если даже и спала, улитка колыбельные продолжал), coştukça coşuyordu (был очень взволнован), çünkü belki de en iyi (потому что, может быть, самые хорошие), en güzel (самые красивые), en gerçek şeyleri (самые настоящие вещи) bu yarı yalnızlık içinde (в этом неполном одиночестве; yarı — половина), bu ninnilerde söylüyordu (в этих колыбельных пел). Sabahları kelebeği türkülerle uyandırıyordu (по утрам бабочку песнями будил). Sonra birlikte geçirecekleri güzel günlerden söz ediyorlardı (потом о тех днях, которые будут переживать вместе, разговаривали). Güzel günler her sabah biraz daha yaklaşıyordu (прекрасные дни с каждым утром все: «немного еще» приближались).
Konuşmak, anlaşmak, sevmek ne güzel şeydi, iki olmak ne güzel şeydi! Sümüklüböcek yalnızlığın korkunçluğunu yeni yeni anlıyordu. Gecenin ilerlemiş saatlerinde, kelebeğin uykusu gelince, sümüklüböcek ninniler söylüyordu ona. Kelebek uyumuş da olsa sümüklüböcek ninniyi sürdürüyor, coştukça coşuyordu, çünkü belki de en iyi, en güzel, en gerçek şeyleri bu yarı yalnızlık içinde, bu ninnilerde söylüyordu. Sabahları kelebeği türkülerle uyandırıyordu. Sonra birlikte geçirecekleri güzel günlerden söz ediyorlardı. Güzel günler her sabah biraz daha yaklaşıyordu.
Bir gün oldu (однажды свершилось), beklenen gün doğuverdi (ожидаемый день наступил).
Kelebek kozayı delip çıktı (бабочка, кокон прорвав, вылезла; delmek — продырявливать; прокалывать). Çok güzeldi (очень красивой была), kanatlarının güzel rengi yağmur sonu göklerini düşündürüyordu (крыльев ее красивый цвет небо после дождя напоминал), ne hoş bir maviydi (какой был приятный синий)! Sümüklüböcek çok yorulmuştu (улитка очень устал), bitkindi (был очень изнурен), uykusuzluk canına okumuştu (бессонница его измучила), elinde olmadan uyumuştu o sırada (невольно заснул он тогда). Kelebek de uyandırmadı (а бабочка его не разбудила). Nedense bir tuhaf olmuştu (почему-то странно получилось). "Uyusun," diye düşündü (пусть поспит, подумала). Sümüklüböceği alnından öptü (улитку в лоб поцеловала), sonra usulca uçtu (потом осторожно улетела). Uçmanın, yeryüzünü yeniden görmenin (из-за того, что летала, мир снова видела) sonsuz sevinci içindeydi (бесконечно счастлива была). Bütün gün uçtu (целый день летала). Kanatlarının gök mavisine bütün böcekler bayıldılar (ее крыльев небесной синевой насекомые восхищаются), gözleri kamaştı (их глаза слепнут, становятся ослепленными /ее красотой/). Bütün böcekler onunla dost olmak istediler (все насекомые с ней подружиться: «другом стать» захотели). Ama her isteyen yanma yaklaşamadı (но все желающее к ней приблизиться не могли), öyle güzeldi ki (такой она была красивой), yanında rahatça (что рядом легко), çekinmeden (не стесняясь), gözleri kamaşıp dili tutulmadan (ослепленным будучи, язык не проглотив) konuşabilmek her böceğin göze alabileceği bir şey değildi (разговаривать с ней не каждому насекомому под силу было).
Bir gün oldu, beklenen gün doğuverdi.
Kelebek kozayı delip çıktı. Çok güzeldi, kanatlarının güzel rengi yağmur sonu göklerini düşündürüyordu, ne hoş bir maviydi! Sümüklüböcek çok yorulmuştu, bitkindi, uykusuzluk canına okumuştu, elinde olmadan uyumuştu o sırada. Kelebek de uyandırmadı. Nedense bir tuhaf olmuştu. "Uyusun," diye düşündü. Sümüklüböceği alnından öptü, sonra usulca uçtu. Uçmanın, yeryüzünü yeniden görmenin sonsuz sevinci içindeydi. Bütün gün uçtu. Kanatlarının gök mavisine bütün böcekler bayıldılar, gözleri kamaştı. Bütün böcekler onunla dost olmak istediler. Ama her isteyen yanma yaklaşamadı, öyle güzeldi ki, yanında rahatça, çekinmeden, gözleri kamaşıp dili tutulmadan konuşabilmek her böceğin göze alabileceği bir şey değildi.
Yalnız renk renk (только разноцветные), pırıl pırıl böcekler yaklaşabildi yanına (яркие насекомые смогли приблизиться к ней), kibar kibar konuştular (вежливо заговорили с ней), çabucak sevdiler birbirlerini (быстро понравились друг другу). Gezdiler, tozdular (гуляли, прогуливались), güldüler, eğlendiler (смеялись, развлекались), çiçekten çiçeğe kondular (с цветка на цветок садились). Kelebek mutluluktan uçuyordu (бабочка от счастья летала), her şeyi unutmuştu (все позабыла), sümüklüböceği de unutmuştu (улитку тоже забыла). Ancak akşamüstü anımsadı onu (только к вечеру вспомнила про него). Ona acıdı (его пожалела; acımak — испытывать боль; жалеть, сочувствовать). Yanına dönmek istedi (назад к нему вернуться захотела). Ama hiç acele etmedi (но совсем не спешила: «спешки не делала»), uçmanın, görmenin, beğenilmenin tadını çıkara çıkara, yavaş yavaş gitti ağacın yanına (полетом, видом, тем, что она понравилась, налаждаясь, медленно-медленно прилетела к дереву; tat — вкус; tadını çıkarmak — «вкус вытаскивать» = наслаждаться вдоволь).
Yalnız renk renk, pırıl pırıl böcekler yaklaşabildi yanına, kibar kibar konuştular, çabucak sevdiler birbirlerini. Gezdiler, tozdular, güldüler, eğlendiler, çiçekten çiçeğe kondular. Kelebek mutluluktan uçuyordu, her şeyi unutmuştu, sümüklüböceği de unutmuştu. Ancak akşamüstü anımsadı onu. Ona acıdı. Yanına dönmek istedi. Ama hiç acele etmedi, uçmanın, görmenin, beğenilmenin tadını çıkara çıkara, yavaş yavaş gitti ağacın yanına.
Sümüklüböcek kelebeği bütün bütün yitirdiğini sanmıştı (улитка считал, что бабочку навеки: «совсем-совсем» потерял). Sesini duyunca sevindi (голос ее услышав, обрадовался). Sevindi ya gene de şaşırdı (обрадовался и очень удивился), gözlerine güç inandı (глазам с трудом поверил), kelebek ne kadar güzeldi (бабочка такой красивой была)! Ama kelebeğe güzel olduğunu söylemedi (но бабочке, что она красива, не сказал), başka şeyler söyledi (другие слова сказал), her zamanki şeyleri (как обычно: «обычные, всегдашние вещи»).
Kelebek sözlerini dinliyorsa da (бабочка его речи слушает) eskisi gibi dinlediği söylenemezdi (но нельзя сказать, что как раньше слушала). Öğleyin (в полдень), ağaçların gölgesinde (в тени дерева), çapkın bir böcekten güzel bir vals öğrenmiş (от озорного жучка вальсу научилась), çok sevmişti (очень он ей понравился). Hem dinliyor (и слушает), hem arada bir şey söylüyor (и что-то говорит), hem de tek başına vals ediyordu (и сама по себе вальс танцует; tek — один, единичный). O böyle dönüp durdukça (она так кружится) sümüklüböcek ne diyeceğini şaşırıyor (тому, что улитка говорит, удивляется), düşüncelerini birbirine karıştırıyordu (мысли друг с другом путаются, смешиваются).
Sümüklüböcek kelebeği bütün bütün yitirdiğini sanmıştı. Sesini duyunca sevindi. Sevindi ya gene de şaşırdı, gözlerine güç inandı, kelebek ne kadar güzeldi! Ama kelebeğe güzel olduğunu söylemedi, başka şeyler söyledi, her zamanki şeyleri.
Kelebek sözlerini dinliyorsa da eskisi gibi dinlediği söylenemezdi. Öğleyin, ağaçların gölgesinde, çapkın bir böcekten güzel bir vals öğrenmiş, çok sevmişti. Hem dinliyor, hem arada bir şey söylüyor, hem de tek başına vals ediyordu. O böyle dönüp durdukça sümüklüböcek ne diyeceğini şaşırıyor, düşüncelerini birbirine karıştırıyordu.
Düşündüklerine inanan kimseler düşüncelerini söylerken (в свои мысли верящие, когда кому-то свои мысли рассказывают) dinleyenler gülerlerse (если слушающие смеются), başka şeylerle ilgilenirlerse (другими вещами интересуются), doğru dürüst konuşamazlar genellikle (нормально разговаривать не могут; dürüst — правильный, верный; genel — общий; genellikte — в общем, как правило), üstelik üzülürler, küçülürler (к тому же расстраиваются, униженными себя чувствуют). Sümüklüböcek gene de aldırmadı (улитка же все равно не обиделся), kelebeği deli gibi seviyordu (бабочку как сумасшедший любил), ona güveni vardı (ей доверял; güven — вера, доверие). Bir zaman böylece konuştular (некоторое время так поговорили). Derken yeşil ağaçlar kararmaya başladı (скоро зеленые деревья темнеть начали). Kelebek havaya baktı (бабочка на небо посмотрела).
"Akşam oldu," dedi, "sen bu akşam ne yapacaksın (веер наступил, сказала, ты сегодня вечером что будешь делать)?"
Sümüklüböcek gözlerini kelebeğin gözlerine dikti, gülümsedi (улитка бабочке в глаза посмотрел: «свои глаза в глаза бабочки уставил», улыбнулся).
"Ne istersen onu yapacağız," diye yanıtladı (что захочешь, то мы и будем делать, ответил).