Gündüzleri, genellikle öğleyin, çocuk, uzun saplı sıralcın kümelerinin arasına dalar ve bundan çok hoslanırdı. Sıralcınlar iri boylu, çiçeksiz idiler. Ama çok güzel kokarlardı. Küme küme, sık sık biter, adacıklar olusturur ve baska otları yanlarına sokmazlardı. Hem onun yakın dostuydular. Bir seylere canı sıkıldığı, çok üzüldüğü ve kimselere görünmeden ağlamak istediği zaman, gelir onların arasına gizlenirdi. Sıralcınlar çam gibi kokar ve insan kendisini bir çam ormanında sanırdı. Orası sessizdi, sıcaktı ve en önemlisi dallarıyla gökyüzünü örtmezlerdi. Sırtüstü uzanıp yatar, göğü seyrederdi onların arasında. Önce, gözünü perdeleyen gözyaslarından pek bir sey göremezdi. Sonra gözyasları diner ve bulutları seyre dalardı. Neyi görmek istese gösterirdi bulutlar. Onun mutsuz olduğunu, ah! etseler, vah! deseler de, kimsenin bulamayacağı bir yerlere kaçıp gitmek, uçup gitmek istediğini bilirlerdi. Kaçıp gitse, çocuk kayboldu, nerelerde bulacağız onu diyeceklerdi. Kaçıp gitmesin orada durup kendilerini seyretsin diye de, onun istediği her biçime girerlerdi. Sayısız biçimlere girebilirdi bulutlar. Yalnız, o biçimlerin neye benzediğini anlaması, görmek istediğini seçip bulması gerekirdi. Sıralcınlar göğü örtmezler, onların arasında insan huzura kavusur, çam kokuları içini ısıtır. Onlar böyle bitkilerdir iste... | Днем, обычно в полдень, мальчик любил забираться в заросли стеблистых ширалджинов. Ширалджины высокие, цветов на них нет, а пахучие, растут они островками, собираются кучей, не подпуская близко другие травы. Ширалджины — верные друзья. Особенно, если обида какая-нибудь и хочется плакать, чтобы никто не видел, в ширалджинах лучше всего укрыться. Пахнут они, как сосновый лес на опушке. Горячо и тихо в ширалджинах. И главное — они не заслоняют неба. Надо лечь на спину и смотреть в небо. Сначала сквозь слезы почти ничего не различить. А потом приплывут облака и будут выделывать наверху все, что ты задумаешь. Облака знают, что тебе не очень хорошо, что хочется тебе уйти куда-нибудь иди улететь, чобы никто тебя не нашел и чтобы все потом вздыхали и ахали — исчез, мол, мальчишка, где мы теперь его найдем?.. И чтобы этого не случилось, чтобы ты никуда не исчезал, чтобы ты тихо лежал и любовался облаками, облака будут превращаться во все, чего ты ни захочешь. Из одних и тех же облаков получаются самые различные штуки. Надо только уметь узнавать, что изображают облака.
А в ширалджинах тихо, и они не заслоняют небо. Вот такие они, ширалджины, пахнущие горячими соснами… |
Otlar hakkında daha pek çok sey biliyordu. Alçaklarda biten gümüs renkli çayırları da çok severdi. Acırdı da onlara. Pek tuhaftı bu gümüse çalan ak otlar. Basları hep havadaydı. Ipek gibi yumusak püskülleri rüzgarsız edemezdi. Bekler dururlardı rüzgarı. Rüzgar ne yöne eserse onlar da o yöne eğilirlerdi. Sanki komut almıs ve tek kisiymis gibi bütün çayır o yöne yatardı. Hele yağmur yağacak, fırtına çıkacak olsa, baslarını sokacak yer bulamazlardı. Tiril tiril titrer, yerlere kapanırlardı. Eğer ayakları olsaydı çok uzaklara kaçıp giderlerdi. Ama bu halleri yapmacıktı, bir oyundu. Fırtına diner dinmez yine baslarını kaldırır, kendilerini yele verir, oynasırlardı. Rüzgar nereye, onlar oraya... | И еще разные разности знал он о травах. К серебристым ковылям, что росли на пойменном лугу, он относился снисходительно. Они чудаки — ковыли! Ветреные головы. Ид мягкие, шелковистые метелки без ветра жить не могут. Только и ждут — куда дунет, туда они и клонятся. И кланяются все как один, весь луг, как по команде. А если дождь пойдет или гроза начнется, не знают ковыли, куда им приткнуться. Мечутся, падают, прижимаются к земле. Были бы ноги, убежали бы, наверное, куда глаза глядят… Но это они притворяются. Утихнет гроза, и снова легкомысленные ковыли на ветру — куда ветер, туда и они… |
Arkadassız, yapayalnız çocuk, onu kusatan bu basit, saf çevresinde yasayıp gidiyordu. Zaman zaman bütün bunları ona unutturan tek sey, gezgin satıcı, onun masin-arabası idi. Onu görür görmez olanca hızıyla kosmaya baslardı. Söylemeye gerek yok, otlardan ve kayalardan baska bir seydi bu masin-mağaza. Neler neler yoktu içinde! | Один, без друзей, мальчишка жил в кругу тех нехитрых вещей, которые его обступали, и разве лишь автолавка могла заставить его позабыть обо всем и стремглав бежать к ней. Что уж там говорить, автолавка — это тебе не камни и не травы какие-то. Чего там только нет, в автолавке! |
Çocuk eve geldiğinde, araba da evlerin arkasındaki avluya girmek üzere idi. Evlerin yüzü çaya bakıyordu. Bu taraf hafif bir eğimle suya kadar inerdi. Suyun öbür tarafında ise, birden diklesiyor ve dağlara doğru yükselen orman da buradan baslıyordu. Bu yüzden giris yolu evlerin arka tarafındaydı. Çocuk vaktinde yetisip haber vermes, satıcının geldiğini kimse bilemezdi. | Когда мальчик добежал до дому, автолавка уже подъезжала ко двору, сзади домов. Дома на кордоне стояли лицом к реке, надворье переходило в пологий спуск прямо к берегу, а на той стороне реки, сразу от размытого яра, круто восходил лес по горам, так что подъезд к кордону был один — сзади домов. Не добеги мальчик вовремя, никто и не знал бы, что автолавка уже здесь. |
O saatte evlerde tek erkek yoktu, sabah erkenden çıkıp gitmislerdi. Kadınlar ise ev isleriyle mesgul idiler. Çocuk açık duran kapılara kosup bağırmaya basladı: -Geldi! Geldi! Masin-mağaza geldi! | Когда мальчик добежал до дому, автолавка уже подъезжала ко двору, сзади домов. Дома на кордоне стояли лицом к реке, надворье переходило в пологий спуск прямо к берегу, а на той стороне реки, сразу от размытого яра, круто восходил лес по горам, так что подъезд к кордону был один — сзади домов. Не добеги мальчик вовремя, никто и не знал бы, что автолавка уже здесь. Мужчин в тот час никого не было, все разошлись еще с утра. Женщины занимались домашними делами. Но тут он пронзительно закричал, подбегая к раскрытым дверям: — Приехала! Машина-магазин приехала! |
Kadınlar telaslandılar. Önce, herbiri paralarını gizledikleri yere gitti, sonra da dısarı fırlayıp birbirleriyle yarısırcasına arabaya doğru kostular. Đse bakın siz! Nine bile övdü çocuğu: -Bakın, görün iste, bizim oğlanın gözünden hiçbir sey kaçmaz ! | Женщины всполошились. Кинулись искать припрятанные деньги. И выскочили, обгоняя одна другую. Бабка и та его похвалила: — Вот он у нас какой глазастый! |
Çocuğun koltukları kabardı. Sanki masin-mağazayı oraya kendisi getirmisti. Satıcının geldiğini haber verdiği için mutluydu. Arka avluda kadınlarla birlikte kosmaktan, arabanın açık kapısı önünde onlarla itisip kakısmaktan büyük bir zevk alıyordu. Ama kadınlar onu çoktan unutmustu. | Мальчик почувствовал себя польщенным, точно сам привел автолавку. Он был счастлив оттого, что принес им эту новость, оттого, что вместе с ними ринулся на задворье, оттого, что вместе с ними толкался у открытой дверцы автофургона. Но здесь женщины сразу забыли о нем. |
Baska isleri vardı simdi onların. Ne de çok mal vardı arabada! Gözleri faltası gibi açılmıstı. Ama topu topu üç kadın vardı: Çocuğun ninesi, arınesinin kardesi ve üç evin en önde gelen kisisi olan korucubası Orozkul'un karısı olan Bekey hala, bir de kucağında kızcağızı ile gelen Gülcemal. Gülcemal, basit bir isçi olan Seydahmet'in karısı idi. Hepsi bu kadardı iste. Ama mallara bir anda öyle, saldırdılar, karıstırıp öyle alt-üst ettiler ki, satıcı onları uyarmak, her seyi karıstırmamalarını ve hep birden konusmamalarını söylemek zorunda kaldı. | Им было не до него. Товары разные — глаза разбегались. Женщин было всего три: бабка, тетка Бекей — сестра его матери, жена самого главного человека на кордоне, объездчика Орозкула, — и жена подсобного рабочего Сейдахмата — молодая Гульджамал со своей девочкой на руках. Всего три женщины. Но так суетились они, так перебирали и ворошили товары, что продавцу автолавки пришлось потребовать, чтобы они соблюдали очередь и не тараторили все разом. |
Ama satıcıyı dinleyen kim! Kadınlar bütün malları savurmaya, havadan kapmaya, sonra bir bir seçmeye, daha sonra da seçtiklerini geri vermeye basladılar. Almak istediklerini bir kenara ayırıyor, giyip bakıyor, tereddüt ediyor, aynı soruları defalarca soruyorlardı. Bu hoslarına gitmiyor, öteki çok pahalı, berikinin rengi iyi değil... Ve yine bırakıyorlardı seçtiklerini. Çocuk biraz uzakta durup bekliyordu. Đsin onu ilgilendiren hiçbir yanı kalmamıstı artık. Canı sıkılmıstı. Olağanüstü beklentisi ve dağdan masin-mağazayı gördüğü zamanki sevinci yok olmustu. Simdi o masin-mağaza, ıvır zıvır dolu adi bir arabadan baska bir sey değildi gözünde. | Однако его слова не очень-то подействовали на женщин. Сначала они хватали все подряд, потом стали выбирать, потом возвращать отобранное. Откладывали, примеряли, спорили, сомневались, десятки раз расспрашивали об одном и том же. Одно им не нравилось, другое было дорого, у третьего цвет не тот… Мальчик стоял в стороне. Ему стало скучно. Исчезло ожидание чего-то необыкновенного, исчезла та радость, которую он испытал, когда увидел на горе автолавку. Автолавка вдруг превратилась в обычную машину, набитую кучей разного хлама. |
Satıcının suratı asıldı. Bir sey alacağa benzemiyordu bu kadınlar. Dağ tas demeden uzak yollardan niçin gelmisti buralara kadar? | Продавец хмурился: не видно было, чтобы эти бабы собирались хоть что-нибудь купить. Зачем он ехал сюда, в такую даль, по горам? |
Gerçekten de öyle oldu. Kadınlar arabanın basından çekildiler. Heyecanları geçmis, hatta biraz da yorulmuslardı. Birbirlerine karsı ya da satıcıya karsı kendilerini haklı çıkarmaya çalısan sözler ettiler. Önce nine parası olmadığından yakındı. Para olmayınca da bir sey alamazdı. Bekey hala kocasından habersiz pahalı bir sey almaya cesaret edemedi. Dünyanın en mutsuz kadınıydı Bekey hala, çünkü çocuğu olmuyordu. Bunun için de Orozkul her sarhos olusunda dövüyordu onu. Bu da dedesini çok üzerdi. Çünkü Bekey hala dedesinin kızıydı. Yine de Bekey hala bir-iki ufak sey ve iki sise votka aldı. Hiç almaması gerekirdi bu içkiyi, çünkü cezasını kendisi çekecekti. Nine kendini tutamadı ve satıcının duymayacağı kadar alçak sesle çıkıstı: | Так оно и подучилось. Женщины стали отступать, пыл их умерился, они как бы даже устали. Начали почему-то оправдываться — то ли друг перед другом, то ли перед продавцом. Бабка первая пожаловалась, что денег нет. А денег нет в руках — товар не возьмешь. Тетка Бекей не решалась на крупную покупку без мужа. Тетка Бекей — самая несчастная среди всех женщин на свете, потому что у нее нет детей, за это и бьет ее спьяну Орозкул, потому и дед страдает, ведь тетка Бекей его, дедова, дочь. Тетка Бекей взяла кое-что по мелочи и две бутылки водки. И зря, и напрасно — самой же хуже будет. Бабка не удержалась: |