EŞEK, ÖKÜZ VE ÇİFTÇİNİN ÖYKÜSÜ

*
Bir zamanlar büyük zenginlikleri ve sürü hayvanları
olan bir tacir varmış. Bu tacir evliymiş, çocuk sahibiymiş. Yüce
Tanrı ona kuşların ve hayvanların dilinden anlama yeteneği de vermiş.
Bu tacirin ev yeri, nehir kıyısında verimli bir toprakmış ve çiftliğinde
bir eşek ile bir öküz varmış.

*
Bir gün öküz, eşeğin bulunduğu ahıra gelmiş; burasını süpürülmüş,
sulanmış bulmuş: yemlikte iyice harman edilmiş arpa ve elekten
geçirilmiş saman varmış; eşek de yan gelip yatmaktaymış. Çünkü,
çiftçi arada bir, gerektikçe küçük bîr gezinti için onu kullanır;
bundan sonra eşek hemen ahıra dönüp rahatına bakarmış. İşte o
gün, çiftçi, öküzün eşeğe, "Keyfince yemini yemeye bakî Sağlık olsun,*
yarasın ve de hazmın kolay olsun! Bense, sen dinlenirken, yorgunluktan
ölüyorum. Sen harmanlanmış arpa yiyorsun, önüne getiriyorlar;
ve bazen efendi üzerine binse de, çabucak seni geri getiriyor.
Bana gelince, sadece çift sürmeye ve dolap çevirmeye yarıyorum!"
dediğini duymuş. Eşek de ona diyormuş ki, "Seni tarlaya çıkarıp
boyunduruğu boynuna takarlarken, kendini yere at , hiç ayağa
kalkma! Alıp ahıra götürdüklerinde, yemek için verdikleri baklaya,
sanki hastaymışsın gibi, dokunma! Bir, iki, hatta üç gün yiyip içmekten
kendini alıkoy! Böylece yorgunluktan ve de çalışmaktan kurtulursun!"

*
Oysa sahipleri, oracıkta, onların konuşmalarını dinliyormuş.
Ahırdan sorumlu yanaşma gelip de yem vermek için öküze yaklaşınca,
onun çok az yediğini görmüş; ve de ertesi sabah çifte koşmak
isteyince, onu keyifsiz bulmuş. Bunun üzerine çiftçi yanaşmaya,
"Eşeği al ve bütün gün öküz yerine onu çifte koş!" demiş. Yanaşma
da öküz yerine eşeği işe koşup bütün gün çalıştırmış.
Günün sonunda eşek ahıra dönünce, öküz ona, yaptığı iyilik ve
bütün gün sayesinde dinlendiği için teşekkür etmiş. Eşek hiç yanıt
vermemiş ve yaptığından büyük pişmanlık duymuş.

*
Ertesi gün saban-sürücü gelmiş ve eşeği götürüp gün batıncaya
kadar yeniden çalıştırmış. Eşek, boynu soyulmuş, yorgunluktan
bitkin bir halde gelmiş. Öküz, onu bu durumda görünce, coşkuyla
ona şükranlarını sunmaya ve övgüyle onurlandırmaya başlamış.
Eşek, o zaman, ona demiş ki: "Bundan önceki günler ne rahattım,
rahatlıktan nasibimi alıp duruyordum." Sonra da eklemiş: "Bununla
birlikte, sana iyi bir nasihatte bulunmakta yarar görmekteyim.
Efendimizi yanaşmalara şöyle derken duydum: 'Öküz yarın da yerinden
kalkmazsa, onu kasaba verin! Kesin, derisinden masaya örtü
yapın!' Senin adına korktum, sağlığından endişe ettim."
Öküz, eşeğin bu sözlerini işitince, ona teşekkür etmiş ve demiş
ki, "Yarın onlarla gider, canla başla çalışırım"; ve hemen yeminin tümünü
yemiş, hatta yem kabının dibini diliyle yalamış.

*
Bütün bunlar olup bitmiş ve sahipleri de bu sözleri duymuş,
Ertesi gün, gün doğunca tacir, eşiyle birlikte öküz ve ineklerin
bulunduğu ahıra gitmiş; oturup izlemişler. Biraz sonra yanaşma gelip
öküzü dışarı çıkarmış. Öküz efendisini görünce kuyruğunu sallamaya,
gürültüyle yellenmeye ve her yöne çılgınca koşmaya başlamış
bunu gören çiftçi öylesine bir gülme nöbetine tutulmuş ki, sırtüstü
düşmüş. Kan sı sormuş "Ne gülüyorsun, sen?" diyerek... O da, "Görüp
işittiğim bir şeyden ötürü. Bunu ölümü göze almadan sana açıklayamam!"
demiş. Kadın, "Bunu bana kesinlikle açıklaman gerek!
Gülüşünün nedeni nedir? Ölsen bile söylemelisin!" diyence, kocası,
"Ölümden korktuğum için bunu sana açıklayamam!" demiş. Kadınsa,
"Öyleyse sen bana gülüyorsun" diye tutturmuş; ve de onunla çekişmekten
ve inatla sözünü sürdürerek canını sıkmaktan vazgeçmemiş.

*
Sonunda adam büyük bir şaşkınlığa düşmüş. Çocuklarını yanına
çağırtmış; kadıya ve tanıdıklara da haber salmış. Karısına sırrını
açıp ölmeden önce, vasiyetnamesini hazırlatmak istemiş; çünkü karısını,
amcasının kızı ve çocuklarının anası olduğundan büyük bir
aşkla severmiş; bir de onunla yirmi yıldır birlikte yaşamış imiş. Dahası,
karısının yakınlarını, mahalledeki komşuları da çağırtmış; onlara
tüm öyküyü ve sırrım açıklar açıklamaz öleceğini söylemiş. Orada
bulunan herkes kadına, "Allah aşkına! Israrından vazgeç, yoksa
kocan, çocuklarının babası ölecek!" demiş. Ama kadın onlara, "Bana
sırrını açıklamadan yakasını bırakmam, ölürse ölsün!" demiş. Bunun
üzerine konuşmaktan vazgeçmişler. Çiftçi de yanlarından ayrılmış,
ahırdan yana yönelmiş; bahçede ilkin abdest alıp sonra dönerek
iki rekât namaz kılıp sırrını söyleyecek ve ölecekmiş.

*
Çiftçinin bir horozu ve bir köpeği
varmış. Çiftçi, köpeğin, tavuklara çullanan horoza seslenip onu
azarlayarak, "Efendimiz ölüme giderken böylesine keyiflenmekten
utanmıyor musun?" dediğini duymuş. Bunun üzerine horoz köpeğe
sormuş: "Nasıl oluyor bu?" diye... O zaman köpek, öyküyü tekrarlamış;
horoz da ona, "Allah, Allah! Efendimizde hiç akıl yok mu? Benim
elli karım var. Birini hoş tutar, öbürünü azarlar, idare eder giderim;
onun bir tek karısı var, onu bile nasıl yöneteceğim bilmiyor.
Oysa çözüm çok basit: Dut ağacından birkaç dal kessin, birden yatak
odasına dalsın ve ölünceye ya da pişman olup Özür dileyinceye
kadar karısını dövsün! Bundan sonra hiç can sıkacak sorular sormaz!"
demiş. Çiftçi, köpekle konuşan horozun söylediklerini işitince
kafasında şimşek çakmış ve karısını dövmeye karar vermiş.
*

Çiftçi karısının yatak odasına girmiş; kestiği birkaç dut dalım
orada bir yerlere sakladıktan sonra, ona seslenerek, "Sırrımı söyleyebilmem
için yatak odasına gel! Hiç kimse beni görmesin! Sonra
da öleyim!" demiş. Karısı onunla odaya girmiş; çiftçi ikisine özgü
odanın kapısını kapayıp karısına, gittikçe şiddetini artırarak bayıl-
tıncaya kadar sopa çekmiş; sonunda kadın, "Pişman oldum! Pişman
oldum!" demiş. Sonra da kocasının iki elini, iki ayağını öpmeye başlamış
ve gerçekten pişman olmuş; ve de onunla birlikte dışarı çıkmış.
İki tarafın yakınları da dahil, tüm orada bulunanlar, aralannın
düzeldiğini görerek sevinmişler; ve herkes ölünceye kadar mutlu ve
bahtlanndan memnun yaşamışlar.